Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Siyasete dair gündemin istesem de istemesem de tam ortasındayım. Fakat depremlerin ardından bu konulara ara verdim çoğu meslektaşım gibi.

        Evet, hayat devam ediyor, ülkenin gündemi de öyle. Yine de izninizle bir süre daha yaşadığımız afete dair düşüncelerimi aktarmaya devam edeceğim.

        Birden fazla büyük depremle şehirlerimiz ağır yaralar aldı. Şu anda kayıplarımızın sayısı 50 bine yaklaştı. Daha da artacağını sessizce kabullenmiş durumdayız ne yazık ki.

        İlk günden itibaren afet bölgesinde kimin çalışması, katkısı ve emeği varsa onlara dair olumlu notlar düşmeye çalıştım. Kısır çekişmelerin sahadaki dayanışmayı ve gayreti yansıtmadığını söyledim. Öyleydi de inanın. Sosyal medyanın bir bölümünde ortaya çıkan asılsız iddiaların, sözde haberlerin; ayrıca siyasette bitmek bilmeyen kamplaşmanın tatsız etkilerine rağmen o ruhla devam etti mücadele.

        Hepsine selam olsun, hepsine helal olsun.

        Ne güzel duadır, Allah sevdiklerini bağışlasın.

        DEDİKODU DEĞİL, GERÇEKLERLE

        Depremlerin ilk anından itibaren özellikle devletin ilgili kurumlarının bazı şehirlere müdahale etmekte geç kaldığı yönündeki iddialar ve şikayetler, hem dikkatle hem de tüm şeffaflığıyla ele alınması gereken bir tartışma. Ne dedikodularla ne de öyle duyumlarla yürüyecek bir süreç değil bu.

        Afet alanının büyüklüğü, depremlerin sayısı ve şiddeti kimsenin gözardı edemeyeceği ölçekte. Ancak bu durum söz konusu tabloyu acilen, soğukkanlı biçimde ve hukuki süreçlerini başlatacak düzeyde ele almaya engel olmamalı.

        Bu yöndeki sağlıklı ve kararlı her adım, geleceğin inşasının yolunu açar. Üzeri kapatılan, yok sayılan ya da doğru anlaşılmayan her nokta; vahim hataların tekrarından başka bir sonuç üretmeyecektir.

        Bu afetin ölçeği, başımıza gelenlerin mazereti değil; bir deprem ülkesinin acilen silkinmesinin ve yenilenmesinin zemini olmalı.

        Mağdurlar, canı yananlar, sevdiklerini ve varlıklarını yitirenler; elbette üzgün, dağınık ve öfkeli olacaktır. Aynı zamanda ilk andan itibaren devleti ve ilgili tüm sorumluları yanında görmek istemesi en temel hakkıdır. Dahası bu karanlık koridordan çıkmak için umuda ihtiyacı var.

        O umudun adresi de devlet, hükümet ve siyaset olmak zorunda.

        Gelelim kendi meslek grubumuza. Burada ya da başka bir zeminde görüşlerini ifade imkanı bulan herkesin bu tabloyla ilgili sorumlulukları var.

        Vebal, dilimizdeki en ağır kelimelerden bir tanesi. Söylediğimiz ve yazdığımız her şeyin bu felaketi doğru anlamaya, geleceğin doğru şartlarda kurulmasına ve en önemlisi tüm sorumluların hesap vermesine katkı sağlaması gerekiyor. Kısacası her kelimenin vebali büyük.

        Hiçbirimiz geçmişten ders aldığımızı söyleyerek kendimizi ya da başkalarını kandırmayalım.

        Karar vermek zorundayız, hepimiz.

        Arazi rantının insanlardan daha değerli olduğu bir anlayışla mı yola devam edeceğiz?

        Birkaç müteahhidi hakim karşısına çıkararak mı?

        Rant deyince zihninizde ne canlanıyor bilmiyorum. Ama bu öyle bir düzen ki; sahip ya da ortak olduğunuz arazinin daha fazla değer kazanması için kapı kapı dolaşan ve kendisini, sevdiklerini tehlikeye atan sade vatandaştan tutun, siyasetin ve karar vericilerin her katmanına yayılan bir zihniyetin ürünü.

        Hükümet ve tüm unsurlarıyla siyaset, bu vahim tablodan iliklerine kadar sorumludur.

        Peki onların verdiği kararların ortaya çıkışında toplumsal taleplerin etkisini/rolünü nereye koyacağız?

        Deprem bölgesinde hırsızlık ve yağma hadiseleri oldu. Yaşanan felaketin kapsama alanına bakarak oranları düşük bulanlar var. Keşke hiç olmasaydı.

        Peki deprem sonrası en temel ihtiyaç kalemlerine akılalmaz zamlar yapanlar, ev fiyatlarını, özellikle de kiraları artıranlar; tüm bu fırsatçılar bizler değil miyiz?

        Depreme, afetlere dair yeni bir bilinci kuşanmak istiyorsak, kendimizi işin içine katmadan mesafe alamayız.

        Vebal, gerçekten çok ağır bir kelime.

        Diğer Yazılar