Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BELKİ bazılarınız kızacak bu konuyu tekrar ele aldığım için... Ben de hiç hoşlanmam bir konuda papağan misali aynı şeyleri tekrarlamayı, ancak bu konuda mecburum. Çünkü maalesef milyona yakın insanı ilgilendiren bu konuyla ilgilenen bir elin beş parmağını geçmeyen gazeteciyiz. Sanırım bundan dolayı olsa gerek adlarını “KHK mağdurları” koyduğum bu insanlar tarafından hemen her gün yüzlerce e-mail ve sosyal medya hesaplarımdan mesaj alıyorum.

        Bir kere en başta şunu yazayım, beni okuduğunu düşündüğüm mağdurlara... Cevap vermiyor olabilirim mektuplarınıza, mesajlarınıza ama bu yazdıklarınızı okumuyorum anlamına gelmiyor. Hepiniz şundan emin olun ki, anlattığınız hikâyeler karşısında kahroluyorum. Elimde bir sihirli değnek olsa inanın bu değnekten isteyeceğim ilk şey; FETÖ denilen o alçak örgütle irtibatı, iltisakı olmadığı halde iftiralarla, yalanlarla ya da bazı bürokratların saçmalıkları nedeniyle işinden gücünden edilmiş gerçek KHK mağdurlarının durumunun çözülmesi olur.

        Bana soruyorsunuz haklı olarak, daha önce bu işi çözecek köklü bir KHK hazırlığı olduğu yönünde bilgi verdiğim için. İnanın bilmiyorum. Evvelden yani seçim kararı alınmadan önce en azından telefonla bu konuda yetkili olduğunu bildiğim kişilere ulaşıp sorunun çözümü için yapılan çalışmalar hakkında bilgi alabiliyordum. Ancak şu anda kimseye ulaşamıyorum. Herkes adeta kapı duvar. Çünkü seçim var!

        Önceden bir ümit oluşmuştu bende bu sorunun çözüleceği yönünde, ancak açık söyleyeyim şu anda öyle bir ümidim kalmadı. Çok açık yazıyorum: Gün aşırı gerek Adalet Bakanlığı bünyesinde, gerekse OHAL komisyonunda görevli tanıdığım, bildiğim yetkilileri telefonlarla arayıp son çalışmalar hakkında bilgi almaya çalışmaktan yoruldum artık. Kendimi telefon tacizcilerine benzetiyorum resmen.

        O nedenle milyona yakın insanın bu beklentisine yanıt verebilecek tüm yetkililerden son kez rica ediyorum: “Lütfen bir açıklama yapın! KHK ile işinden edilmiş, OHAL Komisyonu’na müracaat eden bu insanların durumu hakkında bir duyuru yapın. Ne olacak bu insanların sorunu, ne yapmayı düşünüyorsunuz, bir şeyler söyleyin!”

        Bu arada bir dipnot... Sayıları 100 bin olan ve OHAL Komisyonu’na müracaat eden bu insanlar, sadece KHK kapsamında işinden edilenler. Bir o kadar da sözleşmeli personel veya özel şirketlerde, hastanelerde vesaire çalışmakta olup KHK dışı işlerinden olanlar var. Bunların toplamının ne kadara tekabül ettiğini bilmem mümkün değil, ama kabaca 200 bin kadar insanın şu anda ya işsiz ya da kendi mesleği dışında iş alanlarında çalışarak ayakta durmaya çalıştığını söyleyebilirim.

        Mesela gelen mektuplardan okuyorum. Öğretmen olup da şu anda inşaatta sıvacı olarak çalışan veya polis olup da apartmanda temizlik görevlisi olarak geçimini sağlamaya gayret edenler var. Bilmiyorum bir benim mi içim sıkılıyor bu insanların yaşadığı mağduriyetlerden dolayı ama tekrar ediyorum: Ortada duran ve milyonlarca insanı ilgilendiren bir sorun var. Bu sorun ivedilikle çözülmek zorunda.

        Özetle... Bu meselenin çözümü için seçim bahane olmamalı...

        ***********

        NAİM, MANEVİ BABASIYLA AYNI ACIYI YAŞAYACAK!

        KISA bir süre önce hayatını kaybeden Naim Süleymanoğlu’nun, Japon kızının açtığı babalık davası nedeniyle mezarının açılmasına karar verildi. DNA ve doku örneklerinin alınacağı o gün de 4 Temmuz olarak belirlenmiş. Şahsen çok üzüldüm bu duruma... Allah kimsenin başına vermesin ama beni çok irite ediyor bir insanın toprağa gömüldükten sonra çıkarılıp delik deşik edilmesi.

        Daha evvel eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal için de yapılmıştı bu. O dönem muktedir olan FETÖ’cüler, Özal’ın zehirlenerek öldürüldüğünü iddia etmiş ve bu iddiaları ciddiye alan oğlu Ahmet Özal’ın ısrarıyla da babasının mezarı açılmıştı.

        Ve işin acı tarafı, naaşı mezarından çıkarılan rahmetlinin zehirlenerek öldürülüp öldürülmediği de kesin olarak tespit edilememişti. FETÖ’cülere göre zehirlendiği kesindi ama tarafsız, onlardan olmayan adli tıp uzmanlarının çoğu zehirlenmeyi ispat eden herhangi bir veri olmadığını söylemişlerdi. Yani beyhude eziyet gördü rahmetli Özal.

        Şimdi de “manevi oğlum” dediği Naim Süleymanoğlu aynı eziyeti görecek. Ümidim, hiç değilse kesin bir sonuca ulaşılması. Umarım Naim’e bu eziyet boşu boşuna yapılmış olmaz. En azından kızı olduğu iddia edilen Japon Sekai Mori, Naim’in kızı olup olmadığını kesin bir biçimde öğrenir.

        ***********

        İSTENSE İNCİL VE TEVRAT DA ELEŞTİRİLEMEZ Mİ?

        ARALARINDA Fransa’nın eski cumhurbaşkanı Sarkozy’nin de olduğu bir grup siyasetçi ve yazar, büyük bir hadsizlikle Kuran’dan bazı ayetlerin çıkarılması gerektiği skandalına imza attılar. Alenen Kuran’ı Kerim’in değiştirilme çağrısının yapıldığı bu manifestoya Müslümanlar çok sert tepki gösterdi. Türkiye’de de bu hadsiz girişime her kesimden gerekli cevap verildi.

        Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere hemen hemen tüm liderler sözüm ona aydın geçinen Fransız güruhun bu saçma sapan çağrısını çok etkili bir biçimde kınadı. Kuşkusuz yapılan açıklamalar, verilen tepkiler değerliydi ama ben birinin altını çizmek istiyorum. Erdoğan’ın söylediği, “Siz bizim kutsalımıza saldırdıkça, biz sizin kutsalınıza saldırmayacağız ama sizi alaşağı edeceğiz” ifadeleriydi bu.

        Sayın Cumhurbaşkanı çok haklı. Batı’da bu iş artık neredeyse bir ritüel olmuş; yani ısrarla İslami değerlere laf edilmesi, o değerler üzerinden İslamiyet’i aşağılamaya çalışmak. Ama İslam âleminde böyle bir şey yok! Hiçbir İslam âliminden, siyasiden ya da aydından İncil ve Tevrat’la ilgili aşağılayıcı bir açıklama duymadık biz. Hıristiyanlık dünyasının sinirlerini hoplatacak saçma sapan bir eleştiri filan da.

        İstense pekâlâ Hıristiyanlık’ta da, Musevilik’te de eleştirilecek hususlar bulunur ama İslami anlayış buna izin vermez. Çünkü bütün dinlere, onların peygamberlerine ve kutsal kitaplarına sonsuz ve sınırsız saygı gösterilmesi bir zorunluluktur.

        Diğer Yazılar