Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Nihayet doğru olan yapıldı ve Gülşen hakkında verilen ev hapsi kararı kaldırıldı. Hiçbir hukuki dayanağı olmayan, tutukluluk halinin devamı olan bu karara yönelik itirazımı yine bu köşede dile getirmiştim.

        Dün ani bir kararla yanlıştan dönüldü. Gülşen nihayet yine özgür…

        Maalesef hala yurtdışı çıkış yasağı ve karakola imza şartı sürüyor. Bunların da bir an önce kaldırılması gerekir, ben ekimdeki ilk duruşmada baştan sona yanlış olan bu davanın beraatle sonuçlanacağı kanaatindeyim…

        Dün haberi görür görmez hemen olayın detaylarını öğrenmek için telefona sarıldım ve yaptığım görüşmeler sonucu çok kritik bir bilgiye ulaştım.

        Gülşen’in ev hapsi kararını kaldıran 3 kadın hakimmiş, bir başkan ve iki üye…

        Hem cezaevine gönderen kararı hem de ev hapsi kararını verenlerin tümü erkekti.

        Gülşen’i yeniden özgürlüğüne kavuşturanların ise tümü kadın…

        Dünyayı biz kadınlar yönetsek her şeyin ne kadar farklı olacağını gösteren bariz bir örnek…

        Kadına karşı şiddet davaları ile ilgili sıkı sık dile getirdiğim tezin çok haklı olduğunu bu karar bir kez daha kanıtlıyor. Kamuoyu vicdanını ilgilendiren, öznesi kadın ve özgürlük olan davalara kadın savcı ve hakimler bakarsa sonuç çok farklı olur…

        Kadına karşı şiddet ile ilgili utanç verici kararların, katil erkeklerin, şiddetçi kocaların yaptıklarından sıyrılmamaları için yargıda kadın hassasiyetine ihtiyaç var.

        26 Kasım 2021’de, Türkiye bir dizi setindeki taciz ile çalkalanırken ve bir erkek hakim konuya takipsizlik kararı vermişken şöyle yazmıştım: “Batı ülkelerinde taciz, tecavüz ile kadına karşı şiddet ve cinayet dosyalarına kadın savcı ve hakimler bakınca ancak erkek tahakkümü tam anlamıyla kırılabildi. Elbette samimi hassasiyet gösteren erkekler de olmuştur ama kadına karşı işlenen suçlarda gereken cezaların verilmesi yönünde kitlesel devrimi hem ABD’de hem de Batı Avrupa’da kadın hukukçular yaptı.”

        Tam o günlerde Kadıköy Tavşantepe metrosunda bir vandal elinde bıçakla bir kadına saldırmış ve dosyaya bakan kadın savcı o vandal için tutuklama talep ederken şu gerekçeyi yazmıştı:

        “Şüphelinin eyleminin yalnızca tartıştığı müştekilere yönelik değil o anda trende ve platformda bulunan yolcuların, hatta tüm kadınların özgürce yaşama, sokakta bulunma ve hayatlarına devam etme haklarına saldırıdır.”

        Bu, kadına karşı şiddet ile mücadele davalarında devrimsel nitelikte bir metindi zira suçu bireysel olmaktan çıkarıp kadın kimliğine yönelik suç olarak tanımlıyor ve katalog suç kategorisine sokuyordu.

        İşte nasıl ki kadına karşı şiddet davalarında kadın hukukçuların böyle devrimci çıkışları varsa yine kadın hukukçuların özgürlük konusunda da özel bir hassasiyetleri var.

        Ben Gülşen ile ilgili yanlış kararı düzelten ve onu yeniden özgürlüğüne kavuşturan 3 kadın hakimi kutluyorum. Ne varsa kadınlarda var!

        Pandemi Avrupa'da o maddeleri değiştirdi bizim Kızılay'da ise hala aynı şartlar duruyor

        Pandemi Avrupa'da o maddeleri değiştirdi bizim Kızılay'da ise hala aynı şartlar duruyor
        0:00 / 0:00

        Kızılay’ın kan bağışçıları için sorgulama formu bundan birkaç sene önce haberlere konu olduğunda üzerinde durmamıştım. Haberlerin konusu o formda yer alan birkaç madde idi, özellikle bir madde.

        Kan bağışında bulunmak isteyenlerin doldurma mecburiyetinde olduğu o formda yer alan ve erkek başvuru sahiplerinin cevaplamaları istenen sorulardan biri şuydu: Bugüne kadar hiç erkek erkeğe cinsel ilişkide bulundunuz mu?

        Bu soru hala formda duruyor. Hala kan vermek isteyen erkekler soruyu cevaplamak zorunda. Ve hala başka bir erkekle cinsel ilişkide bulunmuş bir erkek kan vermeye uygun görülmüyor.

        Daha önce Kızılay bunun Sağlık Bakanlığı tarafından oluşturulan bir soru yumağı olduğu ve uluslararası standartlara göre hazırlandığını açıkladı. Doğruydu, dünyada da 1980’lerdeki AIDS salgınından sonra genel geçer uygulama cinsel yoldan kana geçebilen bazı enfeksiyonların hemen kanda görünmemesi sebep gösterilerek sık partner değiştiren ya da enfeksiyon riski yüksek grupların kan bağışçısı kapsamına alınmamasıydı.

        Bu uygulama yıllarca insan hakları dernekleri, özellikle de LGBT grupları tarafından önyargılı ve demode olmakla suçlandı. Fakat Türkiye bir istisna değildi.

        Ancak pandemi ile birlikte önemli değişiklikler oldu. İngiltere ve Avustralya’da bu kısıtlamalar tamamen kaldırıldı. Fransa’da kan bağışında bulunmak isteyen eşcinseller için 4 ay cinsel perhiz süresi kondu. Almanya’da mevcut uygulama 1 yıl cinsel perhiz idi, pandemide onun da tamamen kaldırılması gündeme geldi. İspanya, İtalya ve Portekiz’de zaten bu konuda herhangi bir ayrım yok.

        Türkiye’ye bu tartışmalar doğru dürüst yansımadı bile. Halbuki kan bağışı gibi insani bir görev mümkün olduğunca çok insana açık olmalı. Türkiye de gerekirse Fransa gibi bir ön şart koyup bu ayrımcı uygulamaya son vermeli. Tabii amaç ahlak bekçiliği değil insan hayatı kurtarmak ise…

        Diğer Yazılar