Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KUTSAL KENT

        Tarihi M.Ö. 2. yüzyıla dayanan Hierapolis kenti bir kutsal kent. İki nedenden; ilki M.S. 24 yılında ölen Yunan tarihçi ve coğrafyacı Strabo, sismik fay hattı üzerinde yer alan Hierapolis için “O kadar güçlü ve sis benzeri bir dumanla kaplı ki, birisi yerleri çok zor görebilir. İçeri giren her türlü hayvan anında ölümle tanışır. İçeriye serçeler yolladım ve anında son nefeslerini vererek düştüler” tanımlamasını yapmış. M.S. 60 yılında kent çok büyük bir deprem geçirmiş ve tabii toprakta geniş çatlaklar oluşmuş bu çatlaklardan hem kalsiyum karbonatı zengin sular çıkmış, bugünkü Pamukkale beyaz travertenlerini oluşturmuş, hem de çıkan karbondioksit gazları çatlağa yanaşanı zehirleyip öldürmüş. Halk adaklar adamış, dualar etmiş bu güç karşısında. Sadece tanrıça Kibele’nin rahipleri bu gazdan etkilenmemiş. Bu çatlağın üzerindeki mağaranın kapısı ve civarına Kutsal Alan Plutonyon deniliyor. Hierapolis’in kutsal sayılmasının ikinci nedeni ise İsa Peygamber’in havarilerinden Aziz Filipus’un kızlarıyla birlikte burada yaşaması ve öldürülmesi. Havari Filipus’un anısına ithaf edilen ve planları Bizans İmparatorluk mimarları tarafından çizilen ve Konstantinopolis’ten gönderilen, 4. yüzyıla ait kilise ve anıt mezar bugün Martiryon olarak isimlendiriliyor. Bölgenin traverten taşlarıyla yapılmış sekizgen bir yapısı var inananlar bu sekizgenin etrafında alay halinde yürüyorlar. İçinde bulunan 28 odada hacılar ağırlanıyor. Yani hem pagan hem hristiyanlık dönemleri için kutsal bir hac rotası Hierapolis.

        HIERAPOLİS’TEN KİMLER GELMİŞ GEÇMİŞ

        Hierapolis kazılarında çıkan keramik parçalarından, kaselerden, traverten Ion sütun başlıklarından kentin Geç Helenistik Dönem’de kurulduğu belli olmuş. Bu dönem yapı faaliyetlerinin en yoğun olduğu dönemmiş. M.S. 60 yıllarında Nero döneminde kent çok yıkıcı bir deprem geçirmiş. Bu deprem sonrası fay hattındaki çatlaklar yer altındaki termal suların yüzeye çıkmasını sağlamış. Bu sular klsiyum karbonat bakımından zengin olduğundan yamaçlarda birikerek bugün Pamukkale travertenleri olarak bildiğimiz ünlü beyaz traverten basamakları oluşturmuş. Bizim ziyaretimiz sırasında mayolu, bikini, şortlu turistler termal sulardan çıkmış, havluları boyunlarında, ıslak saçları, şıpıdık terlikleriyle akın akın ören yerini gezmeye gidiyorlardı. Helenistik dönemden sonra yıkılan kent öyle sıkı bir restorasyondan geçmiş ki, Hierapolis artık Roma mimarisi özelliklerini taşımaya başlamış. Tiyatro, gymnazyum, agora etrafındaki sivil yapılar, Apollon Kutsal Alanı, anıt mezarlar bu döneme damgasını vurmuş. Erken Bizans döneminde Hristiyanlık kabul edildiğinden bu sefer tapınaklar tahrip edilmeye başlamış çok sayıda kilise inşa edilmiş ve bu kentte yaşayan ve öldürülen İsa’nın havarilerinden Aziz Filipus Kutsal Alanı’yla kentin yeni imajı yaratılmış. Termal kaynaktan gelen su ile havuzlar yapılmış ve hastalar tedavi amaçlı bunları kullanmaya başlamış. Daha sonra Selçuklular'ın eline geçen kent hem tarihsel olarak hem de depremler yüzünden zamanla önemini kaybetmiş.

        CEHENNEM KAPISI AÇILIRKEN KAZI BAŞKANI UĞURLANDI

        Hierapolis’e 2005 yılından beri antik kent kazılarına destek olan Tofaş’ın davetlisi olarak gittik. Tofaş kazıların yanısıra, Plutonyon Kutsal Alanı’ndan çıkartılan ölülere hükmeden Yeraltı Tanrısı Hades heykelinin ve Cehennem Kapısı’nın beçiliğini yapan üç başlı köpeği Kerberos’un restorasyonunu üstlenmiş. Hades ve Kerberos heykellerinin kazılarda çıkan orijinali, koruma amaçlı Pamukale Müzesi’ne taşınmış ama ören yerine birer beyaz mermer replikaları yerleştirilmiş. Sadece yakında turistlere de açılacak olan ve bu Cehennem Kapısı adını verdikleri bölümü gezmek için değil, aynı zamanda 1970’lerde Türkiye’ye gelen ve Hierapolis kentinin ortaya çıkartılmasında önemli rolü olan kazı başkanı Prof. Dr. Francesco D’Andria’yı da uğurlamak üzere oradaydık. Çünkü, Lecce Salento Üniversitesi öğretim üyesi olan kazı başkanı Francesco D’Andria’nın Hierapolis’teki son günüydü ve görevi yardımcısı Prof. Grazia Semeraro’ya devretti. Hierapolis’in artık kadın bir kazı başkanı var. Tofaş CEO’su Cengiz Eroldu ve D’Andria’nın veda konuşmaları da duygu yüklüydü. D’Andria kazılarda emeği geçen herkesi tek tek anarak alkış topladı. Cengiz Bey “Bu mirası en iyi şekilde korumak ve kültürler arası köprü kurmak bizim için çok değerli” dedi.

        REKLAM
        Francesco D'andria, Grazie Semeraro ve Cengiz Eroldu
        Francesco D'andria, Grazie Semeraro ve Cengiz Eroldu

        HIERAPOLIS’TE KISA BİR GEZİ

        Biraz da Francesco D’Andria’nın yıllar içinde biriktirdiği anılarla baharatlandırdığı, kenti bir baştan diğerine dolaşırken anlattıklarına geleyim. Görevinden geçtiğimiz hafta ayrılan kazı başkanı D’Andria, İtalyan Arkeoloji Heyeti ile 70’lerde geldi buralara. Pamukkale ve Hierapolis için "Kalsiyum karbonat açısından zengin termal suyun, sismik fayın ana kayada oluşturduğu derin bir yarıktan yeryüzüne çıktığı az kişi tarafından biliniyor" diyor. Çürüksu (Lykos) nehri vadisinin güzel manzarası aslında dramatik bir jeolojik gerçeği saklıyor. Arka arkaya gelen depremler o yörenin antik kentlerini harap etmiş. Hierapolis sismik kırığı sadece 35 derecedeki suyun çıktığı mağara ve oyuğu oluşturmamış aynı zamanda oksijene oranla yüzde 95 yoğunluğa ulaşan karbondioksit gazı da yayıyor. Tabii canlılar boğulma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Yıllar içinde adak yapılan boğalar mağaraya canlı giriyor, cansız çıkıyor. Günümüzde bile sıcaklığa gelen kuşlar çıkan gazdan zehirlenip olüyor. O yüzden de kırık boyunca açılan ana mağara Pluton’un krallığının girişi olarak kabul edilmiş ve Plutonyon Kutsal Alanı ismi verilmiş. Bugün halk arasında Cehennem Kapısı olarak da biliniyor. Prof. D’Andria yıllar önce kazı için Hierapolis’e geldiğinde tüm kentin üzerinin metrelerce kalın travertenle kaplı olduğunu söyledi. İşçiler önce kompresör kullanmaya kalkışmışlar çünkü vurulan kazma ucu hemen kırılıyormuş. Tek tek, yavaş yavaş ilerliyen kazılar vasıfsız işçileri de uzmanlaştırmış.

        Hades Heykeli
        Hades Heykeli

        D’Andria ile yürüyüşümüzde önce kentin dışında sağlı sollu nekropolden geçiyoruz, lahitler ve mezar taşları büyük ölçüde çıkartılmış. Akdeniz havzasının en geniş Roma mezarlığı burası. Hierapolis kentine Bizans döneminde yapılan kemerli kapıyla giriliyor. Hemen solda kervanların dinlendiği tuvalet ihtiyaçlarını giderdiği Latrina denilen çift kolonlu umumi tuvaletler var. Çok ilginç, hem temiz hem pis suyun aktığı kanallarla hijyen sağlanmış. Pis su kanalının da üzerinde bir oturma bankı. Alafranga tuvalet dediğimizin en primitif hali yani. Kadınlar ve erkekler tuvaletleri kolonları birleştiren ahşap bölümle ayrılmış birbirinden. D’Andria, İtalyan aksanıyla konuştuğu Türkçesi'yle “Girebilirsiniz isterseniz, ama kullanmak yasak” diyor. Önümüzde 14 metre genişliğinde Frontinus Caddesi uzanıyor. Kentin ana caddesinin de mimari ögelerinden dolayı kapı ile birlikte Bizans döneminde yapıldığı düşünülüyor. Sütunlar üzerindeki kabartmalar Pamukkale Müzesi’ne taşınmış. Cadde ile tepe arasında uzanan Agora, kentin ticaret merkezi ve Türkiye’deki antik kentler arasında en büyük olanı. Hierapolisin en önemli tanrısına, Apollon’a adanan tapınak 1800 yıllık Roma Antik Tiyatrosu ve Plutonyon Kutsal Alanı ile çevrilmiş. Tiyatro 8 bin kişilik kapasitesiyle Türkiye’deki en görkemli antik tiyatrolar arasında ve sahnesi de restore edilmiş. Koskoca tiyatroyu bir bütün olarak görüyor, merdivenlerinden tırmanıyor, sahnesinde yürüyebiliyorsunuz. Duvarlar kabartmalarla dolu.

        Antik çağlarda Menderes Nehri'nin kolu Çürüksu (Lykos) nehrinin vadisinde yer alan Hierapolis, Anadolu ovasını Ege Denizi’ne taşıyan yolların kesiştiği yerdeydi ve tabii stratejik bir noktadaydı. 1988’den beri UNESCO’nun koruması altındaolan Hierapolis antik kenti ve depremlerle geçen yüzyılları unuttururcasına bugün Beyaz Cennet diye anılan Pamukkale, artık Cehennem Kapısı değil, döviz getiren yılda 1.5 milyon turist alan bir cennet.

        Diğer Yazılar