Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Hiç olmazsa arada bir hatırlamak iyi olabilir.

        Dünyada bir savaş var. Bu savaşın giderek yayılan ve küresel dengeleri değiştiren/dönüştüren etkileri bulunuyor.

        Görünürde Rusya ve Ukrayna arasında geçen bu savaş, dünyayı yeniden şekillendiriyor. Yoğun ve önemli gündemimizden zaman kalırsa, ülkemizin bu çatışmaların tam ortasında olduğunu görebiliriz.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’ndaki ifadesiyle “En Batı’daki Asyalı” olmanın avantajları ve zorluklarıyla bu sürecin en stratejik oyuncularından biriyiz.

        Sürecin devamına dair dünya neleri tartışıyor, bakalım.

        Ukrayna’nın işgali, NATO şemsiyesi altında ve Biden doktrini çerçevesinde Batı’da, özellikle de AB içinde birlik oluşturmaya yetti mi?

        Birkaç noktaya bakarsak buna ilk bakışta evet diyebiliriz.

        Rusya’ya yönelik yaptırımlar, aldığı ya da alamadığı sonuçlar bir yana, kararlı biçimde devam ediyor.

        Kuzeyde buzullara kadar uzanan rekabet alanında Finlandiya ve İsveç hamlesi, NATO’ya Rusya karşısında ciddi avantajlar sağlamaya aday.

        Ukrayna’ya yönelik askeri ve ekonomik yardım, daha özelde istihbari destek kesintisiz devam ediyor. Kerç Boğazı’ndaki patlama yeterince bunu ortaya koydu. Kuzey Akım boru hatlarının işlemez hale getirilmesini de buraya ekleyebiliriz.

        Tüm bunların özellikle AB’nin ana aktörlerini de içine alan bir NATO kardeşliği üretip üretmediği herhalde gidişatla ilgili en can alıcı soru. (Bu tartışmaları ele alan önemli bir Rus uzman, Andrey Kartunov’un son makalesinden yazı boyunca yararlandığımı ifade edeyim. Bu ufuk açıcı çalışmaya https://russiancouncil.ru/en/ adresinden ulaşabilirsiniz.)

        GO OYUNCUSUNU HAFİFE ALMAK

        Sorumuza dönelim. NATO üzerinden böyle bir birlikteliğin sahici ve kalıcı olup olmayacağı, öncelikle AB ülkeleriyle Çin arasındaki ilişkinin seyrini belirleyecek. Aynı zamanda uluslararası sistemin gidişatını.

        Hatırlayalım. 2021 yılında Biden, Rusya’yla daha düşük yoğunluklu bir gerilim oluşturup, Çin’i ana tehdit yapmayı denedi. Olmadı, çünkü Putin’in istek listesi gerçekten karşılanabilir ölçekte değildi.

        Biden için özellikle AB’nin büyüklerini Çin’e karşı birleştirmek zorlaşmıştı. Derken Andrey Kartunov’un ifadesiyle Biden’a paha biçilmez bir hediye geldi: Ukrayna’nın işgali.

        Böylece Çin arka-plana düştü, Rusya ana hedef haline geldi.

        Usta bir “go” oyuncusu olsaydım, herhalde bu tuhaflığın bir yerinde Çin parmağı olduğunu düşünürdüm. Neyse ki değilim.

        AB’NİN ERTELENEN HAYALLERİ

        Çatışmanın dünyaya Batı tarafından demokrasi-otokrasi paketiyle sunulduğu malum. Bunu ne kadar inandırıcı bulduğunuz o kadar da önemli değil. Çünkü sürecin en önemli dönüştürücü başlıklarından birisi bu. Kimin demokrat, kimin otokrat olduğu değil, bu hikayede nerede yer almak istediğiniz ve bu vesileyle kendi dengelerinizi nasıl kuracağınız önemli.

        Sözgelimi yakın zamana kadar otokratlığını hiç dert etmeden Suudi Arabistan’la kılıç şakırdatan ABD’nin, şimdilerde Rusya’yla “ruble” flörtü yapıp petrol şantajına başlayan bu ülkeye meydan okuması gibi.

        AB’ye yönelik birlik hedefinin en büyük muhatabı elbette Almanya. Merkel döneminde Moskova ile ince ince örülen stratejik ortaklık hesapları, Kuzey Akım 2’nin iptali, yetmeyince hatların imhasıyla yerle bir olmuş görünüyor. Fakat Almanya’nın ABD’nin bu ikna edici birlik hamleleri karşısında inandırıcılığı hayli kuşkulu bir itaat gösterdiğini düşünenler hayli fazla.

        Küreselleşme hedeflerinde hızlı adımlar atan NATO/ABD ve elbette İngiltere, AB’yi yeni kervana katmış görünüyor. Böylece AB küresel bir planın parçası ama aynı zamanda kendi başına bir küresel aktör olamayan bir rolde.

        HALA EMİN BİR LİMANIZ

        Bu tabloda işgalin başından itibaren ciddi bir oyun planıyla hareket eden Türkiye’nin yaptıkları her türlü takdirin üzerinde.

        Ancak kim bilir kaçıncı kez ifade etmem gerekirse, saçma, gereksiz, hedefsiz ve yıpratıcı iç gündeminden kurtulmadan ayağını sağlam basabilmesi mümkün değil.

        Bu durumun 2023 seçimleriyle önemli ölçüde düzeleceğini düşünenlerin iyi niyet ve umutlarına sonsuz saygım var.

        Fakat bu büyük fırtınada, üstelik hala emin bir liman olarak görülen bir ülkenin; kendi siyasetini, kurumlarını ve en tehlikelisi toplumsal dengelerini bu kadar hırpalaması gerçekten normal mi?

        Büyük çatışmanın seyircisi değiliz, oyuncusuyuz.

        Yeterince önemli değil mi bu?

        Diğer Yazılar