Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Boğaziçi eylemleri ve gerilim maalesef devam ediyor. Türkiye’nin bir numaralı gündem maddesi bu gerilim.

        Olaylar nereye gidiyor? Ülke yeni bir protesto dalgası ve buna yönelik sert polis müdahalesi sarmalında hırpalanıp duracak mı?

        Umarım böyle olmaz, dilerim itidal galip gelir sevgili okurlarım… Gelmezse bu hepimize çok büyük zarar verir.

        Bu tür sokak hareketleri Türkiye’de belki her köklü üniversitenin geleneğinde vardır ama Boğaziçi geleneğinde ve kültüründe yok.

        68 ve 78’lerde dahi bu okulda böyle olaylar yaşanmadı. Şiddetin sıradanlaştığı o dönemlerde bile Boğaziçi’nde uygar ve demokratik bir tartışma ortamı vardı.

        Benim okuduğum 1996-2001 arası 28 Şubat askeri darbe konjonktürüydü.

        Her üniversitede şiddet olayları meydana gelirken ve başörtüsü yasakları uygulanırken bizim üniversitede bunlar hiç olmadı.

        Bu barışçı ve uygar geleneğin çok büyük ve kapanmayacak bir yara alma ihtimalinden çok endişeliyim.

        Atanma usulü kadar, "Boğaziçili değil" denerek de eleştirilen Melih Bulu’nun, yüksek lisans ve doktorası Boğaziçi’nden olmasına rağmen okulda hiç hocalık yapmamış olması elbette tenkit edilebilir. Bence de Boğaziçi geleneği değişmemeliydi.

        Fakat Melih Bulu Boğaziçi’ne fetihçi ve dışlayıcı bir mantıkla gelmedi.

        REKLAM

        Boğaziçi kültürüne son derece uygun bir davranış içindeydi.

        Benim konuştuğum Bulu, Boğaziçi’ndeki tüm hocalarla ve öğrencilerle görüşmeye, hazırdı. Protestoculara karşı çok yumuşak ve mutedildi. Kendisine hakaret eden talebelere bile el uzattı.

        Böyle yumuşak davranan biriyle en azından karşılıklı konuşulması gerekirdi.

        Diyaloğa bu kadar açıkken Bulu’ya, maksimalist taleplerle sert davranılması protestocular açısından doğru olmadı.

        Öte yandan benim de Boğaziçi’nde hocam olmuş kimi akademisyenler biraz da Melih Bulu’yu dışlamak için Boğaziçili kimliğine öyle formüller getiriyorlar ki…

        "Boğaziçi’nde 18-23 yaş arası lisans eğitimi alanlar yani liseden sonra Boğaziçi’ni kazananlar gerçek Boğaziçilidir. Sonradan yüksek lisans ile doktora yapmak Boğaziçili olmak için yeterli değildir" diye bir varsayım üretildi.

        Bundan hareketle Boğaziçi’nde yüksek lisans ve doktora yapmış Melih Bulu küçümsenmek ve dışlanmak isteniyor ama Boğaziçi’nde okumayıp sonradan yüksek lisans ve doktoraya gelen herkes bu formülle rencide ediliyor. Bu son derece yanlış bir yaklaşım.

        Benim okuduğum 1996-2001 döneminde de özellikle akademisyen olmak isteyen arkadaşlarımıza hocalarımız "Boğaziçili Boğaziçi'nde doktora yapmaz" derlerdi. Slogan gibiydi bu söz.

        Yani lisans diplomasının ardından doktora yapmak isteyenlerin İngiltere ve ABD’nin itibarlı üniversitelerine gitmeleri salık verilirdi.

        Boğaziçi’nde yüksek lisans ve doktoraya kalmamaları tavsiye edilirdi.

        Boğaziçi’nde hoca olmak için de ABD ya da İngiltere’nin itibarlı üniversitelerinden birinde doktora yapmak zorunluydu.

        Fakat bu gelenek aynı zamanda bence bizzat Boğaziçi hocaları tarafından Boğaziçi’nde yüksek lisans ve doktora yapmanın yurtdışı seçeneklerine kıyasla küçümsenmesine yol açtı.

        REKLAM

        İNTİHAL İDDİALARINDA ATLANAN DİĞER BOYUT

        Bulu ile ilgili tartışmalı olan diğer bir konu ise tezi. İntihal olduğunu ileri sürenler var. İntihal olup olmadığı hakkında ben bir yorum yapamam ancak tezine erişim engeli getirmiş olması elbette izaha muhtaç.

        Ancak şimdiye kadar Melih Bey bu konuda bir yorum yapmadı. Ben kendisine bu tuhaf durumu sordum ancak cevap alamadım.

        Ama bir de madalyonun öbür yüzü var. Bu tartışmada atlanan çok önemli ikinci boyut…

        Melih Bulu hem yüksek lisans hem doktora derecesini Boğaziçi Üniversitesi’nden almış.

        Bu durumda Boğaziçi böyle özensiz ve intihal yapıldığı iddia edilen lisansüstü tezlere onay mı veriyor? Boğaziçi’nin lisansüstü böyle itinasız mı?

        Eğer bir intihal varsa bu hem Bulu’nun hem de maalesef benim de okulum olan Boğaziçi’nin de mesuliyetidir. Bu bağlamda bir özeleştiri yapmak gerekir.

        Bulu’nun yüksek lisans ve doktorasında intihal yaptığını iddia eden tanınmış bir akademisyene bu çelişkili durumu sorduğumda aynen şöyle cevap verdi:

        "Boğaziçi’nden efsane hocalarımız doktora programı açılmasına bu yüzden hep karşı çıktılar. Kaliteli bir lisans üniversitesi olarak kalsın Boğaziçi istediler. YÖK döneminde yine dışarıdan gelen bir rektör bu kapıyı açtı. Yoksa bizim okulda lisansüstü programı açılmayacaktı. Boğaziçi de asla kendi bünyesinde doktora yapan birini Hoca olarak almadı. Maalesef bazı akademisyenler yüksek lisans ve doktoraları hep angarya olarak gördü. Özen gösterilmedi ki Bulu gibiler bu tezleri yazabildiler ve bunlar onay aldı. Bulu gibi orada yüksek lisans-doktora yapanlar genelde kurumumuzun adını kullanmak için yaptılar."

        Maalesef bu bakış açısı hepsi yurtdışı doktoralı birçok Boğaziçili akademisyenin ortak görüşü. Fakat işte böylece ortaya derin bir çelişkiyi çıkıyor.

        Dünkü yazı ve bir düzeltme

        Dünkü yazı ve bir düzeltme
        0:00 / 0:00

        Dün bu köşede Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile konuşmamı aktardım. Mansur Bey’in Melih Bulu’ya yönelik istifa mektubunun arka planını ve henüz yayınlamadığı ikinci mektubunun içeriğini sizlerle paylaştım.

        Ancak yazıyı tamamlamak gece geç saatlere kaldığı için bir detayı kontrol etmeden koymuşum.

        Mansur Yavaş 1,5 yıldır ilk kez özel demeç verdi, demiştim. Bu Yavaş cephesinden gelen bir bilgiydi. Fakat daha sonra deneyimli ve başarılı meslektaşlarım Muharrem Sarıkaya ve Saygı Öztürk’e kısa süre önce başka bir bağlamda yaptığı açıklamaları hatırladım. Haklarını yemek istemem, düzeltiyorum…

        Diğer Yazılar