Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Mutlaka haberiniz vardır.

        Zira olunamayacak bir sorun değil.

        Çünkü kendiniz için değilse bile yakınlarınızdan birileri öyle ya da böyle bu sorun kaynaklı sıkıntı yaşıyordur.

        Türkiye şu anda çok ciddi bir ilaç krizi ile karşı karşıya.

        Aslında bu yeni bir durum değil.

        Epeydir var.

        Dövizdeki aşırı fiyat artışı ile beraber başladı ve hala da çözülemedi.

        Ve vatandaşın eczane eczane dolaşarak aradığı ilaçlar arasında hayati önem taşıyan kanser, kalp ve şeker gibi hastalıklar için reçete edilen ilaçlar da var.

        Bırakın SGK’dan ya da özel sigorta desteğiyle alınabilmesini falan.

        Cebinizde paranız dahi olsa birçok ilacı bulamıyorsunuz şu anda.

        Peki doğrudan insan sağlığını alakadar eden bu krizin temel sebebi ne?

        Kısa adı “İFK” yani “ İlaç Fiyat Kararnamesi” denilen bir uygulama.

        14.02.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayınlanan bu kararnameye göre ilaç fiyatları üretici/ithalatçının maliyet beyanını esas alan fiyatlandırmanın yerine en az 5, en fazla 10 Avrupa Birliği ülkesini baz alan referans fiyat uygulanıyor.

        Ne anlama geliyor bu?

        Şu;

        Sağlık Bakanlığı fiyatlamayı her yıl Avrupa Birliği ülkeleri arasında bakanlıkça belirlenen 5 ülkeyi (Fransa, İtalya, İspanya, Portekiz ve Yunanistan), ilaç fiyatları için referans ülke olarak değerlendirmeye alıyor.

        Türkiye’de ruhsat onayı alan ve fiyatı belirlenecek bir ilaç için, bakanlık tarafından belirlenen referans ülkeler arasından imalatçı satış fiyatı en düşük olan ülke baz (kaynak ülke) alınıyor.

        Ancak şöyle bir durum var.

        Sağlık Bakanlığı euro'nun fiyatını baştan belirliyor.

        Satışı yapılacak ilaçların da belirlenen o euro kuru üzerinden satışını zorunlu kılıyor.

        Kararname yürürlüğe ilk girdiği yıllarda pek sorun olmuyordu.

        Çünkü dövizde son dönemlerde olduğu gibi bir dalgalanma yoktu.

        Ancak artık var ve kurdaki dalgalanma nedeniyle de 900'e yakın ilaca şu an ulaşılamıyor.

        Abartı bir rakam gibi gelebilir ama değil çünkü Türkiye ilacın yüzde 55'ini yabancı ülkelerden ithal ediyor.

        Bu konu Sağlık Bakanlığı’nın da gündeminde.

        Vatandaşlar yaşadığı ilaç krizini bir biçimde Bakanlığa yansıtıyor çünkü.

        Ve Bakanlık da sebep olarak ecza depoları ile eczaneleri işaret ediyor.

        İddialarına göre stokçuluk yapılıyor.

        Yapanlar da vardır mutlaka.

        Ama tamamının öyle olduğu da söylenemez.

        Çünkü bizzat tanıdığım, dostum olan eczacı arkadaşlarımdan bilgi aldım.

        Bakın bu yılın ilk kur belirlemesi 6.2925 ile Şubat ayında yapıldı…

        O tarihte euro 15.545 idi.

        Bakanlık ilaca ulaşma konusunda sorunun çözülemediğini görünce 8 Temmuz’da bir kur artırımına daha gitti ve rakamı 7.860 olarak belirledi.

        Yine çözülmedi.

        Çünkü kur yerinde durmuyor.

        Düşünün Temmuz’da bile belirlenen fiyat şu andaki rakamın yarısının bile altında.

        Hal böyleyken ithalatçıyı ya da ecza depolarını, eczacıları suçlamak insafsızlık olur.

        Ne yapabilirler?

        Kur farkını cebinden karşılayacak değil kimse.

        Tabii bakanlık ne yapmayı düşünüyor bu konuda bilmiyorum ama günümüz ekonomik koşullarında İFK denilen uygulamanın bu haliyle yol yürümek mümkün değil.

        Revizyon şart.

        Ben bu konunun sorumlusu olarak Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın işaret edilmesine de karşıyım.

        Tamamen ülke ekonomisini alakadar eden bir konuda Sayın Bakan nasıl çözüm üretebilir?

        İllaki çözüme kavuşturulacak ama bunu Bakan Koca’nın bir başına başarması mümkün değil.

        Cumhurbaşkanı düzeyinde ele alınması gereken bir konu.

        Ve aciliyetle.

        Çünkü kanser başta olmak üzere birçok hastalıkta kullanılmazsa ölümcül sonuçlar doğuracak ilaçlar yok piyasada.

        Paranız olsa bile yok.

        Özel sigortanız karşılıyor olsa bile yok!

        Geçen hafta bir arkadaşımın kanser hastası babası için aramadığımız eczane kalmadı.

        Yurt dışından getirelim dendi.

        Ancak orada da reçete isteniyor.

        Ve reçetenin aynı ülkede bir doktor tarafından yazılmış olması gerekiyor.

        Ne yapacak peki özellikle bu tip çok riskli hastalıkla mücadele eden insanlar?

        Çözüm bulunmalı artık.

        Benim fikrim şu; Kur farkı dolayısıyla ülkede ulaşılması mümkün olmayan ve tabii hayati önem taşıyan ilaçların bir listesinin yapılması ve bu ilaçlarla ilgili farklı bir fiyatlandırma belirlenmesi.

        Tabii ki zor böyle bir süreçte SGK’nın bu yükü taşıması ama yapacak bir şey yok.

        Çünkü ilaç, toplum sağlığını doğrudan ilgilendiren stratejik bir ürün.

        Lüks değil, keyif için alınan bir ürün değil.

        Bulunabilir ve ulaşılabilir olmalıdır.

        Ve devletin sorumluluğu da öyle ya da böyle biran evvel bu koşulları sağlamaktır.

        Haksız mıyım?

        6'lı masada sıkıntı büyük bence

        6'lı masada sıkıntı büyük bence
        0:00 / 0:00

        Masa bugün 6. kez toplanıyor.

        Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun ev sahipliğinde.

        Tesadüf oldu. Tam bu kritik toplantı öncesi Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal gazetedeki ofisimde ziyarete geldi.

        Tabii bu ilk karşılaşmamızdı. Dolayısıyla Sayın Uysal önce kendisini, partisinin politikalarını, mevcut Türkiye şartlarına dair görüşlerini paylaştı bendenizle.

        Sonra da sohbet soru/cevap şekline dönüştü.

        Ben sordum o yanıtladı.

        Ya da o sordu ben yanıtladım.

        Tabii Sayın Uysal’dan yanıt almak çok kolay olmadı.

        Çünkü hep zor yerden, 6’lı masadan sordum:))

        Sorularıma genellikle; ”Türk milletinin beklentisi kılavuzumuzdur. Hem Cumhurbaşkanlığı seçiminde hem de TBMM temsiliyetinde en azami neticeyi üretecek stratejileri üretmek altılı masanın en önemli sorumluluğudur. Türk Demokrasisinin en zor sınavıdır 2023 seçimi. Aynı zamanda telafisi, kazası olmayan bir süreçtir. 6'lı masadaki tüm siyasi parti genel başkanları da tarihi sorumluluğun gereği olarak zaten partilerin öncelikleri, hedeflerinin ötesinde Türkiye’yi ve milletimizin, milyonların değişim talebini merkeze alarak hareket etmektedir” mealinde yuvarlak cevaplar verdi ama şöyle bir şey hissettim.

        Gültekin Uysal da Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendi adaylığı konusunda partisi tarafından başlatılmış olan zımni kampanyadan pek hoşnut değil.

        Ha açık açık söylemedi bunu ama; “Kemal Bey artık belediye başkanları tarafından kürsüye Cumhurbaşkanı olarak davet ediliyor. Kurmayları açık açık adayımız Kılıçdaroğlu diyor. Anlaşılan o ki Kemal Bey adaylığını kafasında netleştirmiş” diye deşmeye çalıştığımda…

        Yanıt hep; “Bence öyle bir durum söz konusu değil. Kemal Bey’in adaylık konusunda böyle bir netlik içerisinde olduğunu sanmıyorum. Öyle bir netlik olsa idi bunu zaten masayla paylaşmış olurdu” şeklinde oldu.

        Yani ısrarla Kılıçdaroğlu’nun adaylıkla ilgili ortaya koyduğu mevcut fotoğrafı, realiteyi kabul etmeden geçiştirmeye çalıştı konuyu Gültekin Bey.

        Hal böyle olunca da tabii bende de bu intiba uyandı.

        Bir de; "Adayın nasıl bir profil olması gerektiğini konuştuk. Ancak isim üzerinden fikir teatisi yapmadık henüz. Her liderin kafasında mutlaka bir isim vardır. Ancak hiçbirimiz telaffuz etmedik. O nedenle sanki 6'lı masanın adayının kim olacağı belli olmuş gibi konuşmak doğru olmaz!" cümlelerini kurdu.

        Bence bugün bu konu dile getirilir masada.

        Aralarından biri; "Kemal Bey kesin aday mısınız? Kararınız net mi?" diye sorabilir.

        Ve ondan gelecek yanıta göre de masanın gidişatı belli olur artık...

        Dehşet bir gündü!

        Dehşet bir gündü!
        0:00 / 0:00

        Dün önce Gaziantep, sonra Mardin’de yaşanan trafik kazaları nedeniyle çok sayıda yurttaşımız hayatını kaybetti. Çok insanımız da yaralandı.

        Katliam gibiydi iki kaza sonucu da.

        Nasıl oldu o kazalar, neden yaşandı bilmiyorum ama trafik terörünün eline koz vermeyelim.

        Onca insan. Üstelik aralarında çocuklar var. Gençler var.

        Direksiyondaki kaptanların hatası yüzünden pisi pisine hayatlarından oldular.

        Ölenlere başsağlığı diliyorum.

        Yaralılara da acil şifa.

        Lütfen dikkat edelim artık.

        Diğer Yazılar