Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        6’lı Masa aylardır çalışıyor. Liderler birbirlerine son derece zıt siyasi çizgide olmalarına rağmen kamuoyuna yansıyan ciddi bir kavga ya da kriz yaşamadan devam ediyorlar.

        Bence Türkiye’de demokrasiye çok kıymetli bir katkı yapıyorlar.

        Fakat sonra öyle bir açıklama geliyor ki…

        Cuma gününden beri nereye gitsem, siyaset ya da iş dünyasından kiminle konuşsam herkes Ahmet Davutoğlu’nun İsmail Küçükkaya’ya söylediklerinden bahsediyor.

        “Cumhurbaşkanı içeriden ya da dışarıdan olsun, genel başkanlar doğrudan karar süreçleri içinde imza yetkisine sahip olarak bulunacaklar... Genel başkanlar, cumhurbaşkanı kadar, cumhurbaşkanı ister içeriden ister dışarıdan olsun, her stratejik kararda imza yetkisine sahip olacak…

        Cumhurbaşkanı önemli bir kuruma atama yapmak isteyecek, tek başına… ‘Bir dakika’ diyeceğiz, yok... Devletin üst düzey güvenlik ve ekonomi kurumlarına ortak atama yapılacak yani hepimizin imzasıyla.”

        Bu sözler şimdiye kadar ne Sayın Davutoğlu ne de diğer 5 lider tarafından herhangi bir revizyona uğramadı. Dolayısıyla bunun 6 liderin ortak kanaati olduğunu varsaymak durumundayız.

        O halde bu şu anlama geliyor:

        Ortak adayın kim olduğunun hiçbir önemi yok zira esasen önerdikleri kağıt üzerinde 1 ama pratikte (adayın içeriden ya da dışarıdan olmasın bağlı olarak) 6 ya da 7 cumhurbaşkanı.

        REKLAM

        Partilerin oy oranlarının da önemi yok.

        Siyasi çizgilerin de önemi yok çünkü karar süreçlerinde 6 partinin tümü ortak hareket edecek. Peki ama herkesin kırmızı çizgisi ve öncelikleri farklı. Bu işin içinden nasıl çıkılacak?

        Tamam Türkiye son dönemde gücün aşırı merkezileşmesinden ve şahsileşmesinden çekiyor ama Sayın Davutoğlu’nun tarif ettiği model de tam aksine sistemin kilitlenmesine, en ufak konuda bile karar almanın çok zorlaşmasına neden olmaz mı?

        Kaldı ki birbirlerinden oy oranı olarak çok farklı partilerin liderlerinin kendilerini en az yüzde 50+1 ile seçilmiş cumhurbaşkanları ile eşitlemeleri temsilde bir adaletsizlik oluşturmaz mı? Hadi diyelim seçime hepsi birlikte cumhurbaşkanı yardımcıları olarak gittiler, ancak Yüzde 1 ile yüzde 21 almış partinin genel başkanları nasıl eşit söz hakkına sahip olur?

        Bence Sayın Davutoğlu ve diğer liderler bir an önce bu açıklamaları açıklığa kavuşturmalı. İnsanların kafası giderek karışıyor. Bu da onlara kan kaybettiriyor.

        Ahmet Davutoğlu'nun makalesi ve teorik arka plan  

        Ahmet Davutoğlu'nun makalesi ve teorik arka plan  
        0:00 / 0:00

        Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu siyasetçi şapkasının yanında ve belki de daha önünde siyaset bilimci şapkası taşıyor bildiğiniz gibi.

        Aralık sonunda Türkiye’de mevcut siyasi tablo ve geçmişe dair çok kıymetli ve ufuk açıcı bir makale kaleme aldı Sayın Davutoğlu.

        Politikyol.com’da yayınlanan “Bir Toplum Sözleşmesi Çabası Olarak Altılı Masa’nın Tarihi ve Düşünsel Arka planı” adlı makalede bugün iktidar ve muhalefette farklı siyasi akımlar değil, aynı siyasi akımların farklı izdüşümleri olduğunu savunuyor ve Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken yeni bir akıl, ortak bir vicdan ve demokratik bir duruş için yollar öneriyor.

        6’lı Masa’nın teorik arka planının anlaşılması için okunması gereken önemli bir yazı. Tavsiye ederim…

        Bayan Devrim

        Bayan Devrim
        0:00 / 0:00

        Geçenlerde DSmart’ta Bob Hope’un sunuculuğunu yaptığı 1970 dünya güzellik yarışmasının hikayesini anlatan Misbehaviour adlı filme denk geldim. Bayan Devrim olarak çevirmişler.

        Feminist aktivistlerin güzellik yarışmasına seyirci olarak sızmaları, öncesinde yaşanan tartışmalar, kadın hareketinin kazandığı ivme ve 68’lerde ortaya çıkan uyanışın ve dönüşümün toplum üzerindeki etkilerini anlatan müthiş bir film.

        Üzerinden 52 yıl geçmesine rağmen hala aynı utanç verici cinsiyetçi güzellik yarışmalarının devam etmesi, hele Türkiye’de kadına bakış konusunda bir arpa boyu yol dahi alınamamış olması, erkekçi bakışın tüm kesimlerde sapasağlam ayakta durması çok acı… Filmi izlerken çok utandım. Bob Hope’un 1970’de kullandığı arkaik cinsiyetçi dil bugün bu ülkenin birçok erkek çevresinde hala geçerli.

        Ama Batı’da ne mücadeleler verildiğini görmek, kadınların cesaretini hatırlamak için bu filmi izlemenizi muhakkak öneririm.

        Diğer Yazılar