Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türkiye Cumhuriyeti’nin temel rotasının Batı medeniyeti olduğuna inanmış ve konjonktür ne kadar değişirse değişsin bu çizgiden dönmemiş bir yazarım.

        Yeri geldi kelaynak kuşu gibi kaldım ama hep Avrupa Birliği kriterlerini ısrarla savunmaya gayret ettim.

        Cumhurbaşkanı dün muhteşem bir konuşma yaptı. Kendisini büyük bir mutlulukla dinledim ve duygulandım.

        Türkiye, Avrupa Uygarlığının Müslüman bir mensubudur.

        Tüm yazarlık hayatım boyunca bu düşünceyi savundum.

        İslam ve Avrupa birbirinin zıddı değil mütemmim cüzüdür.

        İslam ve özellikle Endülüs mirası olmasaydı bugünkü Avrupa medeniyeti ortaya çıkamazdı. Bizim koyu laiklerimiz de bunu görmeli.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün dediği gibi Türkiye’nin geleceği Avrupa Birliği’ndedir.

        Varsayalım Avrupa Birliği’nde topyekun aşırı sağ zihniyet galip geldi ve bizi dışladılar...

        Yine Tayyip Bey’in hatırlattığı gibi Kopenhag kriterleri yerine Ankara kriterleri, Maastrich kriterleri yerine de İstanbul kriterleri deriz ve yola devam ederiz.

        Eğer Avrupa’da hala ortak bir siyasi zeka varsa göçmenlerle beraber 90 milyonluk bir ekonomi ve güçlü ordusuyla çok önemli bir aktör olan Türkiye’yi dışlamaz.

        Türkiye 70 senedir NATO’nun onurlu bir mensubu.

        NATO’ya üye olmak çok isabetliydi.

        Eğer Atatürk yaşasaydı daha da erken üye olurduk.

        REKLAM

        Atatürk, Türkiye’yi Batı medeniyeti rotasına sokmuş büyük bir lider.

        Mustafa Kemal gibi yüzde yüz Batı taraftarı bir ismi maalesef üçüncü dünyacı ve Batı düşmanı Cemal Abdülnasır gibi bir imaja çevirdiler 1960’tan sonra.

        Sol-Kemalizm diye bir kelime icat edip asla solcu olmayan Atatürk’ten bir Che Guevera yaratmaya kalkıştılar.

        Şimdi artık genç kuşağın yepyeni Atatürkçüleri bu saçmalıkları aşacaklar.

        Her zaman ifade ettiğim gibi ABD de bizim müttefikimiz. Elbette ittifak ruhuna hiç uymayan tavırlar da gördük ama duygusal olmadan önümüze bakmak gerekir.

        CUMHUR İTTİFAKI ETKİLENİR Mİ?

        Türkiye’nin yeniden Batı ile bütünleşme yoluna girmesinin Cumhur İttifakı’nı bozacağını kimileri iddia edebilir.

        Ben bu kanaatte değilim.

        Unutmayın ki Sayın Devlet Bahçeli 10 Aralık 1999’da AB ile tam üyelik müzakerelerine başlayan Türkiye’nin Başbakan Yardımcısıydı.

        MHP’nin de içinde olduğu o hükümet çok sayıda AB yasasını çıkaran hükümettir. Devlet Bey o sürece hep destek verdi.

        EN BÜYÜK KAYGIM...

        Türkiye 2020’lerde özgürlüklerin ve insan haklarının önünü açacaktır.

        En başta Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve Sayın Meral Akşener’den ricam Türkiye’nin yeniden Batı ile bütünleşme rotasına destek vermeleri.

        Cumhurbaşkanı bu güzel ve doğru sözleri söylüyor diye bir anda muhalefet yeniden Batı düşmanı olmamalı.

        En büyük kaygım şimdi de Batı düşmanlığı bayrağını muhalefetin devralması ihtimali.

        Kılıçdaroğlu ve Akşener parti teşkilatlarına inşallah hakim olabilirler. Yoksa her iki parti içinde de Batı düşmanı bir damar var.

        REKLAM

        İkisi de AB perspektifini savunan DEVA ve Gelecek Partisi de bu doğru sözleri Tayyip Erdoğan söyledi diye karşı çıkmak gibi bir yanlışı yapmamalı.

        Hem Sayın Babacan hem de Sayın Davutoğlu’nun bu hataya düşme ihtimalinden çekiniyorum açıkçası. Çok fazla anti-Erdoğan bir duruşa kendilerini kaptırdılar.

        Elbette ulusalcılar yine Batı düşmanlığı yaparak hükümete saldıracaktır. Onların ideolojik kimliğinin sebebi bu.

        Fakat özellikle özgürlükçü-sol çizgide olduğunu söyleyip AB fonlarından da destek alan medya organlarının tutumunu dikkatle takip edeceğim.

        Eğer sırf Erdoğan takıntısıyla, bu sözleri Tayyip Bey söyledi diye sürece takoz koymaya çalışırlarsa bu iyi niyetli olmadıklarını gösterir. Onları çetin bir imtihan bekliyor.

        Aynı hataya özgürlükçü-sol olması gereken çevreler çözüm süreci döneminde düştüler.

        Bu haklı sürecin mimarı Erdoğan olduğu için sırf bu sebeple çözüm sürecini bitirmek için gayret ettiler.

        Türk solcuları ve maalesef bir kısım Türk burjuvazisi 7 Haziran sürecinde özellikle Selahattin Demirtaş’a gaz verdikçe verdiler.

        Tecrübesiz ve toy bir siyasetçi olan Demirtaş da maalesef bu gaza geldi ve sonrasında hem çözüm süreci tarumar oldu hem de kendisi hapse girdi.

        Şimdi acı ve sıkıntıyı bu gaz veren Türk solcuları ve beyaz Türkler değil en başta Başak Hanım olmak üzere Demirtaş ailesi çekiyor.

        Diğer Yazılar