Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, pek de parlak geçmeyen ABD seyahatinin ardından üç gündür İngiltere’de.

        Sosyal medya üzerinden hayli iddialı mesajlar veriyor. Önemli fonların yetkilileriyle görüşme yaptığını ve Türkiye’nin aradığı kaynağı bulduğunu söylüyor özetle.

        Önce bu tür ziyaretlerle ilgili genel kanaatimi ifade edeyim.

        Siyasi parti liderlerinin dünyadaki önemli ülkelere gidip kendilerini, Türkiye’ye ve dünyaya nasıl baktıklarını anlatmalarını değerli buluyorum.

        Ancak birkaç noktaya dikkat edilmesi kaydıyla.

        Doğru zamanda, doğru muhataplarla, iyi çalışılmış mesajlar ve metinlerle. Bir de bunları destekleyen üst düzeyde bir organizasyonla.

        ABD temasları bu bakımdan kelimenin tam anlamıyla hayal kırıklığıydı. Kendi partisine ve medyasına bile anlatamadı CHP lideri. Türkiye’nin ana muhalefet liderinin çok daha hazırlıklı olması beklenirdi.

        İngiltere ziyareti, en azından organizasyon açısından daha iyi planlanmış görünüyor. Akışı daha rahat takip edilen bir program. Görüşme trafiği tamamlanıp belli mesajlar ortaya çıktıktan sonra daha ayrıntılı konuşabiliriz.

        PARA NİYE GELİR?

        Ancak daha şimdiden söyleyeceklerim var.

        Adına ister yatırım deyin, isterseniz fon ya da para. Aralarındaki fark şu açıdan önemsiz. Bunların bir ülkeye gelmesinin öncelikle finansal kuralları var. En az onlar kadar belirleyici olan politik kurgu ve karşılıkları var. Hepsinden önemlisi bu kaynakların harekete geçmesi, dünyada nerede durduğunuzun belirgin olması ve o duruşun size kaynak aktaracak devlet ya da güçle bir çıkar ortaklığı sağlamasıyla mümkün.

        Özetle hiçbir kaynak iki muhatap arasında bir çıkar alışverişi ve dengesi oluşmadan gelmez, gelemez.

        O yüzden “İhtiyacımız olan kaynağı buldum getiriyorum” sözünün anlamını henüz bilmiyoruz.

        Bir zamanlar Türkiye’yi Londra’daki tefecilerden kurtaracağınızı söyleyip, şimdi gelip büyük fon yönetimleriyle masaya oturmak siyaseten nasıl izah edilebilir onu da bilmiyoruz.

        Ancak her durumda bu tür temaslar önemli. Ne yaptığınızı gerçekten biliyorsanız ve Türkiye’nin geleceğine dair tasavvurunuz ne kadar belirgin ve açıksa, o kadar fayda elde edersiniz. Hem kendiniz, hem ülkeniz adına.

        ONLAR SİZDEN NE İSTİYOR?

        Peki bu yeterli mi? Hayır, çünkü bir de masanın karşı tarafı var.

        Muhataplarınızdan kendi ifadenizle “temiz” kaynak talep ediyor ve bunu kısa zamanda getireceğinizi, ayrıca bu ay sonunda da kamuoyuyla proje düzeyinde paylaşacağınızı söylüyorsunuz.

        Peki karşı taraf sizden ne istiyor ve ne bekliyor?

        Talep edilen her maddi kaynağın, siz ne derseniz deyin öncelikle bir maddi bedeli vardır. Kimse kazanacağını öngörmeden size kuruş vermez.

        İkincisi bu kaynağın bir de politik kurgusu/beklentisi vardır. O anlamda bir ortak çıkarda buluşuyorsanız masada oturmanız bir anlam taşır.

        Kılıçdaroğlu’nun gittiği ülke, küresel ölçekteki karar vericiler arasında özel bir yere sahip.

        Elbette Türkiye gibi önemli bir ülkede iktidara gelme iddiasındaki bir siyasetçiyi dinlemek isteyecektir.

        Bunun için de çıkış noktası öncelikle kendi gündemidir. Bugün Londra’nın da, dünyadaki önemli karar vericilerin de güncel ve acil gündemi Rusya ve savaş etrafındaki gelişmeler.

        Dolayısıyla muhataplarından beklentileri de bu merkezde olacaktır.

        Neler çıkar karşınıza mesela bu süreçlerde.

        Dünyaya nasıl bakıyorsunuz? Kafanızdaki Türkiye bu dünyada nasıl bir yere sahip ve yeni dönemde nerede olmasını öngörüyorsunuz? Mevcut hükümet politikalarından farklı ne söylüyorsunuz? Sizin Rusya politikanız ne olacak?

        Ekonomik modeliniz ve yaklaşımınız nedir? Mesela neo-liberal sisteme karşı mısınız? Eğer öyleyseniz bu sistemin ana damarlarından olan büyük fonlarla niçin masaya oturuyorsunuz?

        Soruları ben kurguladım elbette, ama temel mantığı böyle.

        Türkiye’de iç siyasette dilediğiniz kadar kafa karışıklığı ve inişli çıkışlı politikalarla hareket edebilirsiniz. Bizim siyasetimiz bunu ne yazık ki kaldırabiliyor.

        Ama dünyada teraziye çıkmak, işte orası farklı.

        Hele yeterince hazırlık yapmadan, zihninizde ülkenize ve dünyaya ait oturmuş fikirler olmadan yola çıkarsanız, yine hayal kırıklığından öteye gidemezsiniz.

        Diğer Yazılar