Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        27 Mayıs darbesi ve ardından gelen Yassıada cinayetlerinin üzerinden bunca zaman geçti.

        Millet kendi seçtiği evlatlarını darağacına götüren zihniyetle; sabırla ve meşru zeminlerde hesaplaştı.

        Kırgındı, öfkeliydi. Ama yine de onları devletin gerçek sahibi olarak görmedi. Aklında ve kalbinde hep adil bir devlet hayaliyle yaşadı.

        1960’daki darbenin millet hayatında açtığı yaraları sarmak hiç kolay olmadı. Devletle millet arasındaki kopuşun getirdiği zaaflar, ağır bedeller ödenerek giderilmeye çalışıldı.

        Sırtını 27 Mayıs’la yeniden hortlayan zihniyete dayayanlar, her vesileyle siyasete müdahil oldu. Darbelerle, muhtıralarla, post-modern yöntemlerle, gece yarısı bildirileriyle millete rağmen ülkeye el koymaya yeltendiler, kaos yarattılar, fay hatlarını derinleştirdiler.

        Milletle birlikte yol almak isteyen herkes, bu tercihinin zorluklarını yaşadı ve deyim yerindeyse gün yüzü görmedi.

        Meşru siyaset güçsüzleştirildi, çözümün adresi değil sorunların kaynağı olarak gösterildi.

        27 Mayıs’ta devletin karanlık dehlizlerinde yuvalanan güç odakları, yüksek bürokrasi, İstanbul sermayesi ve onlara bağlı medya eliyle sadece Yassıada’da değil, hayatın her alanında vahim gelişmelere imza attı.

        ASALETİN KUDRETİ

        REKLAM

        Kısmet oldu, çok uzun yıllar Merhum Başbakan Adnan Menderes’in oğlu Aydın Menderes’le birlikte çalıştım. Çalışmak ne kelime, onun deyimiyle “açık üniversite”sinde öğrencisi oldum.

        Kendisi daha 14 yaşındayken başbakan olan babasının darbeyle alınıp götürüldüğü, 15 yaşındayken idam haberini aldığı bir evlat düşünün.

        Bir kez, ama bir kez olsun devletine küsmeyen ve sırtını dönmeyen bir evlat. Ne o yaşlarda ne de daha sonrasında.

        Yine Aydın Menderes vesilesiyle Merhum Berrin Menderes ile tanışma ve sohbet etme şerefine eriştim.

        Eşini darağacında, iki evladı Yüksel ve Mutlu’yu kuşkulu ölümlerle kaybeden, sabrın ve vakarın abidesi bir hanımefendiyle.

        Berrin Hanım, asaletiyle ve meşum hadiselerin faillerine söz etmeye bile tenezzül etmeyen duruşuyla hafızamda hep.

        Her yıl Eylül ayına girdiğimizde, Yassıada cinayetlerinin yıldönümü yaklaştıkça o güzel insanları sarıp sarmalayan hüznü, acıyı ve yakıcı sessizliği tarif etmem mümkün değil inanın.

        Bu acılara tanık olmak, kuşkusuz 27 Mayıs’ın alçakça zihniyetine karşı daha öfkeli ve bilenmiş kıldı beni.

        Öyle olmaktan da şikayetim yok. Çok daha fazlasını hak ediyorlar çünkü.

        ÜRKÜTÜCÜ SİNYALLER

        Bunca badireye, darbeye ve tezgaha rağmen kimilerinin 27 Mayıs’la başlayan milleti yok sayma hevesi bitmiyor ne yazık ki.

        Hala Türkiye’de demokratik hayatın üzerinde beklenmedik zamanlarda ortaya çıkan gölgeler var.

        Hala gayrı meşru yöntemlere kapı aralamak isteyenler var.

        Ayrım gözetmeksizin şurada birleşmek gerekiyor.

        27 Mayıs darbesi ve seçilmiş başbakanın, bakanların idam edilmesi, tarihimizin en büyük utançlarından birisidir.

        Buna bilerek ya da bilmeyerek ortak olan, doğrudan ya da dolaylı katkı sağlayan herkesle, gerçek bir zihinsel kopuş yaşamadan tehlikeyi ortadan kaldırmak mümkün değil.

        REKLAM

        Bugün tırmandırılmak istenen öfkenin, ayrışmanın, özellikle de sosyal medya mecralarında ortaya çıkan bazı ifadelerin, 27 Mayıs sonrasında kalemini kan bürümüş malum isimler eliyle yazılan korkunç satırları hatırlatmasından ürküyorum gerçekten.

        ERDOĞAN’IN MİLLETLE BAĞI

        Son 20 yıldır, hatasıyla sevabıyla, doğrusuyla yanlışıyla devam eden bir dönem var.

        Recep Tayyip Erdoğan, önce başbakan, ardından cumhurbaşkanı olarak AK Parti’yle yoluna devam ediyor.

        Siyasi yasaklar ve hapishaneyle yükselen hikayesi, iktidarı döneminde açılan kapatma davası, 27 Nisan e-muhtırası ve nihayetinde 15 Temmuz darbe girişimine rağmen sürüyor.

        Tek bir nedenle.

        Sadece millete hesap verme kararlılığında oldu.

        Yanlışını millete söyledi. Doğrusunu yine onunla paylaştı.

        Bundan sonra iktidarı devam eder, etmez. 2023 seçimlerini kazanır ya da kaybeder. Sonuçta karar milletin, sandıkta ne söylerse o olacak.

        Böyle bir çizgiden ayrılmayacak bir bağı var Cumhurbaşkanının milletle.

        Tıpkı ne pahasına olursa olsun ülkesini asla terk etmeyeceği gibi.

        Seçimlere, demokrasiye ve millet iradesine zarar verecek her türlü söz, fiil ve yaklaşımdan, hatta imadan bile uzak durmak bugün de çok değerli.

        Acı tecrübeleri bir daha yaşamamak dileğiyle.

        Diğer Yazılar