Türkiye'nin tercihi neden önemli?
Türkiye’deki seçim sürecinin tüm dünyada dikkatle izlendiğini söylemek kesinlikle abartılı sayılmaz. Dolayısıyla seçim sonuçları da aynı ilgiye, hatta çok daha fazlasına mazhar olacak.
Gün geçmiyor ki Türkiye’nin geleceğine dair birbirinden ilginç tezler duymayalım. Her durumda bunu ülkemizin önemine yormakta fayda var.
Çünkü seçim sonrasında Türkiye’yi kimin yöneteceği düşündüğümüzden çok daha geniş bir coğrafyada etki uyandıracak.
Malum, dünyadaki yeni çatışmayı, demokrasi ve otokrasi ekseninde okumamız pek bir ısrarla isteniyor. Hatta ondan öte bir okumaya gerek olmadığı da söyleniyor.
Artık pek de fısıltı sayılmayan bir tonda, memleketimizin baskıcı bir iktidarla yönetildiği, dolayısıyla da muhalefetin demokratik bir yönetimin kuvvetli adayı olduğu söyleniyor.
Yakın bir zamana kadar bu hususlarda entelektüel soğukkanlılığını koruyan isimlerin bile bahsettiğimiz tarif üzerinden pek bir heyecanlı ve ziyadesiyle taraftar olduğunu da görüyoruz.
Olabilir.
Şuna fazlasıyla şerbetli bu ülke.
Dünyadaki büyük değişimlerin arifesinde, ondan pay almak isteyenler, mevcudu değiştirme konusunda büyük iddialara sahip olanlar, bunu ancak biz yaparız diye dünyaya türlü mesajlar verenler hep olmuştur.
Seslerinin duyulduğu zamanlar da yaşanmıştır. Beklenmedik muhatapların arkasında sönüp gittikleri de.
KİM DOĞRU OKUYACAK
Ne var ki yaşadığımız ülkede bu meselede iddia sahibi olanların kavrayış ve vizyonu, ayrıca dünyanın nereye gittiğine dair öngörüleri insanların önüne bir umut koymaktan çok uzaktır.
Türkiye’nin bu denli merakla, tedirginlikle ve iştahla takip edildiği bir dünyada, perspektifleri “Erdoğan’ı devirme”nin ötesine geçemeyen bir muhalefetle karşı karşıyayız.
İktidar tarafının ise güçlü liderlik ve dünyayı doğru okuma çabası gibi avantajları bulunsa da, bu durumu yeni bir iktidar dengesine çevirip çeviremeyecekleri belirsiz.
Aklı başında herkes biliyor ki, otokrasi-demokrasi diye tarif edilen kavganın asli unsurları çok farklı.
Dünya yeni bir küreselleşmenin eşiğinde bu doğru. Ama küreselleşmenin, el ele tutuşup dünyanın giderek ağırlaşan sorunlarına çözüm getirecek bir anlam kazanacağını düşünmek için hiçbir neden yok.
Aksine, yeni küreselleşmenin en az üç kutuplu bir dünyaya doğru ilerlediği, bunların eski kutuplaşma mantığından çok uzak bir ilişki ağına sahip olduğunu şimdiden söyleyebiliriz. Mutlak ittifaklar, uzun soluklu ve sağlam anlaşmalar yok. Beklenmedik geçişler, bir sorun üzerinde ortak olanın bir diğeri üzerinde kanlı bıçaklı olabileceği bir dönem.