Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Muhalefet cephesinde ortaya çıkan tartışmaları “yeni” olarak adlandırmak mümkün mü?

        6’lı masanın son toplantısının ardından yaptığı birlik-beraberlik vurgusu mevcut tartışmaların seyrini değiştirmeye yeter mi?

        Bunların her ikisinin de cevabı hayır.

        İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu’nun Habertürk ekranlarındaki “Mansur Yavaş” çıkışı, bazı konuların artık tartışma dışı bırakılamayacak noktaya geldiğini gösteriyor.

        Geçtiğimiz yılın Ağustos ayından itibaren söylediklerimi, yeni cümlelerle tekrar edeyim.

        Siyasi partilerin bir ittifakta ya da masada yer alması, sosyolojik kökenlerini geçici olarak servis dışı sayması anlamına gelmiyor. Partilerin vitrinleri de bu kökenleri değiştirmek için değil, çoğu zaman taktiksel olarak düzenlenir.

        CHP’nin geldiği gelenek ve siyasi kodları ortada. Bunların ve özellikle de omurgasını oluşturan tabanın, helalleşme ve benzeri hamlelerle hemen değişeceğini söylemek de çok yanıltıcı olabilir.

        İYİ Parti, kurumsal olarak yeni, ancak kökenleri itibarıyla siyasi hayatımızdaki bazı akraba geleneklerin bileşimi bir organizasyon. Bu yapısıyla sahada CHP’nin sahip olduğu dezavantajları daha kolay aşabiliyor.

        Aslında temel bir sorun var tüm bunların kaynağında.

        Uzak ve gerçekleşmesi zor hedefler, bunlar etrafında siyaset yapacağını söyleyen ve farklı geleneklerden gelen partileri ne kadar yakınlaştırabilir?

        Hedeften kastım şu. Güçlendirilmiş parlamenter sistemin gerçekleşmesi için mecliste gereken büyük çoğunluğun ortaya çıkması, en taraflı araştırma sonucunda bile imkansız görünüyor.

        Bu durumda muhalefetin, kimin aday olacağı sorusunu bir an önce cevaplandırıp toplumun önüne çıkarması dışında bir seçeneği yok.

        Tam da bu nedenle tartışmalar hızlandı. İYİ Parti’nin ne Mansur Yavaş vurgusu tesadüf, ne de Kılıçdaroğlu’nun adaylığına yönelik mesafeli tutumu.

        Muhalefetin iki büyük partisinin Kılıçdaroğlu üzerinde mutabık kalması giderek zorlaşıyor. Bu soruya “CHP artık Kemal Bey konusunda kararlı” karşılığını vermek, siyasi karşılığı olmayan bir cevap.

        Türkiye’ye büyük değişim vaadinde bulunan muhalefetin, değişimin önünü tıkayan bir yerde durması ayrıca tartışılmayı hak ediyor.

        Dugin suikastı

        Dugin suikastı
        0:00 / 0:00

        Alexander Dugin, Türkiye’de Avrasya merkezli tartışmaların odağındaki bir isim. Onu Yeni Avrasyacı düşüncenin mimarı olarak görenler var. Putin yönetimiyle yakınlığının olup olmadığı da bir başka önemli konu. Bu noktaya tekrar döneceğim.

        Dugin’in kızı Darya Dugin, 20 Ağustos günü aracına konulan bir bomba sonucu hayatını kaybetti. O da babasıyla aynı düşünce çizgisinde olan, bu yöndeki aktif tutumuyla bilinen, yakın bir tarihte İngiltere’nin yasaklı listesine giren bir gazeteciydi.

        Hedef kendisi miydi, yoksa babası mı? Yoksa ikisi birden mi öldürülmek istendi? Bunu şu anda bilebilmek çok zor. Baba Dugin’in “son anda arabaya binmekten vazgeçtiği” cümlesi hemen her haber metninde yer alıyor. Bunların hepsi bilinmezler arasında.

        Suikastın ardından yapılan açıklamalarda Moskova’nın hedefinde Ukrayna yönetimi/istihbaratı vardı. Bu büyük restleşmenin savaşın seyrine nasıl yansıyacağı da ortada. Rusya’nın buna nasıl bir karşılık vereceği kadar, savaşın bu tür suikast ve benzeri araçlarla devam edip etmeyeceği de dünyanın geleceğinde önemli bir soru.

        Olayın ardından ortaya çıkan kamera görüntülerindeki isim, gerçekten olayın faili ise “göstere göstere” yapılan bir eylemden söz edebiliriz ki, bu meydan okumanın devamı ürkütücü olabilir.

        Avrasyacı tezleri savunan mecralarda bu konuyla ilgili şu ilginç cümleye rastladım: “Dugin ve ailesinin Rus istihbarat/güvenlik aygıtı tarafından korunmamış olması akıllara durgunluk verici.” (Pepe Escobar, https://www.strategic-culture.org/ )

        Baba Dugin, üzerinde hayli tartışmalar olan bir isim. Şu bakımdan.

        Kimilerine göre Rusya Devlet Başkanı Putin’in beyni. Kimilerine göre böyle bir irtibat ya da yakınlık söz konusu değil. Benim önemli kaynaklardan aldığım bilgiler de “Putin’in beyni” tanımının doğru olmadığı yönünde.

        Her durumda bu onun Avrasyacı tezleri, Rusya’nın çok kutuplu dünya arayışını besleyecek şekilde ortaya koyduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Bizim mevcut savaşta başka bir aşamaya tanık olduğumuz gerçeğini de.

        Ancak Putin’le ve Kremlin’le siyasi akıl düzeyinde irtibatı olmayan bir ismin, en azından kızının hedef alınması göründüğünden daha karmaşık bir hadise gibi duruyor.

        Diğer Yazılar