Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Üç semavi dinin İbrahim Peygamber’de buluştuğu Peygamberler Şehrini, Peygamberlere izafe edilen makamları, İbrahim Peygamber’in cömertliğini, Eyyub Peygamber’in sabrını, Yakup ve Musa Peygamber’in aşkını, Hz. İsa’nın kutsadığı kenti, medeniyetlerin buluştuğu, kaynaştığı hoşgörü şehrini görmek istiyorsanız yolunuz mutlaka Şanlıurfa'ya düşmeli”… Turizm broşürleri Şanlıurfa ile ilgili bunları yazıyor.

        Yıllardır Urfa’ya gitmemiştim. Uçaklar dolu, alandan şehre giden yol yeşillenmiş, güzelleşmiş, marka oteller açılmış. İçim açıldı. İbrahim Peygamber Şanlıurfa’nın kalkınması için bu kez cömert davranıyor diye düşündüm.

        REKLAM

        Göbeklitepe için yola çıkmıştım ama önce Urfa’nın iki müzesini, Arkeoloji ve Halepli Bahçe Mozaik Müzelerini arkeolog ve müze müdürü Celal Uludağ eşliğinde gezme ayrıcalığını yaşadım.

        Sizlere doların göklere fırladığı bugünlerde Urfa’ya bir gezi planı düzenlemenizi öneririm. Zaten Şanlıurfa’nın etrafını kuşatan Gaziantep, Adıyaman, Diyarbakır, Mardin birbirlerine çok yakın iller ve hepsi ayrı güzel ve özgün. Bir haftalık yolculuk o bölgeyi taramanıza yeter. Gidin ve yaralarını sarın Güneydoğu Anadolu’nun. Çok ihtiyacı var.

        ARKEOLOJİ MÜZESİ

        Şanlıurfa Müzesi’ni yıllar önce son gezdiğimde, evet, Balıklıgöl Heykeli gelenleri karşılamak üzere girişe yerleştirilmişti ama müzenin kendisi çağdaş müzecilik standartlarının çok altındaydı. Şu andaki müze kompleksi Balıklıgöl’e birkaç yüz metre uzaklıkta birbirine yakın, kaya mezarların hemen yamacında Arkeoloji ve Haleplibahçe olarak iki bina. Sırayla gezelim.

        Arkeoloji Müzesi depolarında yaklaşık 65 bin eser var, ancak 5 bini sergileniyor. Müzeye girer girmez asma kattan alt salona sallandırılan, İstanbul Beykoz’daki cam atölyelerinde yaptırılmış yüzlerce mavi balıktan oluşan enstalasyon karşılıyor, Balıklıgöl’e atıfta bulunarak. Bir sanatsal dokunuş. Diğer cam enstalasyonu ise nekropollerde ölülerin yanına gömülen gözyaşı şişelerini anımsatan yine onlarca metre yükseklikten tavandan sallandırılan ham cam şişeler grubu. Müze engelli dostu çünkü hiç merdiven yok, hafif eğimli rampalarla çıkılıyor katlara.

        REKLAM

        Müze içindeki sergi salonları kronolojik bir sıra içinde düzenlenmiş. Müzenin en eleştirdiğim yönü fazlaca canlandırmaya kaçmışlar. Bu canlandırmalar müzenin içindeki eserlerin değerini düşürüyor. Hiç gerek yoktu. Paleolitik Döneme ait yüzey buluntuları, Neolotik Dönemin en eski ve ünlü heykeli “Balıklıgöl Adamı”, Göbeklitepe kazı buluntuları ve Atatürk Baraj Gölü sularından kurtarılan 11 bin yıllık Nevali Çori tapınağından eserler müzenin salonlarında. Tabii bunların dışında Kalkolitik, Tunç, Demir, Helenistik, Roma, Bizans ve İslami Dönemlerden buluntular. Tarihin derinliğine dikkatinizi çekerim.

        TARİHİN EN ESKİ HEYKELİ “BALIKLIGÖL ADAMI”

        Balıklıgöl Heykeli Urfa Arkeoloji Müzesi’nin en çarpıcı eseri. Uygarlik tarihinin en eski heykeli olarak biliniyor. Muhtemeler sadece ön taraftan bakmak için yapılmış, çünkü heykelin arkasında herhangi bir oyma yok. Kireçtaşından yapılmış bu heykel, Balıklıgöl’den çıkartılmış ve Milattan Önce 9800-7000 tarihine ait. Bir kere 1.80 boyunda bir erkek. Kollarını önde kavuşturmuş, heykel gibi duruyor derler ya, işte öyle ifadesiz duruyor. Gözlere volkantaşı obsidyen yerleştirilmiş. Boynuna iki sıra takı asılı, karın bölgesinde de cinsel organ gözüküyor. Anadolu’da Neolitik dönemde Ana Tanrıça’nın varlığını biliyoruz. Bu heykel ondan da eski ve erkek cinselliğini temsil ediyor. Yani o dönemlerde kutsal varlık erkekmiş.

        REKLAM

        Şanlıurfa yöresinde bulunan yontma taş aletlerine bakılırsa Neolitik Dönemlerde NevaliÇori, Göbeklitepe ve Balıklıgöl civarı büyük boy heykellerle bezeli bir yerleşim bölgesiymiş.

        Benim dikkatimi Balıklıgöl Heykeli’nden daha yeni , MÖ 8700-8200 yıllarına ait bir Totem de çekti. Totemlerin o dönem koruyucu ve yol gösterici olduğun inanılıyor. Totem’in yüzü parçalanmış ama başı yırtıcı bir hayvana ait. Ellerin altında ikinci bir figür daha var. Ellerin yanına da kıvrılmış iki yılan yontulmuş.

        YineNeolitik dönemden ve Göbeklitepe kazılarından çıkartılan Leopar Başı’na ne demeli? Bu dönemin avcı vetoplayıcı dönem olduğunu biliyoruz. Herhalde bu leoparlar gündelik yaşamın bir parçasıydı.

        Kalkolitik ve Tunç Çağı’nda pişmiş çanak çömlek ve daha ince işçilikle yontulmuş heykeller görüyoruz. Sağmatar Antik Kenti’nde yapılan kazılarda bulunan kaya mezarlarından çıkan çocuk arabası, çıngırak ve düdükler dikkat ekiyor. Al, bir bebeğe ver, oynasın. O kadar iyi durumda. Bunların kralların ve yöneticilerin çocuklarına ait olduğu düşünülüyor.

        REKLAM

        Demir Çağı’nda Asurlara ait M. Ö.800 yılından pişmiş toprak üzerine Gılgamış Destanı yazıtları ve yine Asur mitolojisinde yer alan şehrin giriş kapısına yerleştirilen beş bacaklı mitolojik yaratık Lamassu’nun heykeli de dikkat çekici. Maalesef sadece ayakları kalmış burada. Tamamını görebilseydik bir insan başı ve kanatlı arslan gövdesi de olacaktı.

        Helenistik ve Roma Dönemi'nden insan kabartmaları, pişmiş toprak çanak çömlek ve bol bol figür ve heykelbaşı var. Bizans heykeller, lahitler ve mücevher dönemi. İslami Dönemin örnekleri de sütun başları, sütunlar ve üzerleri yazılı mezar taşları. Müzeyle ilgili bir eleştiri daha; eserlerin yanına konulan etiketler daha bilgilendirici olabilirdi. İnsan ilgiyle okumak üzere eğiliyor, birkaç kelime tatmin etmiyor.

        Tanıtım Salonu' nda da 3D bir filmi gözlükle izliyorsunuz. Tüm müzelerin ve Göbeklitepe Ören Yeri’nin hediyelik eşya dükkanlarını Dösim’e teslim etmişler. Çok zayıf ve çok özensiz birkaç kalem koymuşlar. Hiçbirinin hiçbir albenisi yok.

        REKLAM

        ARKEOPARK

        Arkeoloji Müzesi'nden çıkıp kısa bir yürüyüşle Haleplibahçe Mozaik Bahçesi’ne varıyorsunuz. Bu yeşil yürüyüş yoluna Arkeopark diyorlar ve de öğrencileri eğitmek amacıyla her dönemin yapılarının replikaları konulmuş. Yukarda da bahsettiğim gibi yol boyunca sol tarafınızda kaya mezarlar uzanıyor.Manzara çok görkemli, zaman şeridinin içinden geçiyorsunuz resmen.

        HALEPLİBAHÇE SARAY MOZAİKLERİ

        Haleplibahçe kentin bugünkü adı. MS.. 5-6. yüzyıllarda buradaki antik kentin adı Edessa idi. 2000'li yıllarda kentsel tasarım çalışmaları yaparken mozaiklere rastlandı ve 2007’de dört ayrı yerde kazı çalışmalarına başlandı. Buradan bir Saray, bir villa ve bir de hamam çıktı.Ve üzerine bir müzek uruldu. Buna “in sitü” diyorlar. Yani eserler bulunduğu yerde kalıyor ve öyle teşhir ediliyor. Saray kısmında dikdörtgen bir salon ve etrafına dizilen odalar var. Döşemesi Aşil’in doğduğu günden Truva Seferi'ne çıkışına kadar olan süreyi anlatıyor.

        Bu odalardan birinde bir zebra götüren zenci var. 5. yüzyılda Mezopotamya’da betimlenen bir zenci. Muhtemelen bir köle.

        REKLAM

        AMAZONLAR KRALİÇESİ

        Bir başka odada ise normalde Karadeniz kıyılarında oldukları düşünülen Amazon’ların avlanmasını anlatılan mozaik döşemeler var.

        Doğu Roma yani Bizans döneminde yapıldığı düşünülen mimari yapıtlar… Mozaiklerin birçoğu tahrip olmuş ama mimari plan ve binaların planları ve yerinden oynatılmamış olmaları size büyük resmi gözünüzün önüne getiriyor. Arkeoloji alanına inilmiyor ancak üzerine kurulu köprü tüm mozaiklere bir metreye kadar yaklaşmanıza izin veriyor.

        Şanlıurfa Arkeoloji ve Haleplibahçe Mozaik müzeleri gezilmeye görülmeye değecek yerler. Bunlar devlet müzeleri olarak epey uzun bir sıçrayış yapmışlar. Dedim ya, İbrahim Peygamber, Şanlıurfa’nın turistlerin gözdesi olabilmesi için epey cömert davranıyor. Şanlıurfa kollarını açmış bol turist bekliyor, yerli, yabancı…

        Diğer Yazılar