Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İzmir Aliağa’ya sökümü için gelmesine izin verilen ancak son anda veto yiyen asbestli gemi “Nae São Paulo” meselesine dalınca öğrendim ki…

        O ölüm saçan gemiyi ne yaptık ettik geri çevirdik ama bu, ülkeyi asbest tehlikesinden tamamen kurtardık anlamına da gelmiyor.

        Çünkü Asbest Söküm Uzmanları Derneği’nin son raporuna göre Türkiye’de asbest oranı çok yüksek ama buna mukabil mücadelede de birçok ülkenin çok gerisinde!

        “Nasıl yani?” dediğinizi duyar gibiyim.

        Şöyle…

        Bilen biliyordur mutlaka ama bilmeyenler de olduğu varsayımı ile asbest ile ilgili kısa bir bilgi vereyim…

        Bu madde kimyasal özelliği nedeniyle bulunduğu toprakta bitki yetişmesine dahi izin vermeyen çok tehlikeli bir mineral.

        Ve Türkiye’de üretimi ve kullanımı yasaklanan 2010 yılına kadar da maalesef tekstil, inşaat, çimento, kimya, izolasyon, kağıt endüstrisi ile gemi ve vagon yapımında epeyce kullanılmıştır.

        Sadece endüstride değil tabii kullanıldığı yer.

        Bir nevi toprak çeşidi olması, kolay ulaşılması ve ısı, su yalıtım özellikleri nedeniyle kırsal alanda yaşayanlarca da evlerin sıva işinde, çatıların ısı ve su, ocakların yalıtımında falan tercih edilmiş.

        REKLAM

        Başta akciğer kanseri, mezotelyoma ve asbestozis olmak üzere birçok riskli, ölümcül hastalığa sebep olan bu maddeye zehirden başka bir isim yakışmıyor aslında ama bu kolay ulaşılır ve kullanışlılığı nedeniyle halk arasında bereketli toprak muamelesi görmüş ve bu yüzden de; “aktoprak, göktoprak, çelpek, höllük veya ceren” diye isimler verilmiş.

        Anlaşıldı tabii çok sonradan bölgelerinde akciğer ve türevi kanserlerin yaygın bir biçimde görünüyor olmasının tek nedeninin vaktinde yaşadıkları evlerde sıvanın dökülmesi sonucu havaya karışan o bereketli toprak dedikleri asbest liflerini solumalarından kaynaklanmasını ama…

        Olan olmuştu…

        Peki kırsalda böyle bir tehlike var da şehirler de yok mu?

        Elbette ki var.

        Hatta daha fazla.

        Çünkü günümüzde asbeste maruziyet riskinin en fazla olduğu iki alan vardır.

        Biri gemi sökümü…

        Diğeri ise kentsel dönüşüm gereği eski binaların yıkımıdır.

        Ve bilindiği üzere başta İstanbul olmak üzere ülkenin bütün büyük şehirlerinde kentsel dönüşüm projeleri başladı ve son süratle de devam ediyor.

        Asbest Söküm Uzmanları Derneği (ASUD)’nin sahadan topladığı bilgi ve istihbaratlara göre belediyelerin çok az bir kısmı bu konuya önem vermekte, geri kalan kısmı ise ya kağıt üzerinde asbest kontrolü yapmakta ya da asbest envanter raporunu istemeye gerek bile duymamakta!

        Vatandaşına asbest solutmak istemeyen tüm belediyelere talep etmeleri durumunda destek olacaklarının sözünü veren Başkan Mehmet Şeyhmus Ensari’ye göre Türkiye’de durum epeyce vahim!

        Ve yetkililerin asbest tehlikesini önemsememeye veya görmezden gelmeye devam etmesi halinde de, gelecek dönemin en büyük sorunlarından birinin bu konu olacağını önemle vurguluyor.

        REKLAM

        Ben de aynı düşünüyorum.

        Yüzde 100 katılıyorum Mehmet Bey’e.

        Çünkü mecburen çok okuma yaptım konuyla alakalı.

        Ve gerçekten de gördüm ki, asbest denilen madde insan sağlığını ciddi manada tehdit eden bir bela ve bu belanın insanoğlunun başına ne dertler açabileceğinin de henüz kimse farkında değil.

        Şunu söylemem lazım…

        Kentler dönüşmeye hız verdikçe, asbest denilen zehirli madde de o dönüşümlerin olmasına olanak sağlayan emekçilerin akciğerlerini teslim almaya hız verecektir.

        O nedenle bir an evvel bilinçlenmeliyiz bu konuda.

        Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na çok iş düşüyor.

        Bakan Murat Kurum’un hassasiyetine eminim.

        Asbestle mücadele için belki bir kamu spotu ile toplumun bilgilendirilmesi ve bu konuda farkındalık yaratılması gerekiyor.

        Özellikle de belediyelerin…

        Çünkü ASUD her yıl yayınladığı İstanbul asbest denetim haritasını bu yıl için de hazırlamış.

        Hangi ilçe belediyesi asbest konusuna ne kadar ilgili harita üzerinde renklerle göstermişler tek tek.

        Benim de tarafıma ilettiler sağolsunlar.

        Aynen paylaşıyorum ve ilçesi yeşil renkte olmayan tüm ilçe belediyelerinin başkanlarını da asbestle mücadele konusunda ciddi bir biçimde mücadele vermeye davet ediyorum!

        Nereye gidiyor bu kadar mama?

        Nereye gidiyor bu kadar mama?
        0:00 / 0:00

        Kızıyor bazılarınız.

        Hatta arayanlarınız var.

        Arayıp da; “Yeter Sevilay yazma şu konuyu artık! Sen siyasete dön. Siyaset yaz artık! Bıktık bu başıboş köpek sorununu yazmandan!”

        Ben daha çok bıktım.

        Nefret geldi hatta.

        Ama ne yapayım?

        Sorun bitmiyor. Aksine yükselerek devam ediyor.

        Hemen her gün memleketin bir tarafından başıboş, vahşi köpekler nedeniyle yaşanmış saldırı haberleri geliyor.

        Herhalde konunun artık göbeğinde olduğum için de ilk önce benim önüme düşüyor bu haberler.

        Mesela 10 gün önce Konya’da 1 hafta arayla 2 dehşet olay yaşandı.

        Biri Karaman İlçesi’nde, diğeri Kula’da…

        Biri 8, diğeri 9 yaşında iki çocuk başıboş köpek saldırısına uğradı.

        Yoğun bakımlık olan Umut’u yazmıştım zaten.

        Çok şükür iyi ama yavrum çok acılar çekti.

        Çınar’ın boynuna ve yüzüne de 70 dikiş atıldı.

        REKLAM

        Hemen akabinde de Zonguldak’ta 7 köpeğin saldırısı nedeniyle hayatını kaybeden 79 yaşındaki kadıncağızın haberi vardı.

        İkisini de kasıtla yazmadım.

        Ve; “Bakalım hangi yazar ya da TV'de yorum yapan gazeteci bu iki konuyu gündeme getirecek” falan diye beklemeye geçtim.

        Sanki dersiniz, üzerlerine ölü toprağı serpilmiş.

        Çıt yok!

        Biri de topa girip; “Yahu kardeşim hakikaten yeter! Bu sorun başa bela bir sorun ve çözülmek zorunda!” demiyor.

        Diyecek ki bazılarınız; “Canım demek zorunda mı? Belkide onlar senin gibi düşünmüyor!”

        İşte o doğru değil.

        Mutlaka benim gibi düşünmeyenler de vardır ama emin olun düşünenler daha fazla.

        Arayıp; “Helal olsun vallahi! Hakikaten büyük sorun! İyi ki yazıyorsun!” diyenler ve hatta; “Bırakma bu işin peşini sakın! Devam et” diye gaz verenler var…

        Ama bu kadar.

        Sonra ise kenara çekilip izliyorlar sadece.

        Niye?

        Çünkü lobi var ya lobi!

        Kimi mamacıların lobisi diyor.

        Kimi, “sokak hayvanlarını sahipliği” adı altında kurulan dernekler üzerinden toplanan bağışlara sahiplik etmeye ant içmişlerin lobisi diyor…

        Ben bedduacı ablaların, abilerin, amcaların, teyzelerin toplu seans yaptıkları lobi diyorum…

        Bunların gazabından, şerrinden korkuyorlar.

        REKLAM

        Haksız da değiller çünkü çok korkunçlar.

        İnanılmaz fütursuzlar.

        İftiracılar, yalancılar, ağzı bozuklar!

        “Elime geçse evire çevire döveceğim şu kadını” diyecek kadar şuursuzlar!

        O nedenle arkadaşlarıma kızamıyorum.

        Ben bir delilik ettim girdim konuya ama şunu da gördüm sonunda; “Bu sorunu medeni bir şekilde dile getireyim, tartışalım, orta yolu bulalım” falan filan demeye hiç lüzum yokmuş…

        Çünkü bırakın tartışmayı…

        Konuşulmuyor bile bu insanlarla.

        Önceki gün sırf bu konu özelinde Twitter’da bir oda açıldı.

        Show TV Yurt haberler Müdürü arkadaşımız Emrah Doğru moderatörlüğünde taraflar meseleyi konuşacaktı enine boyuna..

        Bana da teklif etti.

        Önce kabul etmedim çünkü karşı tarafın konuşulabilecek bir kitle olmadığını biliyordum.

        Ancak sonra isimleri saydı.

        Güzel isimlerdi.

        CHP’li Murat Emir vardı.

        Ceza Hukukçusu Profesör Ersan Şen…

        Avukat Doktor Ahmet Keşli…

        Tamam dedim.

        Dedim ama sonradan gördüm ki; en başta düşündüğümde çok da haksız değilmişim.

        REKLAM

        Karşı taraf sazı aldı eline ve cevap vermek için söz hakkı istenildiğinde de kıyamet koparttılar ve bir anda ortalığı karıştırdılar.

        Sonra da terk edip gittiler mecrayı.

        O an anladım ki…

        Bu insanlar başıboş köpek sorununun çözümünü falan istemiyorlar.

        Bilakis… Bu sorun öylece kalsın istiyorlar.

        Çünkü çözümsüzlükten besleniyorlar.

        Emin olun hiçbirinin umurunda değil; köpeklerin aç, sefil, susuz bir şekilde sokaklarda dolaşması… Yiyecek bulmak için çöpleri karıştırması… Kışın soğuktan donması… Yazın sıcaktan kavrulması…Otoyollarda arabaların önüne atlayıp kanlar içerisinde yerlere serilmesi…

        Umurunda olsa zaten bu zavallı hayvanların sokaklarda böyle eziyet içerisinde yaşamasına gönlü razı gelmez, kurtarmak, onlara sıcak bir yuva, güvenilir bir ortam yaratmak için çabalarlar.

        Bu arada bir bilgiyi dikkatlerinize sunacağım.

        Dünyanın bu alandaki en büyük araştırmasını yapan “EUROMONITOR” şirketinin 2017 verisine göre Türkiye’de mama endüstrisinin büyüklüğü (pet food, pet care ve pet products) 400 milyon $ büyüklüğünde!

        2022 yılı için bunu en az 750 milyon $ olarak düşünebiliriz…

        Rakam çok çok büyük.

        Ve şaka gibi ama evinde kedi ya da köpek besleyen ülkeler arasında batılı ülkeler arasında da en alt sıralardayız.

        REKLAM

        Yani bu yıl 750 milyon dolar olacağı tahmin edilen bu endüstriden faydalanan sahipli kedi, köpekler değil…

        Sokaktakiler.

        Peki nasıl oluyor bu?

        Onu da başka bir yazıda tek tek belgeleri ile anlatayım…

        Diğer Yazılar