Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Suudi Gazeteci Washington Post yazarı, Muhammed Bin Selman muhalifi ve Türkiye dostu Cemal Kaşıkçı’nın ölümü ile ilgili iddialar akıllara durgunluk verecek türden vahşi detaylar içeriyor. Kaşıkçı’ya işkence edildiği ve parçalara ayrıldığı da iddialar arasında. Kayboluşundan öldürülme biçimine, kimlerin öldürmüş olabileceğine, Birleşik Arap Emirlikleri’nin bu kaybolma-cinayet vakasındaki rolüne ilişkin onlarca iddia var.

        Şimdiye kadar kabul gören ve yetkililerin araştırmalarına referans teşkil eden kısımlar şöyle:

        1) Kaşıkçı, Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğu'na giriş yaptı ve ondan sonra kendisinden bir daha haber alınamadı. Kaşıkçı’nın binaya girdiği ispat edilebiliyor. Ancak aynı kameralar Kaşıkçı’nın çıktığını tespit etmemiş.

        2) Evlilik ile ilgili işlemler nedeniyle konsolosluğa giden Kaşıkçı, içeri girmeden önce nişanlısına AK Parti Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay ve Türk Arap Medya Derneği Başkanı Turan Kışlakçı’nın irtibat numaralarını veriyor. Demek ki bu kadarını beklemese bile, az da olsa başına bir şeyler gelmesi ihtimalinden endişe ediyor. Çünkü ABD ve İngiltere’nin reformlarını öve öve bitiremediği Muhammed bin Selman saray darbesiyle iktidara gelmiş bir isim ve tepeden tabana doğru inen katı yaptırımlarla reformların gerçekleşebileceğini savunuyor. Kaşıkçı ise, gerçek reformun ve gerçek modernleşmenin topluma demokratikleşme fırsatı vermekle mümkün olduğunu savunuyor.

        3) İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. Soruşturma kapsamında, İstanbul Emniyet Müdürlüğü ile MİT geniş çaplı bir inceleme yürütüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Pazartesi günü yaptığı açıklamada Suudi Arabistan'ın Kaşıkçı'nın konsolosluktan çıktığını ispat etmesi gerektiğini söyledi.

        4) Turan Kışlakçı, Cemal Kaşıkçı’nın kaybolduğu gün olan 2 Ekim günü Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye iki ayrı uçakla gelen 15 kişilik bir ekip olduğunu iddia etmişti. Yapılan araştırmalarda Arabistan’dan H2-SK1 ve H2-SK2 kuyruk tescilli iki uçağın birer saat aralıklarla Atatürk Havalimanı Genel Havacılık Terminali’ne iniş yaptığı ve uçaklarda 13 kişi olduğu öğrenildi.

        5) Acı gerçek şu ki, konsolosluk ve elçilik binaları ilintili oldukları ülkenin toprağı sayılır ve ev sahibi ülke, yabancı ülkenin toprağı sayılan bu binalara dilediği zaman dilediği şekilde girip arama, inceleme yapamaz. 1961 tarihli Viyana Sözleşmesi nedeniyle, Türk emniyet unsurlarının Başkonsolosluk binasını "suç mahali" olarak tanımlayarak inceleme yapması ancak Suudi Arabistan hükümetinin izin vermesiyle, yani Türkiye ile işbirliği yapmasıyla mümkün. Ancak Kaşıkçı’nın ziyareti esnasında -her nedense- kameralar çalışmıyordu ve bunu ifade eden de bizzat Başkonsolosluk idi. Sadece bu gösterge bile Suudi Arabistan’ın çözüm üreten bir işbirliği içinde olmayacağını anlatmaya yeterli.

        6) Suudi Veliaht Prensi, bir yandan Kaşıkçı'nın kaybolmasıyla ilgili iddiaları yalanladı, diğer yandan, Türk hükümetinin istemesi durumunda başkonsolosluk kapılarının açılabileceğini söyledi. Prens bu açıklamayı yaparken Türkiye, Suudi Arabistan Büyükelçisi’ni ikinci kez Dışişleri Bakanlığı'na çağırmış ve ikinci kez arama izni talep etmişti.

        7) Dün, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, Suudi Arabistan vatandaşı gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın durumuyla ilgili, "Soruşturma çerçevesinde konsolosluk binasında inceleme yapılacaktır" dedi. Çünkü, Viyana sözleşmesi, konsolosluk binalarına dokunulmazlık tanımakla beraber ‘diplomatik misyon şefinin muvafakati’ ev sahibi ülke makamlarının konsolosluk binasında inceleme yapabilmesini mümkün kılabiliyor. Ne çare ki, Kaşıkçı’nın son görüldüğünden bu yana izleri kapatmaya yetecek zamanları vardı.

        8) Ankara, Cemal Kaşıkçı’nın kaybolmadığını, öldürüldüğünü ve bu cinayetin konsoloslukla ilgili olduğunu düşünüyor. Ancak sorun şu: Ortada bir ceset yok. Ceset olmadığı için, kimi ne ile itham edeceğiniz sorunu baş gösteriyor, hele hele Suudi hükümetini suçlamanız daha da zor hale geliyor. Çok güç de olsa, günler sonra gerçekleşecek konsolosluk aramasında önemli bir bulgu elde edilirse, o başka.

        9) Suudi gazetecinin İstanbul Başkonsolosluğunda öldürüldüğü kesinleşse ve diplomatların cinayetteki rollerine dair saptamalar yapılabilse dahi, Türkiye’nin diplomatik dokunulmazlığı bulunan kişilere uygulayabileceği tek yaptırım var, onları persona non grata ilan etmek ve Türkiye’den ayrılmalarını sağlamak.

        10) Ancak cinayetin iddia edildiği mahalde gerçekleştiği kesinleşirse, o zaman bu eylem uluslararası sözleşmelerin ihlalinin dışında Suudi Arabistan devletinin İstanbul'daki Başkonsolosluğunu kullanarak Türkiye’deki hukuk ve kamu düzenini hiçe saymış olduğunu belgeleyecek. Ankara Riyad’a tepki olarak kendi büyükelçisini çekebilir ve Türkiye’deki Suud büyükelçisinin ayrılmasını da isteyebilir.

        Sonuç: Her hâlükârda Türkiye-Suudi Arabistan ilişkisi kötü etkilenecek. Ancak gidişat biraz da, ABD’nin, Washington Post’ta yazan Cemal Kaşıkçı’ya ne kadar sahip çıkacağına, Suudi Arabistan’a hak ettiği cevabı verip veremeyeceğine bağlı. ABD, eğer hem gazetecisine hem Türkiye’ye yapılan saygısızlığa karşı ciddi bir tutum takınırsa Suudi Arabistan yönetimi cinayeti aydınlatmak zorunda kalır ve bedel öder. Aksi bir tutum ve davranış ise, Türkiye’yi Rusya ve İran’a iten olaylar zincirine bir halka daha ekler.

        Diğer Yazılar