Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kocaeli Derince Belediyesi’nin iptal ettiği Aynur Doğan konserine dair hem konuyla ilgili bazı bilinmeyenleri aktardığım hem de şahsi fikrimi paylaştığım yazı epeyce destek gördü.

        Sadece muhalif cenahtan değildi bu destek.

        Kuruluş yıllarından beri AK Parti’de siyaset yapanlar da vardı aralarında.

        Şaşkın ve bir o kadar mutsuzdular tabii.

        Özellikle Derince Belediyesi Basın Danışmanı tarafından yapılan; “Aynur Doğan için emniyetten izin dahi alınsa başkan bu konserin yapılmasını istemiyor. Çünkü bu iş sosyal medyada çok büyüdü. Bambaşka bir noktaya evrildi. Biz bu işin altından artık kalkamayız” açıklamasına takılmışlardı ve; “Nasıl olabilir? Biz nasıl bu noktaya geldik?” diyerek üzüntülerini, hayal kırıklıklarını dile getirmeye çalışıyorlardı.

        Aslında o soruya verecek cevabım var ama gerek yok.

        Çünkü konserinin yasaklanmasının arkasında yatan gerçekleri bir önceki yazımda açık açık yazmıştım.

        Dileyen okuyabilir.

        Ben başka bir şeye dikkat çekeceğim bugün.

        Yasak sonrası kamuoyunda oluşan tepki sanırım o yasaklamanın perde arkasındaki köhnemiş zihniyetin asabını fena bozdu…

        Ki, bazı sosyal medya hesapları üzerinden Aynur’u itibarsızlaştırmak için adeta seferberlik başlattılar.

        Bulmuşlar çözüm süreci yıllarından bir foto…

        REKLAM

        Aynur’un 2011’de Almanya’da verdiği bir konser salonundan…

        Arkasında; “Öcalan’a özgürlük” pankartları, PKK bayrakları filan.

        Soktular o fotoğrafı dolaşıma ve “PKK destekçisi, terör destekçisi” ifadeleri eşliğinde Aynur hakkında olumsuz bir algı oluşturmaya çalışıp yasağı savunmaya kalktılar.

        Ben şimdi izninizle bu hesapların kullanıcılarına seslenmek istiyorum;

        Arkadaşlar… Boşuna kendinizi yormayın.

        Çünkü bunu bu defa başarayamacaksınız!

        Çünkü Türkiye o eski Türkiye değil!

        Ahmet Kaya’nın; ”Kürtçe bir türkü söyleyeceğim. Klip çekecek bir babayiğit arıyorum” dediği o gece yaşadıklarının benzerini hiçbir sanatçı bir daha yaşamayacak bu ülkede.

        O dönemler geride kaldı artık.

        O gün zamanın ruhu bambaşkaydı ve medyası dahil tüm memlekette yasakçı, faşist bir zihniyet hükümdardı ve bambaşka bir korku sarmıştı insanları.

        O yüzden de Ahmet Kaya sahipsiz bırakıldı ama bilinsin isterim…

        Artık öyle bir ruh yok!

        Aynur gibi dünya çapında karşılığı olan bir sanat güneşini yedirtmeyiz bu defa.

        Ha zırt pırt tarafıma yolladığınız; ”Bu kadını mı destekliyorsun? PKK’lı, hain, terör destekçisine mi sahip çıkıyorsun” dediğiniz o fotoğrafa gelince…

        Bakın ben oturup arşivi tarasam şimdi…

        Bırakın 2011’i falan.

        2012’de, 2013’te, 2014’te ve hatta hatta bizzat şahit olduğum 2015 yılından öyle fotoğraflar çıkarıp önünüze koyarım ki…

        Utançtan yerin dibine girersiniz!

        Hatırladınız değil mi hani şu Öcalan’ın mektubunun okunduğu Diyarbakır’daki meşhur Nevroz mitingini?

        Neredeyse Sabah gazetesinin tüm yazar kadrosu oradaydık!

        REKLAM

        Bugün gibi hatırlıyorum…

        “Renkli olsun… Değişik insanlar olsun” diye yönetim aramıza magazin yazarı olan Ayşe Özyılmazel’in bile katılmasını istemişti.

        Yazdığı köşe de duruyor Ayşe’nin hala arşivlerde.

        Aranılsa onun da vardır, Öcalan posterleri önünde bir fotosu filan.

        Çünkü o gün Diyarbakır’ın her bir yanı öyle pankartlarla çevriliydi.

        Şimdi farz-ı muhal öyle bir foto çıksa…

        Ayşe’yi de mi PKK’lı, terör destekçisi diye yaftalayacaksınız?

        Hülasa… O gün rahmetli Savaş Ay’dan tutun da, bugün hala aynı gazetenin yazarı olan Mahmut Övür’e kadar hepimiz oradaydık.

        Mektup okunurken bangır bangır yayın yapmıştık A Haber’den…

        Tabii sadece Sabah Grubu da değil.

        İktidara yakın tüm gazeteler, TV kanalları tüm kadrolarıyla adeta çıkartma yapmıştı Diyarbakır’a.

        Niye peki?

        Çünkü memleketi idare eden irade o gün öyle olmasını istemişti.

        Arkamızda dev Abdullah Öcalan resimleri, PKK bayrakları olduğu halde TRT başta olmak üzere, ATV, A Haber, 24 TV, TV Net’te filan saatlerce canlı yayın yaptık.

        Yani diyeceğim şu ki; Beyhude uğraşınız!

        O günlerden bin tane fotoğraf da bulup çıkarsanız da Aynur’un itibarını zedeleyemezsiniz!

        Ayrıca şunu da ekleyeyim…

        Geriye gidip geçmişi kurcalamaya… O günlerden fotoğraflar bulup; “PKK’lı, terör destekçisi” bilmem ne diyerek uyarınıza gelmiyor diye insanlar hakkında dezenformasyon yapmaya, yaygara kopartmaya devam ederseniz eğer…

        İnanın siz zararlı çıkarsınız.

        Çünkü bugün hala birçoğu iktidara yakın medyada bulunan gazeteci, yazar, TV yorumcusu arkadaş sizin yüzünüzden sıkıntıya düşer.

        REKLAM

        Bu arada…

        Aynur bir sanatçı.

        Bir sanatçının nevrozlarda yüzbinlere şarkı söylerken meydandaki posterlerden sorumlu tutulması zaten düşünülemez!

        Aynur’un asla PKK ile ilgisi olmadığını ve aksine PKK’lıların da örgüte, şiddete ve kendilerine uzak olduğu için Aynur’u pek sevmediklerini biraz o çevrelerin yayınlarını takip edenler gayet iyi görürler ve bilirler.

        Ha muhalif mi Aynur?

        Muhalif!

        Kürt kimliğini özenle savunuyor mu?

        Savunuyor!

        Ee kardeşim size göre sanatçının özgürlüğü sizin fikirleriniz çerçevesiyle mi sınırlı olacak?

        Pardon da siz fikirlerin efendisi falan mısınız?

        Bir kendinize gelin yahu!

        Bir kişinin söyledikleri suç oluşturuyorsa… Teröre, şiddete, ırkçılığa, nefret suçuna, ahlaksızlığa yol açıyorsa hangi dilde söylerse söylesin uygun görülemez.

        Bu yönler yoksa da hangi dilden söylerse söylesin özgürdür, özgür olmalıdır!

        Bu kadar!

        Al gülüm ver gülümde büyük hüsran!

        Al gülüm ver gülümde büyük hüsran!
        0:00 / 0:00

        Çokkk mutluyum…

        Ama öyle böyle değil.

        Çünkü medyanın gücü bir daha etkisini gösterdi.

        Daha evvel gazeteci büyüklerim Yalçın Bayer ve Serpil Yılmaz’ın gündeme getirdiği İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait olan Swiss Otel arazisinin FİBA Holding’e satışı konusuna dün ben de değindim.

        Tesadüf işte…

        Dosya aynı gün CHP Grubu’ndan çıkan oy birliği ile İBB Meclisi’ne geldi.

        Ve dediğim gibi CHP’nin araziyi satış önergesi başta muhalefetteki AK Parti ve MHP’nin olmak üzere, Millet İttifakı’nın ortaklarından İYİ Parti’nin de grup desteğini aldı.

        Ancak…

        Şükürler olsun ki…

        Kamu yararından yana tavır koyan 4 üyenin şerhi sayesinde satışa izin çıkmadı.

        Görünen o ki Swiss Otel arazisi yeniden mahkemeye taşınacak.

        Kaç yıl sürer mahkemenin karara bağlaması veya nasıl bir sonuç çıkar tahmin etmek zor ama sonuçta gözünü rant bürümüş, ranttan başka bir şey düşünmeyen ve İstanbul’un en güzel manzaralarından biri olan o 60 dönümlük muhteşem Swiss Otel arazisini iştahla Hüsnü Özyeğin’in şirketine satmak isteyenlerin hevesi kursağında kalmış oldu.

        Öncelikle İstanbullunun tamamen lehine olan bu sonucun yaşanmasına vesile olan şerhlerinden dolayı CHP’li Mehmet Ali Tüy ile Özgür Öz, İYİ Partili Yakup Fındık ile Bora Kılıç’ı kutluyorum.

        REKLAM

        Gerçekten çok yürekli bir davranış sergilediler.

        Peki bundan sonra süreç nasıl işleyecek?

        Büyük bir ihtimalle ret oyu veren o 4 yürekli, yiğit adam meclis kararına ve olası ihaleye dava açarak; ki, muhtemeldir ki önceki mahkeme kararı tekerrür edecek…

        Çünkü hala o kararlarının gerekçeleri durumunu koruyor.

        Bu durumda bu satış gerçekleşemeyecek!

        Naçizane görüşüme göre muhtemelen sonuç şu şekilde olacak değerli okurlarım;

        İstanbul Büyükşehir Belediyesi ne yapacak edecek Hüsnü Özyeğin’e ait FİBA Holding’e ait şirketin 2010 yılında ödemiş olduğu 422 milyonu denkleyip geri verecek ve FİBA da hakkı olan 10 yıl işletme hakkını kullandıktan sonra Swiss Otel arazisini hakiki sahiplerine yani İstanbul halkına bırakıp gidecek!

        Takip etmeye devam edeceğiz…

        Park olmasın da mezbelelik mi kalsın?

        Park olmasın da mezbelelik mi kalsın?
        0:00 / 0:00

        Şahsen ben Atatürk Havalimanı ile ilgili muhalefetin tavrını kavrayamıyorum.

        Çok çabalıyorum inanın ama yine de olmuyor.

        İstiyorlar ki Atatürk Havalimanı öylece kalsın…

        Ki, arşivlerden çıkan konuşmalara göre öyle bir şey de yok!

        Tam tersi…

        CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu katıldığı bir TV yayınında Atatürk Havalimanı’nın dev bir yeşil alana dönüştürülme fikrinin kendilerine ait olduğunu ve telefonlarının dinlenerek bu fikrinin çalındığını söylüyor.

        O zaman sorun ne anlamadım?

        Hani o alan inşaata açılmış olsa…

        Tek katlı dahi olsa imar verilse filan anlarım.

        Yemin ediyorum herkesten önce ben kalkar giderim protesto etmeye!

        Ama yok öyle bir şey!

        Adamlar diyor ki; “Biz burayı New York’taki Central Park ya da Londra’daki Hyde Park benzeri dev bir parka çevireceğiz….Kesinlikle yeşili koruyacağız…”

        Muhalefet diyor ki;”Hayır size bunu yaptırmayacağız!”

        Beğenilsin ya da beğenilmesin sonuçta dünyanın en büyük ve en modern havaalanlarından birisi yapılmış Avrupa Yakası’na…

        Başka bir taneye zaten ihtiyaç yok.

        Şu an İstanbul’a lazım olan tıpkı batılı ülkelerde olduğu gibi devasa büyüklükte ki park/parklar…

        Ki, gidişat o yönde.

        Ee hal böyleyken yani rant için değil İstanbullu için kullanılacak bir alan yaratılmaya çalışılıyorken itiraz ne için?

        REKLAM

        Yani pardon ama dünyanın neresinde bahçeye, parka karşı illa da havaalanı kalsın diye tutturmak demokratlık, ilericilik olabilir ki?

        Sırf karşı çıkmak, illa pozisyon almak uğruna günlerdir boş ve sığ bir meselenin içinde debelenip duruyor muhalefet.

        Kusura bakmasınlar ama bu ezbere pozisyon almak huyundan, alışkanlığından, kolaycılığından derhal kurtulması gerekiyor.

        Yani şu durumu, tabloyu gidip bir batı ülkesinde anlatsanız falan…

        Vallahi anlamazlar…

        “Solcular, sosyal demokratlar, çevreciler, ilericiler havaalanı diye tuttururken, sözde sağcı hükümet ise yeşil alan, park diye tutturuyor” desen…

        İroni sanıp, gülerler sadece…

        Diğer Yazılar