Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Tahran’daki zirveden üç hafta sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya lideri Putin bir kez daha bir araya geldi.

        Türkiye’nin coğrafi konumu kendisini mevcut büyük krizle doğal olarak akraba kılıyor. Ancak üstlendiği rol, bugüne kadar tarif edilen jeopolitik sınırlarının hayli ötesine geçmiş durumda.

        Tahran’daki zirvede Ankara’nın Suriye’deki endişeleri, Rusya ve İran’ın bu ülkedeki hesapları üzerinden ele alınmak istendi. Kapanış konuşmalarını hatırlarsak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararlı mesajları zirveye damgasını vurmuştu.

        Rusya ve İran’ın Suriye üzerindeki hesapları günü birlik değil elbette. Bu nedenle özellikle PYD/YPG üzerinden ülkemiz aleyhine beslenen tehdidi bizimle aynı pencereden görmeleri söz konusu bile değil. Suriye Kürtleri ve Şam yönetimi arasında yeni bir yakınlaşma sağlama çabaları, öncelikle bu ülkedeki nüfuz alanlarını genişletmeye yönelik. Bir başka boyutuyla da Suriye’deki ABD varlığını zayıflatmayı hedefliyor.

        PUTİN’DEN ÖVGÜLER

        Soçi’deki son görüşme öncesinde Putin’in Avrupa’ya giden doğalgazdan, tahıl sevkiyatına kadar bir dizi konuda Türkiye’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik açıklamaları, iki ülke arasındaki ilişkilere dair yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyor.

        Şu cümle görüşme sonrası yapılan yazılı açıklamadan: “İki lider, Türkiye-Rusya ilişkilerinin, mevcut bölgesel ve küresel tüm sınamalara rağmen, karşılıklı saygı ve mütekabil çıkarların tanınması temelinde ve uluslararası yükümlülüklerle uyumlu olarak iletilmesi yönündeki ortak iradelerini teyit etmişlerdir.”

        Mevcut bölgesel ve küresel sınamalar.

        Bunlar bir yönüyle üçüncü taraflar üzerinden devam eden rekabet ya da ittifaklara dair bir değerlendirme.

        Ama esasen Türkiye ve Rusya arasında farklı alanlardaki görüş ayrılıklarının da “sınandığı” alanlar.

        Metnin devamında “Ulaştırma, ticaret, tarım, sanayi, finans, turizm ve inşaat gibi sektörlerde uzun süredir iki ülke gündeminde bulunan konularda işbirliğinin güçlendirilmesi yönünde somut adımlar atılması” üzerinde anlaşma sağlandığı ifade ediliyor.

        Rusya kuşkusuz tahılla başlayan, gübre başlığı altında devam etmesi planlanan süreçten memnun. Metal başlığı altında gerçekleşecek sevkiyatlar ise dünyanın en az tahıl kadar yakından ilgilendiği bir konu.

        Ankara ve Moskova bu noktada sağlam ve herkesin kazançlı çıktığı bir zemini inşa ediyorlar. Ne Ukrayna’nın ne de arkasındaki ittifakın, bu zemini bozmaktan elde edeceği bir çıkar var.

        LİBYA’DA GÖRÜŞ AYRILIĞIMIZ BİTİYOR MU?

        Muhtemelen metin taze olduğu için Libya konusunda söylenenler yeterince dikkat çekmedi:

        “İki lider, Libya'nın egemenliğine, toprak bütünlüğüne ve ulusal birliğine olan güçlü bağlılıklarını vurgulamışlardır. Libyalılar arasında mümkün olan en geniş mutabakat temelinde serbest, adil ve muteber seçimlerin düzenlenmesinin önemi vurgulanmıştır.”

        Kuşkusuz Libya üzerinden ifade edilen bu yaklaşım başlı başına yukarıda sözünü ettiğim yeni dönemin ifadesi.

        Bu konuda neler olduğunu bir sonraki yazıda aktaracağım.

        Gelelim tekrar Suriye’ye. Metne şöyle yansımış: “Liderler, Suriye'nin siyasi birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasına atfettikleri öneme işaretle, Suriye'de tüm terör örgütlerine karşı mücadelede dayanışma ve eşgüdüm içinde hareket etme kararlılıklarına teyit etmişlerdir.”

        Terör tanımı elbette yine belirsiz, ama en azından bugüne kadar olanlardan daha güçlü.

        Tarafların birbirine ihtiyacının tartışmasız çok fazla olduğu bir dönemde, en azından belli başlıklarda yeni işbirliği alanları açılabilir mi?

        Bu gerçekten kolay değil. Mesafe alabilmek için oynadığımız denge rolünde savrulmadan yola devam etmek zorundayız.

        Türkiye’yi değerli kılan da bu.

        Nitekim Soçi zirvesini izleyen dünya medyasının dikkat çektiği hususlardan birisi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uluslararası itibarının yükseldiği yönündeydi.

        Putin, bir yandan yaptırım kıskacını hafifletmek, diğer yandan iç dengelerini korumak için Türkiye’ye Batı’ya açılan bir pencere olarak bakıyor. Ama bunu yaparken Akkuyu santralinde yaptığı gibi sopa göstermekten de vazgeçmiyor.

        Gündem izin verirse devamı pazartesiye.

        Diğer Yazılar