Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Nasıl bir yaraya parmak basmışsam yazdıklarımla, tabir-i caizse oluk oluk geri dönüş aldım.

        Ve çok güzel bir ayrıntının farkına vardım ki; belediyelerin belediye hizmetleri dışında (yol, kanalizasyon, ağaçlandırma vs) yaptığı harcamalar sadece o belediyeye oy vermeyen muhalif tarafı değil, bağlı olduğu partinin seçmeninin de canını sıkıyor.

        Yani oy veren, vermeyen her vatandaş yönetildiği belediyenin yaptığı bu lüzumsuz harcamalara öfke duyuyor.

        Hele hele de şu SMS (kısa mesaj) meselesi…

        Önceki gün; “Oto botu haber vermek için alakalı alakasız insanlara SMS ile bildirim yapılmasından vazgeçilmeli” cümlesiyle SMS üzerine gönderilen yorumlar neticesinde anladım ki, olayın çapı benim sandığımdan daha büyükmüş.

        Meğer ne büyük bütçeler ayırıyormuş belediyeler bu SMS işine.

        Mesela İstanbul’da bir büyük ilçe belediyesinde çalışan bir okurum, vatandaşa gönderilen SMS mesajlarının karşılığında GSM operatörlerine ödenen paralarla her ay bir fakire ev alınabilecek rakamları telaffuz ediyor.

        Bu bilgiyi aktaran belediye çalışanının bağlı olduğu parti AK Parti ama başka partiden olan belediyelerle ilgili de benzer bilgiler var.

        Mesela yine İstanbul’da gırtlağına kadar borç batağında olan CHP’li bir belediyenin başkanının neredeyse attığı her adımın vatandaşlara haber verilmesinin bedelinin ayda en az 100 bin TL olduğu iddia ediliyor.

        Belge elimde olmadığı için söz konusu bu belediyelerin hangi belediyeler olduğunu yazamıyorum ama zaten buna çok da gerek yok. Zira istisnasız tüm belediyeler bu SMS ile vatandaşa ulaşma yöntemini kullanıyor.

        Sizi bilmem ama bazen daral geliyor bana bu mesajlar nedeniyle.

        İşin kötü tarafı gazeteci olduğumdan mıdır nedir ya da bunların elinde böyle bir telefon numarası paketi mi var bilmiyorum ama İstanbul’dan 3, Ankara’dan 2, bir de Bodrum Belediyesi var.

        Her gün bu 6 belediyenin icraatlarından SMS’lerle mütemadiyen bilgilendiriliyorum.

        Gönderilen mesajlar belediye hizmetleri ile alakalı, misal çöp vergisinin ya da emlak vergisinin ödemesi ile ilgili ya da beldede o gün su kesintisi, yol çalışması olduğuna yönelik uyarı mahiyetinde mesajlar olsa...

        Üzerinde bile durmam aksine çok doğru bir iş yaptıkları için alkışlardım.

        Ancak her gün ve hatta günde 3 ya da 4 kez yollanan mesajların çoğunda haber verilen şey belediye başkanının günlük atakları ile ilgili.

        Utanmasalar SMS ile başkanlarının tuvalete bile gittiğinin haberini verecek belediyeler var.

        Haberleri olsun, “Efendim, başkanımız bugün filanca resim sergisinin açılışını yapacak!” Ya da “bugün filanca şahıs belediyemizi ziyaret etti ve başarılar diledi” türünden yollanan o saçma sapan mesajların hiçbirini okumuyorum ve hatta gördüğüm anda da anında “delete” tuşuna basıp siliyorum.

        Eminim herkes de benim gibi yapıyor.

        O nedenle bu SMS işinden acilen vazgeçmeli belediyeler.

        Bunu yaparak hem boşu boşuna vatandaşı rahatsız etme durumunu ortadan kaldırmış olurlar hem de vatandaşın cebinden çıkan tonlarca paranın heba olmasının önüne duvar çekmiş olurlar!

        Haksız mıyım?

        ***

        Dondurmada da şarbon tehlikesi olabilir mi?

        Sizi bilmem ama ben şahsen korktum. Ve bir süreliğine eti hayatımdan çıkardım.

        Hatta dün WhatsApp gruplarında dolaşıma sokulanları okuduktan sonra süt ve süt ürünlerini de yememeye karar verdim.

        Diyebilirsiniz ki; “Abartıyorsun Sevilay!”

        Hayır abartmıyorum.

        Çünkü uzman olduğu alan Şarbon Hastalığı olan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde görevli bir hoca “Sütte de risk var” demiş bir arkadaşıma.

        Bilmiyorum ne kadarı doğru ya da değil ama adının açıklanmasını istemeyen profesöre göre süt ve ürünlerinin tüketimi de çok mühim.

        Herkesin kendince önlem alması gerektiğini söyleyen uzman kişiye göre sadece et değil, şarbon tehlikesi taşıyan süt ve ürünleri de aynı riski taşıyormuş.

        Çiğ sütle yapılma ihtimali yüksek olduğundan özellikle dondurmadan uzak durmak gerekiyormuş.

        Nereden alınırsa alınsın, hangi marka olursa olsun sütün mutlaka ama mutlaka kaynatılmasının riski azaltan bir yol olduğunu da eklemiş uyarılarına...

        Etle ilgili de bir sürü şey aktarmış hoca ama onlar zaten günlerdir yazılıp çizildiği için burada tekrar etmeye gerek duymuyorum.

        Az bilinen mesele süt özellikle de dondurma olduğu için altını kalın kalın çizmek istedim.

        Aman dikkat!

        ***

        “Sütyen” mevzusunda kafam biraz karışık!

        Her şeyimiz tamamdı, bir sütyenin insan hakları mevzusu olması eksikti.

        Sonunda o da oldu.

        Haberi okuyunca önce dalga geçiliyor sandım.

        Ama değilmiş.

        Kanada’da çalıştığı işyerinde sütyen takma zorunluluğu getirilen ancak reddettiği için kovulan Christina Schell, işverenine insan hakları davası açmış.

        İki yıl önce "berbat bir şey olduğu" için sütyen takmayı bıraktığını açıklayan Schell’e göre patronu cinsiyetçilik yapmış. O da; “Benim meme uçlarım varsa, erkeklerin de var" diyerek konuyu mahkemeye taşımaya karar vermiş.

        Hakikaten davanın sonucunu merak ediyorum. Gerçekten davaya bakacak mahkeme çalışırken bir kadının sütyen takmama isteğinin işveren tarafından kovulma gerekçesi olarak görülmesini nasıl değerlendirecek.

        Diğer Yazılar