Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        6’lı Masa, kuşkusuz siyasi hayatımız açısından önemli bir tecrübe.

        Farklı dünya görüşleri ve siyasi geleneklerden gelen partilerin uzun zamandır aynı zeminde buluşmasına, herkes kendi bulunduğu yerden anlamlar yüklüyor.

        Ancak meselenin bir süreç, bir de sonuç tarafı var.

        Bu masa, siyasi bir zemin. Dolayısıyla da kendisinden beklenen “politik sonuç”lar. Şu ana kadar devam eden müzakereler, “Her şey planladığımız gibi gidiyor” yönündeki propaganda bir yana bırakılırsa, gerçek politik gündeme dokunabilmiş değil.

        Aslında masadaki partilerin de böyle bir iddiaları yok. Şu anlamda. Kamuoyuna başından itibaren, “Önce ilkeler üzerinde mutabakat sağlayıp, sonra seçim gündemine geleceğiz” mesajını verdiler.

        Siyasetin sahici gündemi, masa etrafında konuşulanlarla kesişmiyor. Şu ana kadar açıklanan metinlerin de politik bir gündem oluşturduğunu söylemek çok zor.

        Seçimlere kısa bir zaman kala ortak aday açıklanacağına dair vaatlerin de, siyasi partilerin kendi mecralarında ürettikleri beyanlarla uyuşmadığı ortada.

        MASADAN KILIÇDAROĞLU’NA GEÇİT VAR MI?

        CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, kendisinin adaylığı konusunda vites yükseltirken, masanın müdavimleri doğrudan beyanlarla değerlendirme yapmıyor. Ancak Ankara’da şunu herkes gayet iyi biliyor. Kılıçdaroğlu’nun ismi üzerinde muhalefet cephesinde bir mutabakat yok.

        CHP içinde bu yönde kuvvetli bir bütünleşme olduğu üzerine gelen resmi açıklamaların, gerçekten partinin bütününü yansıttığını düşünmek de zor.

        Ağır hasar almasına rağmen Ekrem İmamoğlu bahsi kapanmış değil. Mansur Yavaş tartışmasını daha uzaktan izliyor CHP tarafı. Ancak orada da adaylık meselesi canlılığını koruyor.

        6’lı zeminde CHP’nin Kılıçdaroğlu isminde ısrar etmesi, diğer partilerin kendi adaylık gündemlerini ilan etmelerine kadar gider mi?

        Bu ciddi bir ihtimal. Mesela Ali Babacan cephesi zaten bu yönde hazırlık içinde.

        AKŞENER’İN HAMLELERİ

        Ancak masanın ikinci büyük aktörünün tavrı kuşkusuz daha önemli.

        İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, şu ana kadar ana muhalefet liderine yeşil ışık yakan bir mesaj vermedi. İmamoğlu üzerinden geçmişte verdiği mesajlardan da yeni dönemde uzak duruyor. Mansur Yavaş konusundaki mesafeli gibi görünen duruşuna dair ise şunu aktarabilirim. Akşener, bir seçenek olarak Yavaş’a İmamoğlu’ndan çok daha yakın. Üstelik bu başından beri böyle.

        İYİ Parti Grup Başkanı İsmail Tatlıoğlu’nun geçtiğimiz haftaki açıklamaları önemliydi.

        Hatırlayalım. Tatlıoğlu, cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ı geçebilecek üç adayın olduğunu söyledi ve ekledi: “Meral Akşener, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu. O gün geldiğinde bu isimlerden hangisiyle daha iyi kazanılacağı belirlenecek.”

        Verilen mesajın açık muhatabı elbette Kılıçdaroğlu. İYİ Parti cephesi, CHP içinde Kılıçdaroğlu ile ilgili kafa karışıklığını da kendi lehinde bir siyasi avantaja dönüştürüyor aslında.

        Bu konudaki öngörümü bir kez daha tekrarlamış olayım. Akşener, başbakan olmakla ilgili stratejik hamlesinin aksine muhalefet cephesinde kendisini en iddialı gören isim.

        İkincisi de, sayısal değil siyasal etkinlikle muhalefetin sürükleyici partisi olmak istiyor. Kısaca ana muhalefet rolünü üstlenmeyi hedefliyor.

        HDP NEREDE DURUYOR?

        Bu kadar masa konuştuktan sonra, Selahattin Demirtaş’ın yaptığı çıkışı da hatırlamakta yarar var.

        6’lı Masa’yı yerden yere vuran bu “uyarı”ya muhalefetten ciddi tepkiler gelmemesi şaşırtıcı değil. HDP’ye bir var, bir yok muamelesi yaparak durumu idare etmeye çalışıyorlar başından beri.

        Seçim sürecinde neredeyse en az konuşulan siyasi partinin HDP olması çok ilginç. HDP’nin nerede durduğu ve terör örgütüyle bağı da malum. Diğer yandan doğru dürüst yapılan tüm anketlerde oyları % 10’un üzerinde.

        Kapatma davasını bir kenara bırakarak şunu söylemek mümkün.

        HDP, siyasi gücünü kolayca bir ittifaka yönlendirecek bir pozisyonda durmuyor, kesinlikle de durmayacak.

        Demirtaş, bu yönde hesap yapanları uyarıyor aslında.

        Bu partiyle ilgili sürecin yeterince yakından takip edilmediğini, yapılan değerlendirmelerin de geçmiş yılların ezberlerinden ibaret olduğunu düşünüyorum.

        Meselenin riskli ve mayınlı arazide bulunması da ayrı bir etken. O nedenle bu soruna kafa yoruyor gibi görünenler, aslında eskimiş yaklaşımların gölgesinde konforlarını bozmak istemiyorlar.

        HDP seçmeni, politik kültür açısından çok dinamik ve Türkiye’nin, dünyanın nereye gittiğini daha yakından takip ediyor. “Şuradan talimat gelir, oraya oy verirler” yaklaşımı yukarıda sözünü ettiğim ezberler arasında.

        Yeni ve soğukkanlı değerlendirmelere ihtiyaç var.

        Diğer Yazılar