Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Enteresan ama önceki gün yazdığım yazıyla Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un radikal bir karar almasına vesile oldum.

        Bakanlık basın danışmanı Ubeydullah Yener “Atatürk’ün Yanı Başında” adlı kitapla ilgili yazdıklarım üzerine aradı ve Selçuk’un bundan böyle bakanlığın öğrencilerin okumaları için "100 eser" adlı bir çalışmasının olmayacağını aktardı.

        Açıkçası o yazıyı hiç böyle bir niyetle yazmamıştım.

        Niyetim gerçekten de Atatürk’ün kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun anılarından derlenerek yazılan ve insan Atatürk’ü çok güzel anlatan “Atatürk’ün Yanı Başında!” adlı kitabın da Bakanlık tarafından öğrencilere okuması tavsiye edilen 100 eser arasında yer alması gerektiği hususunda Bakan Selçuk’un dikkatini çekmekti.

        Çektim çok şükür Sayın Bakan'ın dikkatini ama bambaşka bir sonuçla karşılaştım.

        Bundan böyle ilköğretim, ortaokul ve lise öğrencilerinin okumaları gereken kitaplarla ilgili herhangi bir tavsiyede bulunmayacakmış Milli Eğitim Bakanlığı.

        Tabi bu arada bu kararın alınmasının nedenini de sordum.

        Basın danışmanı Yener’in açıklamasını aynen aktarıyorum:

        “Sevilay Hanım… Sayın Bakanımız diyor ki; kitap dünyası, öğrencilerin okuması gereken kitap sayısı sınırlandırılamayacak kadar geniş bir dünya ve bizim bu dünyaya öğrencileri davet ederken 100 gibi bir sayıyla sınırlandırmış olmamız doğru değil! Bakanlığımızın bugüne kadar belirlemiş olduğu 100 eserin tamamı çok kıymetli ama bu 100 eserin dışında da kıymetli olan çok fazla eser var. Ve biz 100 diyerek, sınırlayarak diğer kıymetli eserlere haksızlık etmiş oluyoruz!”

        Sizi bilmem ama ben gayet mantıklı, makul ve olumlu buldum.

        Haklı değil mi Sayın Selçuk?

        Neden Bakanlık, “Okursanız bunları okuyun” der gibi her yıl 100 tavsiye eser adı altında kitap isimleri veriyor öğrencilere?

        Biraz düşününce, üzerinde muhakeme yapınca çok saçma geliyor Milli Eğitim’in bugüne kadar bu yaptığı çalışma.

        Neyse…

        Beklentime karşılık alamadığım farklı ama beni çok memnun eden bir adım oldu bu adım.

        O nedenle tebrik ediyorum Ziya Hocamı…

        Doğru… Bıraksınlar çocukları kendi hallerine ne okumak istiyorlarsa istediklerini okusunlar…

        ***

        Melih Gökçek’in Keçiören projesi neden suya düştü?

        Kuşkusuz önümüzdeki yerel seçimlerde Türkiye genelinde neler olacağı çok önemli ama İstanbul ve Ankara’nın bu seçimde kimin olacağı Türkiye’nin genelinden de önemli.

        Çünkü biliyorsunuz siyasette, “Bu iki şehrin başkanlığını kazanan Türkiye’yi kazanır” şeklinde bir anlayış var.

        O nedenle de biz kulis haber peşinde olan gazetecilerin de bu iki ile ilgisi özel ve ayrı.

        Dün AK Parti’deki kaynaklarımla çok sayıda görüşme yaptım bu iki ille ilgili neler olup bittiğini öğrenmek için, bagajımı bayağı doldurdum ama İstanbul’la ilgili olanları bugün yazmayacağım.

        Bugün teyidini de aldığım için Ankara’yı yazacağım.

        Tabii başkentimizle ilgili en çok merak edilen şey, 20 yıldan beri başkanlığını yapan Melih Gökçek’in ne yapacağı, nasıl bir rota izleyeceği…

        Bilindiği üzere MHP tarafından aday olması için kendisine açık çek verildi.

        Şahsen ben AK Parti’nin hâlâ aktif bir üyesi olan Gökçek’in MHP’nin bu teklifini kabul edeceğine kesin olmamakla birlikte pek ihtimal vermiyordum.

        Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Melih Bey’le 1994’den beri beraberiz ve beraber olmaya da devam edeceğiz” açıklamalarından sonra iyice emin oldum.

        Melih Gökçek bu seçimde kesinlikle aday değil ama Gökçek isminin Ankara’da illaki olması için bir gayreti var.

        Oğlu Osman Gökçek’in daha önce de siyaset yapmak istediği ve hatta Çankaya İlçesi’nden aday olmak için birkaç kez girişimleri olduğunu biliyoruz.

        İşte baba Gökçek’in mecburen emekliye ayrılmasının ardından tek verdiği çaba oğlu Osman’ın 30 Mart’ta Ankara’dan garanti kazanacağı bir ilçeden aday yapılması.

        Önce Keçiören için uğraş verdi. Hatta bu yazıldı çizildi geçtiğimiz günlerde. Ancak dün öğrendim ki Gökçekler Keçiören İlçesi’nden vazgeçmek zorunda kalmışlar.

        Çünkü oraya Turgut Altınok’un aday olması isteniyor.

        Hatta kesin deniliyor…

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu isteği Altınok’a iletilmiş ve kendisi de bu teklifi kabul etmiş.

        Hal böyle olunca da Melih Bey oğlu Osman için bu kez rotayı başka bir ilçeye kırmış.

        Olur mu olmaz mı bilmiyorum ama Osman Gökçek’in Sincan’dan aday olabilmesi için baba Gökçek yoğun bir lobi yürütüyormuş.

        Gelelim büyükşehirle ilgili AK Parti camiasında konuşulanlara…

        Bir kere şunu söyleyeyim…

        Ankara İl Başkanı Hakan Han Özcan 7/24 çalışıyor yerel seçimler için. Yakınları Özcan’ın bir kazaya sebebiyet vermemek ve Ankara’yı, ilçeleriyle birlikte kazanabilmek için gününü 3 saatlik uykuyla geçirdiğini söylüyorlar.

        Bu arada bildiğiniz üzere Ankara İBB için eski Kayseri Belediye Başkanı ve eski Çevre Bakanı, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki’nin adı öne çıkıyor.

        Hatta Özhaseki’nin adaylığının kesin olduğu bile yazılıyor.

        Ancak aldığım yorumlardan, bilgilerden hareketle ben çok emin değilim bu ismin olacağından.

        Çünkü partinin Ankara tabanında istenen ismin Mustafa Tuna olduğu öne sürülüyor.

        Tabii belki Melih Gökçek’le yakın olduğu kaygısından dolayı da partideki bazıları Özhaseki ismine mesafeli yaklaşıyor olabilir ama sonuçta kim ne derse desin, Ankara’da aday olacak ismi belirleyecek kişi Cumhurbaşkanı Erdoğan olacağından Özhaseki isminin de favori olduğunu görmek lazım.

        ***

        Şıkır şıkır bir havalimanı ve bence dünyanın en güzeli!

        İnşaat devam ederken yani 29 Ekim açılışından önce veya açılışta bir türlü gidip de görmek kısmet olmamıştı İstanbul’un yeni havalimanını…

        İyi ki olmamış.

        İyi ki de Havalimanı’nı inşa eden İGA yetkilileri tarafından önceki davetlere icabet edemeyip son davete gidebilmişim.

        Çünkü öğrendim ki 29 Ekim’den sonra adı “İstanbul” olan yeni havalimanının açılmış tüm bölümlerini, pasaport giriş, çıkış, Dutty Free gibi alanlar dahil birçok yerini dört dörtlük gezebilen ilk gazeteci ben olmuşum. (Telefonumdaki sayaca göre söylüyorum, toplam 7 km’lik alanı gezmişim.)

        Sağ olsun İGA Kurumsal İletişim Müdürü Hatice Alioğlu ile dolu dolu ve çok keyifli bir havaalanı gezisi yaptık Çarşamba günü.

        Bu arada tabii yaklaşık 1.5 saat süren gezimiz bittikten sonra merkez ofisteki makete bakınca şunu gördüm ki; Bendeniz İGA yöneticilerinin havalimanı dilinde “İskele” dediği bölümlerden hepi topu ikisini gezebilmişim.

        Fotoğrafta görüyorsunuz ben ancak ana terminal ve mavi ile işaretli iki iskeleyi görmüşüm. Demek ki, tamamı bitince yani alanın tüm iskeleleri tamamlanınca bir günde yürüyerek gezmek çok mümkün olmayacak.

        BÜYÜK AMA DOPDOLU!

        Bu arada dünyanın en büyüklerinden biri olarak bilinen Pekin Havalimanı dahil birçok havalimanını görmüş biri olarak söylüyorum, gerçekten çok büyük bir havalimanı İstanbul Havalimanı…

        Ancak beni etkileyen tarafı büyüklüğü değil, şıklığı oldu.

        Mimarisi yani…

        Bir kere ışık, renk ve camların kullanımına bayıldım.

        Hani derler ya; “Şıkır şıkır”

        Gerçekten öyle olmuş.

        İSTİNYE PARK KADAR BÜYÜK BİR ALIŞVERİŞ ALANI VAR!

        Tüm mağazaları ancak 30 Aralık’ta hazır olacağı için gümrüksüz alışveriş alanı yani Duty Free bölümünde tam olarak hangi markalar var filan göremedim ama söyleyeyim… Bu yeni havalimanındaki “Duty Free” kısmı İstanbul’daki en büyük AVM’lerden birine mesela İstinye Park’a denk gelecek kadar geniş bir alana sahip.

        Pekin Havalimanı’nın Duty Free’sini de gördüğümde çok şaşırmıştım gerçekten. Devasa büyük gelmişti ama sevimli bulmamıştım çünkü büyüktü ama hangar gibi bir şeydi.

        İstanbul’un yeni Havalimanı’nın bu bölümü de çok cezbedici.

        Büyük ama dopdolu ve şık bir görüntüsü var.

        Çocuk oyun parklarından, sigara içilebilecek ve buluşma noktası direklerine kadar tüm detaylar düşünülmüş ve en önemlisi, ki en çok hoşuma giden o oldu… Uçaktan körüğe geçtiğinizde dilerseniz asansörü ya da yürüyen merdivenleri kullanma imkanınızın olması.

        Konforlu yani…

        TÜM DÜNYALININ TERCİHİ OLACAK!

        İhalesi, maliyetleri ve niteliği ile ilgili üzerinde çok tartışma olduğu için biliyorum ki şu anda bu yazdıklarım bazı kesimler tarafından kabul görmeyecek ve hatta abarttığım söylenip bu abartıma da saçma sapan gerekçeler sunulacak.

        Hiç mühim değil zira yazdığım her şeyin arkasındayım.

        Ve bunun için de özellikle bu havalimanına en başından beri tepkili olup hâlâ tepki göstermeye devam edenlere hitaben şunu söylüyorum; “Gerçekten de bu proje mimari ve teknik açıdan olağanüstü olmuş!”

        Denilebilir ki; “Eee… Bize ne katkısı olacak? Türkiye’ye ne kazandıracak?”

        Çok şey.

        Şunu iddia ediyorum bu havalimanı birkaç yıl içerisinde dünyanın en büyük aktarım (HUB) merkezi olacak.

        Ve yine iddia ediyorum bu havalimanını gören, kullanan hiçbir Avrupalı ya da Amerikalı bir daha asla başka limanı kullanmayı tercih etmeyecek.

        DÜNYA MARKALARI ŞİMDİDEN KONUŞLANMIŞSA BİR NEDENİ VARDIR!

        Tabii benim bu iddialı öngörüyü yapmamın nedeni sadece havalimanının şıklığından ya da büyüklüğünden falan kaynaklı değil.

        Başka şeyler de var.

        Mesela Londra Heathrow, Paris Charles De Gaulle, New York JFK, Dubai İnternational ve Hong Kong İnternational havalimanlarının da aralarında bulunduğu 20 havalimanında aynı reklam alanlarında var olan HSBC Bank’ın yeni havalimanımızda da 143 yolcu köprüsünün dış cephesini ve 71 apron duvarını logolarıyla satın almış olması…

        Bu bence çok önemli bir veri.

        Neden?

        Çünkü HSBC Türkiye’deki faaliyetlerini neredeyse sıfıra indirdi.

        Var ama çok az.

        Peki bu dev İngiliz Bankası çok büyük reklam bütçeleriyle neden yeni havalimanına bu yatırımı yapıyor?

        Çünkü görüyor.

        Onlar da ve daha başka dünya devi markalar da İstanbul Havalimanı’nın birkaç yıl içerisinde dünyanın aktarım merkezi olabileceğine inanıyor.

        ULAŞIM NASIL OLACAK?

        Tabii bu işin uluslararası boyutu.

        Bunlar transit yolcularla alakalı şeyler.

        Bizim için ne avantajı var?

        Yani biz İstanbullular, İstanbul’a diğer illerden gelecek yerli yolcular için?

        İGA CEO’su Kadri Samsunlu’ya göre en büyük avantajımız rötarsız uçma imkanı elde edilmiş olması.

        Bilindiği gibi Atatürk Havalimanı’nda neredeyse rötarsız uçuş yok.

        Artık bu olmayacak diyor Samsunlu…

        Bir de alana gidiş geliş yani ulaşım durumu.

        Beni en çok korkutan mesele buydu. Çok uzak geliyordu ve açıkçası bunun büyük bir sorun olacağını düşünüyordum.

        Hiç sorun değil.

        Saat tam 10.57’de Ulus’taki evimden hareket ettik özel aracımızla ve saat 11.28’de İstanbul Havalimanı giriş kapısındaydık.

        Tabii trafiğin olmadığı saatler olduğu için kısa sürdü ulaşmamız ama trafikli saatlerde de çok fark etmiyormuş süre çünkü havalimanına giden yeni otoyol hiçbir saatte yoğun olmuyormuş.

        Tabii dedim ya bu özel araçla ya da taksiyle ulaşımda geçerli.

        Toplu taşımada durum farklı olabilir. Yani zaman biraz uzayabilir fakat bence önümüzdeki sene tamamlanması beklenen metro hattı bitince o sıkıntı da tamamen ortadan kalkacaktır.

        Diğer Yazılar