Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türkiye’deki seçim sürecinin tüm dünyada dikkatle izlendiğini söylemek kesinlikle abartılı sayılmaz. Dolayısıyla seçim sonuçları da aynı ilgiye, hatta çok daha fazlasına mazhar olacak.

        Gün geçmiyor ki Türkiye’nin geleceğine dair birbirinden ilginç tezler duymayalım. Her durumda bunu ülkemizin önemine yormakta fayda var.

        Çünkü seçim sonrasında Türkiye’yi kimin yöneteceği düşündüğümüzden çok daha geniş bir coğrafyada etki uyandıracak.

        Malum, dünyadaki yeni çatışmayı, demokrasi ve otokrasi ekseninde okumamız pek bir ısrarla isteniyor. Hatta ondan öte bir okumaya gerek olmadığı da söyleniyor.

        Artık pek de fısıltı sayılmayan bir tonda, memleketimizin baskıcı bir iktidarla yönetildiği, dolayısıyla da muhalefetin demokratik bir yönetimin kuvvetli adayı olduğu söyleniyor.

        Yakın bir zamana kadar bu hususlarda entelektüel soğukkanlılığını koruyan isimlerin bile bahsettiğimiz tarif üzerinden pek bir heyecanlı ve ziyadesiyle taraftar olduğunu da görüyoruz.

        Olabilir.

        Şuna fazlasıyla şerbetli bu ülke.

        Dünyadaki büyük değişimlerin arifesinde, ondan pay almak isteyenler, mevcudu değiştirme konusunda büyük iddialara sahip olanlar, bunu ancak biz yaparız diye dünyaya türlü mesajlar verenler hep olmuştur.

        Seslerinin duyulduğu zamanlar da yaşanmıştır. Beklenmedik muhatapların arkasında sönüp gittikleri de.

        KİM DOĞRU OKUYACAK

        Ne var ki yaşadığımız ülkede bu meselede iddia sahibi olanların kavrayış ve vizyonu, ayrıca dünyanın nereye gittiğine dair öngörüleri insanların önüne bir umut koymaktan çok uzaktır.

        Türkiye’nin bu denli merakla, tedirginlikle ve iştahla takip edildiği bir dünyada, perspektifleri “Erdoğan’ı devirme”nin ötesine geçemeyen bir muhalefetle karşı karşıyayız.

        İktidar tarafının ise güçlü liderlik ve dünyayı doğru okuma çabası gibi avantajları bulunsa da, bu durumu yeni bir iktidar dengesine çevirip çeviremeyecekleri belirsiz.

        Aklı başında herkes biliyor ki, otokrasi-demokrasi diye tarif edilen kavganın asli unsurları çok farklı.

        Dünya yeni bir küreselleşmenin eşiğinde bu doğru. Ama küreselleşmenin, el ele tutuşup dünyanın giderek ağırlaşan sorunlarına çözüm getirecek bir anlam kazanacağını düşünmek için hiçbir neden yok.

        Aksine, yeni küreselleşmenin en az üç kutuplu bir dünyaya doğru ilerlediği, bunların eski kutuplaşma mantığından çok uzak bir ilişki ağına sahip olduğunu şimdiden söyleyebiliriz. Mutlak ittifaklar, uzun soluklu ve sağlam anlaşmalar yok. Beklenmedik geçişler, bir sorun üzerinde ortak olanın bir diğeri üzerinde kanlı bıçaklı olabileceği bir dönem.

        Üçüncü Dünya Savaşı

        Üçüncü Dünya Savaşı
        0:00 / 0:00

        Almanya Dışişleri Bakanı tarafından ülkemizde sergilenen “soğukkanlı kışkırtıcılık”, muhatabı Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu tarafından şık ve sert bir diplomasiyle cevabını aldı. Ancak bu durum, AB’nin ana aktörünün ülkemiz üzerindeki hesaplarını, kodları kendisiyle daha fazla uyuşan bir iktidar arayışı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bu ziyaretle kesişen tuhaf “tesadüf”leri de şimdilik es geçiyorum.

        Almanya kendi derdine yansın diyebilmeyi isterdim istemesine de, NATO’nun genişleme faturasını en ağır biçimde ödeyen bu ülkenin yaşayacağı her kriz Türkiye’yi de doğrudan ilgilendiriyor.

        Öncelikle aramızdaki muazzam ticaret hacmi. Bu durum onlar kadar bizi de sarsacak sonuçlar üretebilir.

        Bu ülkede yaşayan milyonlarca insanımızı da unutmayalım.

        Ukrayna’nın işgalinden sonra daha kuvvetle vurguladığım gibi, Türkiye’nin illa da tam üyelik başlığı altında olmasa bile, yeni bir AB perspektifine ihtiyacı var. Burada Almanya’nın yanı sıra İtalya’yı da paranteze almak yararlı olabilir. Doğu Akdeniz’deki rekabet yüzünden Fransa konusunda hayli tereddütlüyüm.

        Yanlış anlaşılmasın.

        Doğu Akdeniz’den körfez ülkelerine, Kafkaslardan Türk cumhuriyetlerine kadar yeni bir oyun alanına yerleşen Ankara’nın stratejik ortağı Berlin olacak demiyorum. Almanya farklı hesaplar peşinde ve bundan ne yazık ki vazgeçmiyor.

        Türkiye’nin az önce tarif ettiğim alandaki dizilişte asıl ortağı belli. Onu da okuyucu yazsın not defterine bir zahmet. Yeterince tarif ettiğimi düşünüyorum.

        Tam bu yazıyla boğuşurken, Sırbistan-Kosova arasındaki gerginliğin tırmandığı haberini takip ediyoruz. NATO Kosova Gücü, Kosova’nın kuzeyinde istikrar tehlikeye girerse müdahaleye hazır olduğunu duyurdu. Burada bizim de askerlerimiz var.

        Sırbistan Cumhurbaşkanı iki hafta önce “Üçüncü Dünya Savaşı başlıyor” mesajını vermişti. Kriz başlar başlamaz Rusya, ABD ve AB’yi suçladı. Zaten Kosova’yı da tanımıyor bildiğiniz gibi.

        Umarım kriz büyümez, çünkü burada yanacak bir ateşin dünya için geri dönüşü olmaz. Çünkü muazzam birikmiş öfke ve enerjiler var.

        Sırbistan-Kosova arasındaki diplomaside Türkiye’ye çok ihtiyaç olacak.

        Diğer Yazılar