Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        CHP tarafından 3 Aralık cumartesi günü açıklanan İkinci Yüzyıla Çağrı Vizyonu üzerindeki tartışmalar devam ediyor.

        Meclisteki bütçe görüşmelerinin hararetli ortamında da bu tartışmanın devamını izledik.

        Bu tarafı biraz günübirlik yaklaşım ve karşılıklı atışmalarla geçtiği için, başka noktalara değinmek istiyorum izninizle.

        Öncelikle CHP’nin bu programını, bir “küresel açılım” girişimi olarak değerlendiriyorum.

        Girişim diyorum özellikle. Çünkü ne düzeyde başarılı olacağına dair yeterli veriye sahip değiliz.

        Yabancı danışman, ithal fikirler ve bunların toplantıya yansıma ve yansıtılma biçimleri üzerinden başlayan tartışma durulmuş değil.

        Ancak bunları da içine alan asıl soru şu kanaatimce.

        Bu küresel açılım hamlesi ne düzeyde başarıya ulaşacak ve öncelikle CHP’nin gövdesi ve tabanı bu yaklaşım ve tezlerle ne düzeyde uzlaşacak.

        CHP, bu tür görüş ayrılıklarını ilk kez yaşamayacak elbette. Hatta şunu söylemek mümkün. Kendi bünyesinde bu görüş farklılıklarını yaşamaya en alışık siyasi yapı.

        CHP’NİN TEMEL YAKLAŞIMI NE?

        Bu soruları soran ben değilim sadece. Türkiye’de sol düşüncenin, sosyal demokrasinin hatırı sayılır isimleri ve kalemleri de günlerdir bunu konuşuyor.

        Meselenin birkaç boyutu var.

        Birincisi partinin “ulusalcı” olarak tanımlanan reflekslerinin, gayet açık biçimde neo-liberal olarak tanımlanan bu programı ne düzeyde kabullenip taşıyacağı. Bu refleks ve zihin dünyasının göstereceği tavır, söz konusu tezlerin CHP’yi iktidara taşıyacağına ne kadar inanıp inanmayacağıyla da ilgili.

        İkincisi, bu tezlerin dünyanın mevcut gidişatında ve yeniden şekillendiği bir dönemde ne düzeyde sorunlara çare üretebileceği. Bu çok zorlu ve her partinin yürütmesi gereken bir tartışma. Teorisyenlerini bulmakla bitecek iş değil.

        Üçüncüsü şu. Belli ki CHP’de bu programı düzenleyen siyasi akıl, ana hatlarıyla şöyle bir tezden hareket ediyor.

        Türkiye, Batı’dan (AB, NATO ve diğer unsurlarıyla) kopuyor ve yönünü yeniden değiştirmesi için CHP öncülük etmeye talip. Bu durum Rusya-Ukrayna savaşının ardından ortaya çıkan denklemde Türkiye’nin rolüne dair bir itirazı da barındırıyor belli ki.

        Batıdan kopuyoruz tezine itirazlarımı tekrar etmek istemiyorum burada. Ancak CHP’nin küresel açılım arayışının temelinde bu yaklaşımın olduğunu düşünüyorum.

        Dört ve sonuncusu, bu vizyon ilanının 6’lı masada oluşturacağı etki ve tepkilerin ne olacağı.

        Buna dair görüşümü de tekrar etmiş olayım.

        CHP’nin ilan ettiği bu çerçeve, masadaki partilerin, (özellikle İYİ Parti, DEVA ve Gelecek), teorik olarak aynı parantezde yeralan tezleriyle zaten uyuştuğu için ortaklık zeminini daha sağlam hale getirebilir. Buradan hareketle adaylık sorunu çözülebilir mi?

        Zaten önümüzdeki en kritik soru da bu.

        Gazilik unvanı ve Meclis

        Gazilik unvanı ve Meclis
        0:00 / 0:00

        Türkiye son yıllarda pekçok önemli konuda 100. yılını idrak ediyor.

        2020 TBMM’nin, 2021 ve 2022 peşpeşe gelen büyük zaferlerin, toplamda muazzam bir varoluş hikayesinin 100. yılıydı. Daha nicesi var saymadığım.

        29 Ekim 2023 cumhuriyetimizin aynı coşkuyu yaşayacağı bir başka tarih.

        Bu tarihlerin sembolik değeri, elbette birleştirici ve ortak bir geleceğe beraber bakabilme imkanı sağlıyor.

        Birleştirici derken, herkesin aynı düşünmesi, dünyaya aynı pencereden bakması değil elbette kastım.

        Meclis 23 Nisan 1920’de açılırken de, cumhuriyetin ilanında da nice görüş ayrılığı ve hayli sert siyasi rekabet ve çatışmalar vardı.

        Bugün de var.

        Mesela cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi üzerinden devam eden ciddi bir görüş ayrılığı ve tartışma var.

        Muhalefet mevcudu “güçlendirilmiş parlamenter sistem” adıyla değiştireceğini ifade ediyor. Hatta bu iddiası, seçim sürecinin merkezinde tutmaya gayret ediyor. Meclisin rolünün azaldığını ve onu daha etkin hale getireceğini de söylüyor.

        Bunların hepsi olabilir.

        Ama herkes kabul eder ki dünyada iki kez “Gazi” olmuş ve söz konusu ünvanı şerefle taşıyan bir meclisin bu özelliği her şart altında korunacak kadar değerlidir. Dokunulmazdır.

        O nedenle TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un dünkü sözlerinin altını çizmek istedim:

        "Meclisimizin, 'Gazi Meclis' unvanı sadece TBMM 'ye ait bir unvan. Dünyada hiçbir parlamentoya nasip olmayan bir unvandır. Önce TBMM, milli mücadeleyi yöneten bir Meclis'tir, daha sonra devletimizi kuran bir Meclis'tir. Esasen birçok ülkede devlet, kurumlarıyla mevcut, parlamentolar sonradan oluşturulmuştur. Bizde ise Meclisimiz, devleti yeniden bütün kurumları ile inşa eden bir Meclis'tir. Meclisimizin gazilik unvanını tesadüfen veya tarihin sadece belli bir döneminde elde etmiş olmadığını, 15 Temmuz gecesi burada kahramanca bir direnişle de bulunan arkadaşlarımız göstermiştir.”

        Diğer yandan Meclis çatısı altında ortaya çıkan saldırının da, olayın faili milletvekili tarafından normal gibi karşılanması asla kabul edilemez. Çok daha vahim sonuçlar olabilirdi Allah korusun.

        Meclisteki siyasi partilerin ortak hassasiyeti, AK Parti’nin hadiseye yönelik tavrı ve kendi milletvekilinin ceza almasını destekleyen tavrı, inşallah bu tür hadiselerin önünü kesecek bir sürecin önünü açar.

        Diğer Yazılar