Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İstanbul gibi dünyanın sayılı bir mega kentinin ciddi bir eksikliği var.

        Bu şehrin diğer ülkelerdeki çok daha küçük kentlere göre en önemli eksiği büyük ölçekli bir kongre ve fuar merkezinin bulunmayışı.

        16 milyonluk İstanbul, en fazla 5 bin civarında kişiye hizmet verecek bir kongre kapasitesine sahip. O da sadece Lütfi Kırdar Kongre Merkezi ve civarındaki salonlarla birlikte ancak bu kapasiteye ulaşabiliyor.

        Dünya büyük ölçekli kongre organizasyonundaki sınıflamaya göre bu kapasite çok yetersiz.

        Kongreler bilim insanlarının; fuarlar ticaret, sanayi ve iş insanlarının buluştuğu bir arena. Bilim insanları çalışmalarını, araştırmalarını sunar, iş insanları ürünlerini sunar, ticari bağlantılarını sağlar.

        Kongre ve fuarlar ayrıca ev sahibi ülkenin tarihi ve coğrafi dokusunu görmek, yemek kültürünü, geleneklerini öğrenmek için iyi bir fırsat sağlar. Bu nedenle bir ülkede kongre düzenlenmesi çok önemlidir.

        BÜYÜK KONGRENİN TANIMI

        Genel olarak organizatörler kongre ve fuarları kapasite açısından dört gruba ayırıyor.

        Katılımın en fazla 2 bin kişi olduğu küçük ölçekli olarak kabul ediliyor. Orta ölçekli kongreler iki bin kişi ile 5 bin kişi arasında katılımın olduğu kongreler. Büyük ölçekli kongreler 5 bin ile 20 bin arasında katılımcının olduğu, mega kongreler ise 20 bin kişinin üzerinde katılımcının olduğu kongreler olarak alınıyor...

        Amerika’da en sıradan bir şehirde bile mutlaka 25-50 bin kapasiteli bir kongre merkezi bulunur, biraz daha büyük şehrinde 100 bin, Miami gibi daha turistik bölgelerde ise bu ölçekli kongre merkezleri birden fazla sayıda bulunur.

        Bir süre önce katıldığım Amerikan Diyabet Kongresi (ADA) 25 bin kişinin üzerinde katılımın olduğu bir kongre merkezinde, 4 bloktan oluşan kongre merkezinin sadece 2 bloku kongreye açılmıştı.

        Sadece Amerika’da değil Avrupa’nın bütün önemli metropollerinde de en az 20-25 bin katılımcıya hizmet verebilecek kongre merkezi var. Sadece öyle Paris, Berlin, Barcelona'da değil Viyana, Stockholm, Budapeşte gibi daha küçük şehirlerde bu büyüklükteki kongre merkezlerine sahip.

        İstanbul gibi bir mega kentin en büyük eksiği bu.

        DÜNYA KONGRESİNİ NASIL KAYBETTİK?

        Bir önceki yıl Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun (IDF) organize ettiği dünya diyabet kongresini Türkiye olarak İstanbul’da yapmak üzere başvuruda bulunmuştuk. En güçlü adaylardan birisiydik, tüm elemeleri geçtik, ancak son aşamada olumsuz yanıt aldık.

        Verdikleri yanıtta, "Bizi sizin şehrinizde 20 bin kişilik bir organizasyon için yeteri büyüklükte ve sayıda salonları olan bir kongre merkeziniz olduğuna ikna edin, bu kongreyi hemen size verelim, çünkü İstanbul çok ilgi gören bir şehir, ama üzülerek söylüyoruz ki sizin bu kapasiteyi kaldıracak bir altyapınız olduğuna dair ikna olmadık" dediler.

        Yıllar önce de Avrupa Diyabet Kongresi'ni İstanbul'a almak için yaptığımız başvuruda EASD Genel Sekreteri bize benzer şekilde cevap vermişti ve kongre Avrupa'nın küçük bir şehrine alınmıştı.

        YİRMİ BİN KİŞİLİK KONGRE NE DEMEK?

        Diyelim ki; 20 bin kişilik bir kongreyi İstanbul’a aldık.

        Bu kongre katılımcıların bir bölümünün eşleri ya da refakatçileri, stand açan firma yetkilileri, özetle o hafta o şehre en az 30 bin kişinin gelmesi demek.

        30 bin insanın otellere transferi, konaklamaları, kongre merkezlerinin ağırlanması, standların açılması, gündüz alışveriş merkezlerinin, akşamları restoranlarının tıka basa dolması anlamına gelir.

        Bu da Türk Hava Yolları'ndan (THY), İstanbul’daki 5 yıldızlı otellere, şehrin her tarafındaki restoranlarından, taşımacılık sektörüne kadar bir kentin toptan kazanmasıdır.

        Ortalama bir kongre açılış ön hazırlıklarından kapanışına kadar bir haftayı kapsar.

        Yurt dışında araştırdığım bütün büyük kongre merkezlerinin en az 2 yıllık programı doluydu.

        Bir yıl boyunca bu hareketliliğin ve dinamizmin sürdürüldüğü düşünülürse, her hafta 20-30 bin kişinin geldiği bir şehre nasıl bir dinamizmin kazandıracağını tahmin etmek hiç de güç değil. Üstelik bir kongre merkezi yapmak çok da ahım şahım bir şey değil. Uzmanlar büyük ölçekli bir 5 yıldızlı otel fiyatına 50 bin kişilik bir kongre merkezi yapılabileceğini söylüyor.

        HER İKİ BAŞKAN ADAYINA ÖNEMLİ RİCA

        REKLAM

        İstanbul'un acil olarak büyük ölçekli bir kongre ve fuar merkezine ihtiyacı var.

        Atatürk Hava Limanı’nın boşaltılması bu açıdan İstanbul için çok büyük bir fırsat oldu.

        Bu alan İstanbul gibi bir mega kentin ihtiyaçlarını karşılayacak en az 4 bloklu, her biri 25 bin kişi kapasiteli, 100 bin kişilik kongre ve fuar alanı haline getirilmeli.

        Bu kongre merkezinin civarına Amerika’da olduğu gibi 8-10 tane 4-5 yıldızlı otel, restoranlar, alışveriş merkezleri açıldığında İstanbul’un çehresini tamamen değiştirecektir.

        Emin olun ki, kapasite sorunu nedeniyle hep benzer şehirlerde yapılan büyük kongreler için kongre organizatörleri İstanbul’u birinci sıraya alacaktır.

        Bu fırsatı kaçırmayın. İlk icraatlarınızdan biri İstanbul'a canlılık kazandıracak, bilim ve ticaret alanındaki dünya kulvarında prestij kazandıracak bu projeyi hayata geçirin.

        ***

        SEÇİMİN KAZANANI KİM OLACAK?

        Geçen haftaki “İstanbul Büyükşehir Başkan adaylarına İki Önemli Soru” başlıklı yazım büyük ilgi topladı. Özellikle diyabetlilerden birçok olumlu mesaj aldım. Birçok diyabetli de yaşadığı sorunlara ilişkin iletmek üzere yeni önerilerde bulundu.

        Yazıyla ilgili olarak her iki adayın da cephesinden bu konuyla ilişkili olarak telefon aldım ve İstanbul’da yaşayan diyabetlilerin yaşamını kolaylaştıracak projeler hazırladıklarını bildirdiler.

        Bugün de Sayın Binali Yıldırım telefonla bizzat arayarak diyabetin ve obezitenin ülkenin gündeminde çok önemli yeri olduğu, milyonlarca insanı ilgilendirdiği, bu hastalıklarla mücadeleyi sadece Sağlık Bakanlığı ya da bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşlarının görevi olmadığı aynı zamanda belediyelere de büyük görevler düştüğünü söyledi.

        Yakında diyabetli hastalar için müjde verecek olduğunu söyledi. Yazının yayınlandığı günlerde CHP Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel özellikle kronik hastalıkların önlenmesi ve tedavisi konusunda yerel yönetimler olarak hassasiyetle durduklarını bildirdi.

        Sonuçta inanıyorum ki yarın yapılacak seçimi kim kazanırsa kazansın; asıl kazanan diyabetliler olacak.

        Diğer Yazılar