Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türkiye’de siyasetin kurumsal zaafları, kuşkusuz siyasetçilerden bağımsız değil.

        Eleştiriye açık görünenler bile bir yerden sonra “Bu kadar da olmaz ki” noktasına geliyor.

        Burada her siyasi partiye, onların ortak zeminlerine, ittifaklarına, öngörülerine yahut yanlışlarına dair değerlendirmeler yapıyorum.

        Eleştiriyorum. Bunu da mümkün olduğunca analitik bir çerçeveyle sunmaya çalışıyorum. Kavrayışım, birikimim, tecrübem ne kadarsa o kadar.

        Zihnen ve dünya görüşü olarak nereye yakın olduğum da gizli saklı değil.

        Bundan çekinip içi boş “tarafsızlık” lafları da etmiyorum hiçbir zaman.

        Ülkenin nereye gittiği, nasıl ve kiminle yoluna devam edeceği herkesi olduğu kadar beni de ilgilendiriyor.

        Buna dair ne sözüm varsa burada ya da ekranda dile getiriyorum. Hakaret etmeden, olabildiğince adil ve mümkünse Türkiye’nin geleceğine katkı sunacak şekilde.

        Sular istediği yönde akmayınca dönüp başkasını suçlama alışkanlığında olanlarla kaybedecek zamanım da yok.

        Hayatı boyunca diliyle kafasının arkasındaki bir olmayanlar, işi gücü her meseleyi kişiselleştirmek ve her gürültüyü kendi aleyhinde sanmak olanlarla da.

        Eleştiri ve analiz. Bunlara temennilerimi de ekleyebilirim.

        Başka yol bilmiyorum. Bilen varsa onu da saygıyla dinlemeye hazırım.

        VERİ DÜŞMANLIĞI

        REKLAM

        Türkiye’de eleştiriden korkmak ve ayakları yere basan analizlere itibar etmemek yazık ki yerleşik bir siyasi tavra dönüştü. İktidarıyla muhalefetiyle durum böyle. O bakıyor, bu bakmıyor diyecek durumda değiliz.

        Her sözünüz operasyon diye algılanıyor. Her değerlendirme “acaba kimin adına konuşuyor” tepkisiyle karşılanıyor.

        Bu ağır ve telafisi mümkün olmayan zararlar üreten bir zaaf. Aslında ciddi bir hastalık.

        Sağlıklı verilerle muhatap değil siyaset. Onu üretenlere dönüp bakmıyor bile. Varsayalım bir şekilde elde ettiler. Bu kez o verileri işleyip analiz edecek ve geleceğe dair bir öngörüye dönüştürecek akla da itibar edilmiyor.

        Böyle bir anlayışla, dünyanın yeniden kurulduğu dönemde mesafe almak nasıl mümkün olabilir.

        Mesela son dönemde çok yaygın bir tavır daha var.

        Dünyanın nereye gittiğini konuşmak isteyince karşınıza “İnsanlar aç, siz ne diyorsunuz” korosu çıkıyor.

        İnsanların yaşadığı sıkıntıları görmezden gelmek asla kabul edilebilir bir hal değil.

        Ama bunu sürekli popülist bir dille gündeme taşıyanlar, acaba tam da bahsedilen sorunun konuşulmasına engel olmuyor mu?

        İnsanların sıkıntısı, yoksulluğu için bir çözüme ve çıkışa ihtiyaç varsa, bunu dünyayı ve o dünyada Türkiye’nin yerini ve geleceğini konuşmadan yapmak mümkün mü?

        Entelektüel güçten ve bunun sağlayacağı savunma hattından yoksun kalan bir ülkenin, bunca istikrarsızlık ve iniş çıkışla karşılaşması tesadüf mü sahiden?

        Z KUŞAĞI EZBERLERİ

        Aynı zaafların, bizzat okur-yazarların içinde yaygınlaşması ve sıradanlaşması, bahsettiğimiz hastalığı kangren haline getiriyor.

        Bir örnekle devam edelim.

        Siyasetin yeni seçmenlere yönelik iştahı malum. Maşallah her zeminde herkes bu yeni oylara peşinen sahip.

        Evet, talip değil, sahip!

        Çünkü kelimenin tam anlamıyla “merdiven altı”nda üretilmiş sözde verilerle, tencere kapak misali onu işleyecek uzmanlarla bakıyor meseleye.

        REKLAM

        Z Kuşağı şöyle, tercihleri böyle. Şunu yapar, bunu yapmaz. Şu partiye koşacak, ötekinden kaçacak vs.

        Hangi saha çalışması, hangi sağlıklı değerlendirme üzerine yapılıyor bu konuşmalar.

        Hiçbir şey bilmiyorsanız, en azından etrafınızda bahsettiğiniz kuşaktaki çocuklara ve gençlere bir bakın.

        Dünyaya farklı baktıkları elbette gerçek.

        Ama en fazla tepki verdikleri konunun, birilerinin kendilerini kategorize etmesi olduğunu görebilirsiniz.

        Hepsi ailesinden tümüyle farklı bir zihin dünyasında mı yaşıyor sahiden?

        Uzaydan geldiler ve bu topluma ait tüm değerlerden koptular, boşlukta mı geziyorlar?

        Bu ciddiyetsiz halin faturasını sadece siyasetçiler ve partiler ödeyecek olsa inanın sorun değil.

        Ama bu kadar emekten yoksun, bu kadar sahadan kopuk, bilimsel verilere sırtını dönen, okur-yazarlığı yük sayan, seçkin meslek gruplarıyla kavgalı ve dışlayıcı bir yaklaşımın gideceği yer neresi olabilir ki.

        Siyasetin hangi kesimi, partisi, katmanı ve tabanı bu söylediklerimin dışında.

        Ne dersiniz.

        Diğer Yazılar