Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğüne atanan Melih Bulu ile ilgili tartışmalar tam gaz devam ediyor.

        Kimine göre bu atama hukuki ve de eleştirilecek bir yanı yok.

        Kimine göre ise yanlış ve düzeltilmesi gerekiyor.

        Hangisi doğru ya da değil ayrı konu.

        Benim takıldığım rektör atamasına karşı Boğaziçili öğrencilerin bu durumu değiştirme yönünde sergiledikleri çabaya yani eyleme dair yapılan bazı yorumlar.

        Vaktinde üniversite öğrencisiyken benzer çabaların içerisinde bulunmuş biri olarak hicap duyuyorum; "Bu eylemi yapanların tamamı terör bağlantılı, terörist” şeklinde okumalar yapılmasına...

        Hiç itiraz etmem gençlerin bu eylemini fırsat bilip provokasyon yapma amacıyla aralarına terör örgütü bağlantılı tiplerin sızdığı iddialarına.

        Doğrudur.

        Sızmışlardır.

        Bizim zamanımızda da sızarlardı.

        Çünkü yasa dışı örgütler için böyle eylemler, anlar inanılmaz bir fırsattır .

        Bu zaten bilinen bir şey.

        Ve bu bilinenin karşısında polisin, istihbaratın yapması gereken de bellidir.

        Araya sızmışsa eğer o tipler ayıklanır ve böylelikle eylemin esas sahipleri olan masum gençler de devlet eliyle korumaya alınmış olur.

        Ötesi yanlış.

        Sırf bu sızıntı olmuş diye bir eylem; "terör bağlantılı" şeklinde değerlendirilemez...

        Çünkü böyle bir değerlendirme o gençlerin tamamını zan altında bırakıp kamuoyu nezdinde haklarında olumsuz bir algı oluşmasına neden olur.

        Ki, bu da büyük haksızlık ve hatta günahtır.

        Bakın...

        O gençlerden ve hatta eylemlere öncü olanlardan birini bizzat ben tanıyorum.

        Oğlumun ilkokuldan arkadaşı.

        Zehir gibi bir zekaya sahiptir.

        Ve o çocuk oraya, o okula girsin diye daha bir lokma çocukken öğretmen babası, hemşire anasının nasıl emek verdiğine ben bizzat şahidim.

        İzin almadığım için ismini yazamıyorum ama çok da önemi yok bunun.

        Çünkü zaten o okuldaki çocukların hemen hepsi aynı düzey zekaya ve aynı seviye kaliteye sahiptir.

        O nedenle şaşkınlıkla izliyorum yapılan açıklamaları.

        Kahroluyorum her biri zeka küpü olan o evlatlarımızın; ”terörist, terör bağlantılı” bilmem ne diyerek yaftalanmasına...

        Ve isyan ediyorum bu tür yorumlar, açıklamalar duyduğumda.

        Çünkü ben de bir üniversite öğrencisi annesiyim.

        O gençler arasında benim de evladım olabilirdi.

        Soruyorum; ”Kimin ne hakkı var o üniversitenin kapısından içeri girmek için yıllarca gecesini gündüzüne katmış biricik evladımı 'terörist, terör bağlantılı' falan diye kamuoyunun önüne atıp yargılatmaya!”

        Kolay mı yetiştirdik biz o çocukları?

        Kaldı ki ne yapmış bu gençler?

        Yaptıkları tek şey; ”Bu böyle olacak!” denilerek yapılan bir atamaya, dayatmaya...

        Bir hukuk devletinde yaşıyor olduğunun bilinci ile demokratik hakkını kullanarak itiraz etmek olmuş.

        Nesi suç; "Hayır bu insan benim rektörüm olamaz!” demenin?

        Ayrıca nedir yahu sırf bu hakkını kullanıyor diye gençlere bu kızgınlık, öfke ve “terör bağlantılı” feveranları filan!

        Yazık değil mi geleceğimiz olan bu evlatlara bu muamele?

        Ne istiyoruz biz?

        Nasıl bir gelecek hayal ediyoruz?

        Emme basma tulumba misali her şeye sadece kafa sallayacak, “Tamam efendim, peki efendim” demenin ötesine geçemeyecek duyarsız, duygusuz, aptal, salak insanlar topluluğu mu?

        Sayın Melih Bulu ben siz olsam ne yapardım biliyor musunuz?

        Sayın Melih Bulu ben siz olsam ne yapardım biliyor musunuz?
        0:00 / 0:00

        Tanımıyorum sizi.

        Hakkınızda yazılanlardan biliyorum sadece.

        Ve kendi anlattıklarınızdan.

        Hocam siz de bilirsiniz ki...

        Böyle köklü üniversitelerde bazı gelenekler vardır.

        Boğaziçi Üniversitesi de gelenekleri olan böyle bir üniversite işte.

        Mezunu olduğunuz ODTÜ de böyledir.

        Benim mezunu olduğum İstanbul Üniversitesi de.

        Bu tip üniversitelerde rektörün kendi içinden çıkmış, kendilerinden biri olması konusunda acayip bir tutuculuk vardır.

        Evet yüksek lisansınızı orda yaptığınız için siz de kendinizi Boğaziçi Üniversitesi mezunu sayıyorsunuz ama hocam biliyorsunuz ki...

        Gerçekten o üniversitenin mezunu sayılmak için illa ki lisans eğitimini de o okulda tamamlamış olmanız gerekiyor.

        Boğaziçi değil bu tip köklü tüm üniversitelerde yüksek lisans ya da doktora eğitimi almış olmak o üniversitenin mezunu olarak kabul görülmüyor.

        Bir de tabii sizin siyasi kimliğiniz mevzusu var.

        Benim nazarımda bu konunun bir mahsuru yok onu söyleyeyim.

        Çünkü siyasetle haşır neşir olan sadece siz değilsiniz akademisyen olarak.

        Birçok akademisyen çeşitli siyasi partilerde yer almış ve almaya da devam etmektedirler.

        Ancak hocam rektörlük konusu başka bir konu.

        Ve siz de biliyorsunuz ki bugün şahsınızın atamasına verilen tepkilerin en büyük gerekçelerinden biri de geçmişte siyasette aldığınız pozisyon.

        Siz bugün iktidara yakın bir isim olmasaydınız eğer...

        Değil Türkiye’de, dünyada parmakla gösterilen Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanmanız söz konusu bile değildi.

        Evet ne yazık ki mevcut sistemde devlet üniversitelerine rektör atama yöntemi tartışmalı bir yöntem ve bu yöntemin gereği ile atamanız yapıldı.

        Gerçekten rektörlük yapacak niteliklere, liyakata sahip olabilirsiniz.

        Buna hiç itirazım yok ama gördüğünüz gibi adınız Boğaziçi Üniversitesi’nde büyük tartışmalara neden oldu.

        Ve sadece öğrencilerden değil, akademik kadrodan da maalesef kabul görmediniz.

        Ve atamanız dolayısıyla Boğaziçili gençler hiç hak etmedikleri muamele ile karşı karşıya kaldı.

        Hocam rektörlük dediğimiz makam genel müdürlük makamı ile eş tutulamaz.

        Eminim siz de bütün bu yaşananlar dolayısıyla üzüntü içerisindesinizdir.

        Zira bir insanın olduğu bir ortamda istenmeme duygusu çok fena hissettirir insana kendisini.

        Sizin de şu anda aynı hisleri yaşadığınızı tahmin ediyorum.

        Şahsen bugün ben sizin yerinizde olsaydım hem tüm tartışmaları sonlandıracak hem de kendi kariyerim, ismim açısından mevcudun değişip bambaşka bir algının oluşmasına ön ayak olacak hamleyi yapıp istifa ederdim Boğaziçi Rektörlüğü’nden.

        Bence siz de bunu yapın hocam.

        Emin olun bu hareket ile hem ruhen çok rahatlayıp, mutlu olacak hem de adınızı tarihe altın harflerle yazdırarak sadece kendinizin değil tüm akademi dünyasının gurur duyacağı bir kayıt düşmüş olacaksınız...

        "Sosyete konuşuyor" haberciliği ile meslek iki paralık oldu!

        "Sosyete konuşuyor" haberciliği ile meslek iki paralık oldu!
        0:00 / 0:00

        Haberim yoktu mevzudan zira magazini pek takip edebilen bir kimse değilim.

        Sağ olsun annem...

        Meraklı olduğu için.

        Onun sayesinde öğrendim hemşerimiz ve yakın dostumuz olan Önder Fırat ile ilgili yine magazin bombasını.

        Yine diyorum çünkü vaktinde Sezen Aksu ile bir birliktelik yaşadığı için Önder Fırat magazin basınının hep ilgi duyduğu, takip ettiği isimdir.

        O nedenle zaman zaman adının geçtiği haberler magazin basınında yer alıyor.

        Dedim ya annemden duydum.

        Ve tabii şaşırdım.

        Çünkü ağabeyim saydığım ve çok yakın olup görüştüğüm Önder Fırat’ın evli bir kadınla aşk yaşadığına dair ne bir bilgim vardı ne de duyduğum bir şey.

        Söz konusu haberin ayrıntılarını filan yazmayacağım çünkü evli barklı bir kadına atılmış iftiranın yayılmasına bir de ben hizmet etmek istemiyorum.

        Neyse...

        Aradım hemşerimi.

        Tüm samimiyetimle söylüyorum.

        Bunca zamandır tanırım kendisini.

        Onu hiç bu kadar öfkeli görmemiştim.

        “Sevilay biliyorsun... Hep bir şeyler yazılıp, çizilir hakkımda. Çoğu da uydurmadır ama hiçbirine değil dava filan açmayı düşünmek kafaya takıp cevap bile vermemişimdir. Ama bu defa hukuken ne gerekiyorsa yapacağım çünkü çok ağrıma gitti. ‘Aşk’ yaşıyorlar dedikleri insan evli barklı bir kadın ve daha da mühimi benim kız kardeşim olarak hayatımda konumlandırdığım insan. Etrafımdaki herkesin, evlatlarım dahil buna... Herkesin kız kardeşim olarak bildiği, tanıdığı bir insanla ‘Aşk yaşıyorlar’ diyerek haber yapanların bu iftirasının hesabını yargı önünde mutlaka soracağım!” derken sinirden titriyordu sesi...

        Yerden göğe kadar da haklıydı bu tepkisinde.

        Çünkü gerçekten yapılan haber iğrenç.

        Elde iki ismin aşk yaşadığını gösteren ne bir fotoğraf, ne bir belge ne de başka bir kanıt var.

        Efendim neymiş: ”Sosyete konuşuyormuşmuş!”

        Hiç kusura bakmasın bu haberi yapan gazeteci arkadaşımız...

        “Sosyete konuşuyormuş...” deyip böyle bir haber yapmak habercilikte gelinen rezilliğin top noktasıdır artık.

        Oh ya!

        Ne güzel, ne kolay iş, ne kolay habercilik!

        “Nasıl olsa sosyete konuşuyor” deyip bas iki insanın fotoğrafını yan yana ve birbirlerini kardeş gibi gören iki insanın toplum nezdinde itibarını, saygınlığını sıfırla!

        Bu nasıl gazetecilik arkadaş!

        Ne oldu bizim 5N artı 1K ilkesine?

        İnanamıyorum gelinen noktaya gerçekten.

        Yazık! Gerçekten çok yazık.

        Diğer Yazılar