Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        10 Ekim günü Türkiye tarihindeki en “karanlık gün” olarak tarihe geçti. 99 kişinin öldüğü 240’ın üzerinde kişinin yaralanmasına neden olan eylemin ana hedefi Ankara Tren Garı’nın yakınındaki toplanma yerinde gerçekleşecek emek, barış ve demokrasi mitingiydi. İki canlı bomba, miting alanındaki güvenlik önlemleri artırılınca alanın kenarında, garın yakınında patlattılar kendilerini. Çığlıklar semaya savruldu, kan gövdeyi götürdü, ceset parçaları birbirine karıştı.

        En kötüsü, eylemin başarılı olması.

        Mitingleri ayrı, partileri ayrı, ideolojileri ayrı, “barış”tan ne anladığı ayrı insanların üzüntüyü de paylaşamadıkları gibi bir sonuç doğurması. Bu üzüntüyü bile ortak bir omzun üzerinde taşıyamadık.

        Böylesi büyük terör eylemleri devleti hata yapmaya, toplumu ayrıştırmaya teşvik amacıyla yapılır. Terör eyleminin başarısı, yaşamına son verdiği insan sayısının yanı sıra verdiği tahribatla; tahribatın yanı sıra kitleler arasına ekebildiği ayrılık tohumlarının gücüyle ölçülür. Terör eylemleri tam da bu nedenle provoke olmaya en müsait kitleleri hedef alır.

        Gerçekleşen eylemin trajik sonuçlarına, yol açtığı şüphelere rağmen insanlar kenetleniyor, komplo teorilerine savrulmayıp birbirine temas ediyor ve birbirinin acısına dokunabiliyorsa eylemle verilmek istenen mesaj hedefine nail olamaz. Mesaj havada kalır, muhatabına ulaşamaz; ya öyle bir muhatap öyle bir adreste bulunamaz ya da aranan muhataba doğru bütün hatlar doludur.

        Ama bizde öyle olamıyor.

        Çünkü misal, mesajı daha havada iken yakalayıp ileten siyasetçiler var. Mesaj daha telgrafın telinde bir tını iken yakalayıp tercüme eden, faili saptayan, “Bu eylem devlete karşı yapılmış bir eylem değil, devletin halkına karşı yaptığı bir eylemdir” diyen siyasetçiler.

        Dün Suruç’ta ve Diyarbakır’da, bugün Ankara patlamalarında sorumlu olarak yekten devleti işaret edebilen, IŞİD ile AK Parti ismini, IŞİD ile Türkiye ismini aynı resim içinde gösterebilen; delil sorulunca da “Kuvvetli kanaate sahibim” diyebilen siyasetçiler.

        Hatırlanabileceği gibi, daha önce yaptıkları bu propaganda uluslararası platformların ve küresel aktörlerin hevesiyle buluşmuş, ya da küresel aktörlerin el vermesi, ihale vermesi sonucu bizde bu insanlar “Türkiye IŞİD’e yardım ediyor” algısı oluşturmaya azmetmiş, bu yolda asıl gladyo kalıntısıyla kol kola girip hep beraber “saray gladyosu” diye bir şey icat etmişler ve günün sonunda Türkiye bu algının tamamen kurmaca olduğunu ispat etmek için geride kalan tek seçeneği işaretleyerek IŞİD’e karşı koalisyonda daha aktif rol üstlenmeyi tercih etmişti. Nitekim Türkiye’yi IŞİD ile aynı denklemde gösteren tezvirat da bıçak gibi kesilmişti. Eh, daha ne olacaktı: Türkiye IŞİD’i vuruyor, IŞİD’e ait olduğunu düşündüğü evlere baskın yapıyor, gözaltı ve tutuklamalar oluyor ve IŞİD’i vuran uçakların İncirlik’ten kalkmasına izin veriliyordu artık. Hatta bugün tam da bu nedenle Ankara patlamalarının arkasında IŞİD’in olduğuna kesin gözüyle bakıyoruz. Tartıştığımız kısım, bu eylemin IŞİD’in merkezi kararı doğrultusunda mı gerçekleştirildiği yoksa IŞİD’e katılan birliklerden birinin ihale mi aldığı?

        Ama Demirtaş hâlâ “Fail IŞİD olsa bile asıl sorumlu devlet” diyor.

        Gelinen noktada IŞİD ile devleti özdeşleştiremiyorlar artık, ama ne gam, daha da el yükseltiyor, devleti IŞİD’den beter bir pozisyona yerleştiriyor.

        O ve partisinin komuta kademesi çehrelerinde önlenemez bir tebessümle, insanların yaşamının çalındığı yere karanfil bırakıyorlar ve canlı bombaların mesajı için ne kadar “iletken” olduklarını kanıtlama konusunda adeta yarışıyorlar.

        Ellerinde en ufak bir kanıt yokken bile PKK’nın, IŞİD’in ya da başka güçlerin işlediği her cinayeti şıpın işi çözüveren ve acilen devlete kilitleyen, hatta çıkıp “iç savaşı” tartışmaktan bahseden bu partinin kısa bir süre önce “Türkiyelileşmek” iddiasıyla kampanya yürüttüğüne kim inanır?

        *

        Katliamı şiddetle kınıyor, hayatını kaybeden insanlara Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum. Acıda birleşemedik.

        Belki “beddua”nın yaratıcı ve umut aşılayan biçimlerinde birleşebiliriz:

        Kim/kimler bu terör eylemiyle kendi siyasetlerinin, ideolojilerinin, nüfuzlarının lehine sonuç almayı hesaplamışsa; kim/kimler bu eylemi siyasi çıkarları için, oy devşirmek için kullanışlı addediyor ve rüzgâr hesabı yapıp yelkenlerini kanla şişirmeyi planlıyorsa, Allah onları helak etsin.

        Diğer Yazılar