Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        1990’lı yılların sonuydu. Teşvikiye’deki Atiye Sokak’tan aşağı Abdi İpekçi’ye doğru yürüyordum. O zamanlar Atiye Sokak lokantalarla dolu değildi, aksine sadece konutların olduğu şık ve temiz, geniş olmayan bir sokaktı. Hatta sarı Taksim minibüsleri yolun sağına park eder orada yolcularını beklerdi. Türkiye’ye yeni dönmüştüm, İstanbul’da kaçırdıklarımı, unuttuklarımı yakalamaya çalışıyordum. Solda birden bir mağaza dikkatimi çekti, vitrinden içeriye göz attığımda New York’ta Madison Avenue’da görsem heyecanlanacağım giysiler, takılar gördüm. Tabii hemen içeri daldım. Mağaza boştu rahat rahat askılardaki kaftanları, takıları, mağazanın çok özgün dekorasyonunu, kuru çiçekleri ve birkaç antika parça ile tamamlanmış yalın ve sofistike dekorasyonu fotoğraf makinesi gibi çekip aklıma yazdım. 'Bu mağazanın adı ne?' diye sordum görevliye ve ‘Gönül Paksoy’ cevabını aldım. Kırılmış ve kirletilmiş mürdüm, akasya, vişne, sütlü kahve, ip ve kese kağıdı renklerinin buğulu tonlarını da aklımdaki fotoğrafa yapıştırdım ve çıktım. Kısa bir süre sonra da Gönül Paksoy’la röportaja gittim. Aslında bir kimyager olduğunu, o aklımdan çıkmayan kırık ve kirli renkleri bulabilmek için boyaları nasıl karıştırdığını, eline gelen hiçbir kumaşı olduğu gibi kullanmayıp mutlaka kendi imzası olan renklere boyadığını, antika Osmanlı kumaşlarını ve tekstilini topladığını, küçücük bir parça tarihi brokar kumaş etrafına koskoca bir kaftanı nasıl kurguladığını kendi ağzından öğrendim ve yazdım. Sonra da dost olduk Gönül Paksoy’la. Hatta o kadar ki Katar’ın o zamanki Emir’i Şeyh Tamim Bin Hamad Al Thani ve Şeyha Mozah’nın büyük oğlu, (tahttan kendi arzusuyla şu anda Emir olan kardeşi Şeyh Tamim lehine feragat eden) Şeyh Jassim’in düğününe Doha’ya davet edildiğimde, tuvaletimin üzerine atmak üzere altın sırmayla işlenmiş çok eski bir ipek şalı da ödünç vermişti.

        14 KİTAP YAZDI

        Birer baskı ve tasarım harikası 14 yayınlanmış kitabı var Gönül Paksoy’un. Bu kitaplar zamansız kaftanlarından, toprak altı koleksiyonuna, bez bebeklerden yenilebilir boncuklara kadar değişen tam 14 kitap. Bu kitapları karıştırmanız lazım. Her biri bir görsel ziyafet. Zaten sayısız ödül aldı bu kitaplar. Ben övgülerimi fazla bonkörce kullananlardan değilim ama Gönül Paksoy gerçekten gördüğüm en zevkli ve yaratıcı insanlar arasında. Henüz tanımadınız, duymadınız ise kendisini biraz geçmişinden bahsedeyim; Gönül Paksoy Adana Ceyhan’da doğdu. İlkokulu Ceyhan’da, ortaokulu Adana Kız Lisesi’nde bitirdi. Yıldız Teknik Üniversitesi’ni kimya mühendisi olarak bitirdi. Çukurova Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptı ve doktora konusu da aynı üniversitede “Bazı Bitkilerin Doğal Boyar Madde Kaynağı Olarak Kullanılması”. Buyrun, renklerle olan dostluğunu anlıyoruz böylece. Doğal boyalarla olan dostluğu devam ediyor hala. 1989’da Çukurova Üniversitesi’ndeki görevinden ayrıldı ve şu anda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Tekstil ve Moda Tasarımı bölümünde ders veriyor. Sayısız sergi açtı o gün bu gündür, hem de Kuzey Afrika’dan Kuzey Avrupa’ya, Japonya’ya kadar birçok başkentte.

        HER ŞEYİ TASARLIYOR

        Gönül Paksoy bir tasarımcı. Ama her şeyi tasarlar; sadece kostüm değil. Boncuk, çiçek,bebek, mobilya, perde, örtü, ambalaj ve tabii yemek. Bir yılbaşı öncesi ‘Hediye paketi nasıl yapılır?’ çekimi yapmıştım onunla. Ben tanıdığımdan beri her yeni yılın yeni aylarında bazen iki pazar üstüste bazen tek pazar, 200’e yakın dostunu, sadece dost dediklerini bu özel tasarımlı yemeklerine davet eder. Gönül’le tanıştığım günden beri bu görsel zenginlik dolu davetlerine giderim. Benim gibi davetlilerden biri, bir dergi yazarı Lalehan Uysal, bu yediği yemeklerden çok davetten ve masa düzeninden o kadar etkilenmiş ki 25 yıldır devam eden bu davetlerin bir kitabını yapmaya karar vermiş. Bir telefon etmiş Paksoy’a, ‘Davetin kitabını yapalım mı ne dersiniz?’ demiş. Gönül Paksoy bir süre düşünmüş, sonra da ‘Bu davetler mutlaka kitap olmalı diyen çoktu ama hadi yapalım diyen olmadı’ demiş ve karar verilmiş. İyi de edilmiş, ortaya çok güzel bir kitap çıkmış. Kitabın yazarı Lalehan Uysal ‘Gönül Paksoy Davetleri’ kitabının önsözünde diyor ki; “Bu kitap, Gönül Paksoy imzalı bir davetin tasarım sürecini özel bir kurguyla anlatıyor. Bir tarif kitabı değil. Ama içinde reçeteler olmaması size öneriler sunmayacağını düşündürmemeli. Tam tersi Gönül Paksoy özellikle yeğenleri ve onların yaşıtları olan yeni kuşağa örnekledikleriyle, yaşadığımız coğrafyanın zenginliğini gösteriyor. Adlarını bilmediğimiz bir meyveyi, hiç kullanmadığımız bir baharatı tanıttığı gibi, kabuktan çekirdeğe attıklarımızı değerlendirmeyi öneriyor. Paylaşmanın gücüyle, olağanüstü işleri olağan yapıyor. Bütün sunduklarından bağımsız, bu kitap, insanın yaratıcılığının sonsuzluğuna övgü.”

        REKLAM

        Yaratıcı olmak bence Gönül’ün en büyük özelliği, renkleri, yemekleri,boncukları, kaftanları, dokumaları, yeniden yorumluyor, ortaya çıkartıyor. Zaten kendisi de ‘Yenilebilir Boncuklar’ kitabının sunuşunda şöyle demiş; “Yaratmak çok iddialı gelir bana. Çünkü hiçbir şeyi yoktan var etmiyoruz. Olanları, bilgi ve kültürümüzle besleyerek yeniden düzenleyip, hayal gücümüzün yardımıyla yeniden yorumluyoruz. Yaratıcılık ışığıyla ya da bir tür içsel uyarıyla, herhangi bir şeye farklı bakıyor, farklı dokunuyoruz. Benim yaptığım da böyle birşey.”

        Bu davetlerin en büyük özelliği Gönül Paksoy şefliğinde bir kollektif çalışma, bir aile projesi olması. Aylar aylar önce başlanıyor hazırlıklara. Yurt dışına giden ayakkabı, giysi alır, Gönül, dünyanın çeşitli yerlerinden bavullarda sebze, meyve, baharat taşıyor. Sonra da bizim topraklarda yetişen benzerlerinin izini sürüyor. Zaten sadece kendi tasarladığı elbiseleri giyer. Ayrıca Adana’dan ailesi yıl boyu yerel lezzetleri, otları sebzeleri gönderiyor. Mutfağındaki koca koca buzdolaplarına, buzluklara onları etiketliyor, özenle yerleştiriyor. Davetten bir hafta on gün önce Adana’dan kız kardeşleri Gül ve Cazibe ve 2-3 yardımcı İstanbul’a geliyor. Mustafa Adana’da çiftlikte tarımın başında. Doğan ve Şahin zaten hep Gönül Paksoy’un yanında. Davet haftası yeğenler Şahin, Naz, Alp ve Cem de katılınca ev bir şenleniyor, bir neşeleniyor. Hem çalışacaklar, hem öğrenecekler hem yardım edecekler ki aile geleneğini, kültürünü onlar da sürdürebilsin. Davet sırasında dışarıdan yardım yok, hep aile içinde olup bitiyor hazırlıklar. Hazırlık haftasında da her akşam yemek pişiyor, tüm aile birlikte yiyor ve sürekli biri kesiyor, biri soyuyor ve hepsi Gönül’ü izliyor. Davette ikram edilen kaburgadan döş dolması, yanında pilavı ve taş kadayıf Cazibe’ye ait. Eğer o sırada maç yoksa börek ve dolma sarmalar Doğan’a ait. O aynı zamanda çeşnicibaşı. İki tadına bakıp bir yiyenlerden. Şahin’e masa hazırlamak ve sıfırdan yapılan peynir ve likörleri ikram etmek düşüyor. Tüm gençler kendilerine ne görev verilirse onu yerine getiriyorlar; hem hazırlık aşamasında hem de davet sırasında.

        ADANA’DA TENCEREDE PİŞEN YEMEKLERİN KOKUSUYLA BÜYÜMÜŞ

        Gönül Paksoy, anneanne, dede, anne, baba 6 kardeş ile büyüdükleri koca evin kocaman mutfağında ilk torun olmanın da düşkünlüğüyle hep anneannesinin yanındaymış. Çık bahçeye oyna değil mi? Anneannesi Kölemenoğulları Beyliği’nden geldiğinden yemekleri de gelenekselmiş. Oturma odası olarak da kullanılan mutfakta komşular, eş dost ile bir kahve içimi sırasında birkaç kap da yemek pişermiş. Gönül böyle bir ortamda, anneannesinin tencerede pişen yemeklerinin kokusunda büyümüş.

        SEÇİMİ RESİM DEĞİL KİMYA

        Gönül Paksoy daha ilkokuldayken güzel resim yaparmış. Üniversite çağına geldiğinde kimya mühendisliği ile güzel sanatlar arasında tercih yapmak zorunda kalmış ve ilki kazanmış. Sonra da üniversitede kalmış. Geçirdiği bir rahatsızlık onu 3 ay okuldan alıkoyunca düşünmek için de bir mola olmuş ve Adana’yı bırakarak İstanbul’a taşınmış. Ondan sonra da adım adım bugünkü mağazalar, tasarımlar, yemekler, yenilebilir boncuklar, takılar, aksesuarlar, mobilyalar, ardı arkası gelmedi bizim gözlerimizin önünde. Matematik-kimya-resim ve tasarım harmanlaması bir kariyer. İlham yaşadığı coğrafyadan, yetenek Tanrı’dan.

        Lalehan Uysal’ın yazdığı ‘Gönül Paksoy Davetleri’ kitabında bir ‘Alfabe’ bölümü var. A’dan Z’ye çoğunu bilmediğimiz tatmadığımız otlar, yapraklar, çiçekler alfabesi. Ağaç Bamyası, Akasya Çiçeği ile başlıyor, Feyko, Okka Gülü, Urgan Fasulye diye devam ediyor, Yeşil Turunç ve Zencefil diye bitiyor. Bir de oturduğu kalabalık mı kalabalık, lokantaların kaldırımları işgal ettiği sokaktaki evinin terasında yetiştirdikleri var. Uyku çiçeği, lavanta, yasemin, turunç, limon, kiraz elma, asya armudu gibi. Bunlar da davet günlerinde kaynayan tencerenin içine giriyor.

        Doğan ve Şahin Paksoy kardeşler ablaları gibi kimyayı değil güzel sanatları seçmiş üniversite çağında. Gönül Paksoy’un davetlerini de birer tablo ile anlatıyorlar.

        Gönül Paksoy’un 25 yıldır devam eden yemek davetleri yeni yılın ilk aylarında bir pazar günü 14:00’te başlar. Sabah 9:00’da yemekler tabaklara törensel bir tasarımla diziliyor, davete 1-2 saat kala son dokunuşlar, süslemeler bitiriliyor ve Şahin Paksoy tabakları masaya bir bir taşıyor, bir ressamın tablosuna attığı fırça darbeleri gibi.

        Diğer Yazılar