Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Neresinden tutacağımı bilemediğim bir durumun tam ortasında, sıkkın ve bezgin bir halde bu yazının başına oturdum sevgili okurlar…

        İçimden bir yandan birçok şeyi haykırmak diğer yandan da üzerime yorganları çekip altında kaybolmak geçiyor.

        Kimsenin kimseyi dinlemediği, zaten kimsenin bir şey dinlemek istemediği, herkesin kendi kör inançlarını tasdik eden şeyler duymak istediği bir ortamda dediklerimi duyan olur mu, ondan da pek emin değilim ama ben tarihe doğru notu düşmek isterim…

        Geçen pazartesi günü Rasim büyük bir heyecanla 19 yıl öncesinin 32. Gün görüntülerini önüme koydu. Rahmetli Mehmet Ali Birand’la ilgili bir yazı yazmış, yazarken duygulanmış ve oğlu Umur Birand arşivden Rasim’in Bilgi Üniversitesi'nde Orhan Pamuk’a soru sorduğu bir görüntüyü Rasim’in hatırlatması üzerine bulup yayınlamıştı.

        O programdaki incecik, salaş, heyecanlı genci görünce duygulandık, çocuklar şu sıralar diyet yapmaya çalışan babalarıyla epey de eğlendiler.

        Sonrasında bu görüntüler çok tartışılınca Rasim, Orhan Pamuk ile birlikte çektirdiğimiz fotoğrafları paylaşmış. "Çok sevdiği ünlü yazara soru soran genç ve 20 yıl sonrası" minvalinde normal şartlarda çok hoş, duygusal bir paylaşım…

        Benim bu paylaşımdan, tartışma epey büyüdükten sonra haberim oldu.

        Burada konuyu üçe ayırmam gerekir:

        BİRİNCİ BOYUT

        Birincisi paylaşım boyutu.

        Rasim bu fotoğrafları Orhan Pamuk ve Aslı Akyavaş’a sormadan göstermemeliydi. Bunlar hatıra olarak çekilmiş, özel fotoğraflardı.

        Bu kadar konu olduğu ve hayatta en sevdiğim yazarların başında gelen Orhan Pamuk’a büyük haksızlık yapıldığını gördüğüm için o tartışılan fotoğrafların çekildiği gün ile ilgili biraz detay vereceğim.

        2020’nin ilk günleriydi. Tam tarih vereyim… 10 Ocak 2020, Cuma akşamı.

        Orhan Pamuk ve Aslı Akyavaş bizi Cihangir’deki evlerinde akşam yemeğine davet etmişlerdi. Daha öncesinde benim bir yazım dolayısıyla yazışmış, ortak tanıdıklar üzerinden haberleşmiştik.

        Büyük bir mutluluk ve heyecanla buz gibi bir Ocak akşamı Orhan Bey ve Aslı Hanım’ın davetine gittik.

        Orhan Bey’in kitaplarını yazdığı ve kütüphanesinin bulunduğu salonda muhteşem manzaraya karşı, sade ve küçük bir masada güzel bir yemek yedik. Rasim'in siyaset tarihi ve edebiyata dair detaylara olan hakimiyetini yazsam inanmazsınız, o nedenle uzun uzun sohbet ettik demekle yetineyim. Hatıra olsun diye de fotoğraf çektirdik.

        Bu sohbeti yazmayı ya da fotoğrafları paylaşmayı hiçbir zaman düşünmedim. Rasim’in de böyle bir amacı yoktu, olsa herhalde bir sene beklemezdi.

        Ancak 32. Gün'deki eski görüntülerinin heyecanına kapılıp bir sene sonra da olsa tek taraflı olarak bu paylaşımı yapması yanlış.

        İKİNCİ BOYUT

        Gelelim işin ikinci boyutuna…

        O fotoğrafların altına yazılanlara, başlatılan lince…

        Bugün bu ülkedeki kutuplaşmadan rahatsız olduğunu ileri süren, bu kutuplaşmanın sorumlusu olarak iktidarı gösterenlere sesleniyorum: hakikaten doğru buluyor musunuz bu yapılanı?

        Orhan Pamuk, Rasim’le yan yana oturdu diye onunla aynı fikirlere sahip mi demek oluyor sizin pencerenizde? Siz yan yana geldiğiniz herkesin kendinizle birebir aynı düşünmesini mi bekliyorsunuz? Yalnızca kendi echonuzu mu duymak istiyorsunuz?

        Kaldı ki diyelim ki, bu çarpık bakış açınız doğru olsun… Orhan Pamuk dünya çapında bir değer, Nobel ödüllü bir yazar, bir aydın olduğu için değil, mevcut iktidara muhalif durduğu için mi sizin takdirinizi hak ediyor?

        Hadi itiraf edin, öyle!

        Pamuk’un değerini idrak edecek bir noktada olsanız onu böylesine sığ bir bakışla linç etmeye kalkmazdınız.

        Ama bunu daha önce de yaptınız.

        Sizi Türkiye’nin utancı 301 davalarından biliyorum.

        Orhan Pamuk’tan vatan haini yaratmaya çalışan, kendi memleketinde yaşayamaz hale getiren o karanlığı tanıyorum.

        Şimdi bir de durduk yere, kendisinin haberi dahi olmadan ortaya çıkan büyük bir lincin ortasında kalmış olmasına rağmen Pamuk’un yeni kitabı için PR yaptığını ileri sürenler dahi var. İnsaf edin!

        Orhan Pamuk Nobel edebiyat ödülü gururunu bize yaşatan tek isim. Yalnızca o ödüle sıkıştırmak da haksızlık. Dünya çapında büyük bir yazar, bir aydın.

        Değerlerine böylesine hoyrat davranan bir toplum olarak mı kalacağız biz? Geçmişte yapılan yanlışları tekrar edip aynı yanlışları yaparak her şeyin değişmesini mi bekleyeceğiz?

        Yapmayın, elinizi vicdanınıza koyun.

        Allah aşkına doğru buluyor musunuz bu linci? Bu havayı?

        Bulduğunuza inanmak istemiyorum…

        ÜÇÜNCÜ BOYUT

        Gelelim meselenin üçüncü boyutuna…

        Bu konu ile ilgili yazı yazan meslektaşım, arkadaşım Kübra ile eşim Rasim arasında yaşananlara..

        İnanın benim için en zor kısım burası.

        Rasim’in Kübra’ya yazdıklarını baştan sona yanlış buluyorum. Bir insana memleketini hatırlatarak niyet okuma yapmak? Kızcağız diyerek hem cinsiyetçi hem küçümseyici bir dil kullanmak?

        Her zaman karşı çıktığımız şeyler bunlar… Rasim’in iki gündür maruz kaldığı haksız lincin yarattığı hayal kırıklığına veriyorum. Kabul edilemez. Çok üzgünüm.

        Kübra’nın da bu çok sert ve yanlış mesaj karşısında öfkelendiği için haksız bir gönderme yaptığı kanaatindeyim. O haksızlığın bizzat tanığı ve mağduruyum. Rasim'e verdiği cevap doğru değildi, çok kırıcı ve saldırgandı.

        Ama buna rağmen Kübra’nın yanındayım.

        Diğer Yazılar