Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Akranlarım beni doğrulayacaktır…

        Bizim çocukluğumuzda ailede ya da okulda; “Aman sokakta her gördüğün kediyi, köpeği sevme! Sakın yaklaşma! Dokunma! Eğer olur da hasbelkader ısırır ya da tırmalarsa hemen bir doktora koş! Çünkü kuduz olabilirsin” tembihi sık sık yapılırdı.

        Risk yoktu aslında ama eskiden gelen bir korku vardı.

        Daha doğrusu eskilerden kalan…

        Ondan olsa gerek bizim jenerasyon sokak hayvanlarına karşı daha bir mesafeli büyüdü.

        İtiraf edeyim ben bu blokajı oğlum hayata geldikten sonra kaldırabildim.

        Çünkü daha bebekken sokakta her gördüğü kediyi, köpeği, kuşu, tavuğu, horozu sevmeye çalışan bir çocuktu.

        O kadar seviyordu ve severken o kadar mutlu oluyordu ki; o sevgisini törpülememek için büyüklerimin bana yaptığını hiç yapmadım.

        O nedenle de hiç bilmezdi, kuduz nedir, nasıl bir hastalıktır falan.

        Okula başladıktan çok sonra ders kitaplarından öğrendi.

        Ama tabii öğrendiğinde de bir farklılık oluşmadı sokaktaki köpek ya da kedilere karşı sevgisinde çünkü kitaplarda anlatılana göre kuduz artık tarihe karışmıştı…

        Görülmesi mümkün değildi artık bu yüzyılda.

        Tıpkı veba ya da kolera gibi…

        Ama işe bakınız ki insanlık tarihinin en korkutucu ama artık eskilerde kalmış bu hastalığı Türkiye’de hortladı.

        REKLAM

        Sanırım duymuşsunuzdur…

        Haberdarsınızdır meseleden ama ben yine de kısaca aktarayım.

        Bitlis'in Adilcevaz ilçesine bağlı Göldüzü köyünde yaşayan Mustafa Erçetin (10) ve Polat Ergün (9) adlı çocuklar yaklaşık beş hafta önce sokak köpeklerinin saldırısına uğramış.

        Köpeğin ısırdığı Mustafa Erçetin, olayı ailesine söylememiş.

        Ancak sonradan Mustafa, 'sudan korkma', 'tükürük salgısında artış', 'hırçın davranışlar' ve anlamsız konuşmalar gibi belirtiler gösterince bunun üzerine iki çocuk da 19 Ekim'de kuduz şüphesi ile Ankara Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’ne sevk edilmişti.

        Yapılan tetkiklerde Mustafa Erçetin'in kuduz olduğu kesin olarak tespit edildi.

        Diğer çocuğa ise kuduz bulaşmadığı ve sağlık durumunun iyi olduğu anlaşıldı.

        Hastanede durumu ağırlaşan Mustafa’nın yoğun bakıma alındığı ve solunum cihazına bağlandığı açıklandı.

        Son yapılan açıklamada da durumunun hala çok kritik olduğu ifade edildi.

        Önceki gün görüşmüştüm.

        Yazıyı yazmadan hemen önce baba Murat Erçetin’i tekrar aradım.

        Konuşmaya mecali yok adamcağızın.

        Perişan durumda.

        “Oğlumun durumu Allah’a kalmış ablam artık… Dua edin başka bir şey istemiyorum” diyor.

        İçim acıdı babanın o hali karşısında. Ne diyeceğimi bilmedim.

        “Duacıyım elbette” deyip sonlandırdım telefonu…

        İnşallah bir mucize yaşanır ve Mustafa yeniden top oynamak için köyünün sokaklarına döner.

        Ancak tabii bu arada önceki konuşmamızda Mustafa’nın neden köpek tarafından ısırıldığını kendilerine ilk anda söylemediğini de sordum.

        Çünkü başta; “Kabahat köpekte mi! Kabahat olayı ailesinden saklayan çocukta ve çocuklarının ne yaşadığını anlayamayan ailede!” diyerek hala köpeklerin başıboş olarak sokakta olmasını savunmaya devam eden garip kitle -ki ben onlara insansevmez ama köpeksever diyorum- olmak üzere herkes bu sorunun cevabını merak ediyor.

        REKLAM

        Aktarıyorum babanın yanıtını; “Çünkü bizim orası başıboş köpek kaynıyor. Merkezden getirip bizim köye atıyorlar köpekleri. Biz de onlarla yaşıyoruz mecburen ve hemen her gün bir ısırılma vakası da oluyor. Çocuk da bunu bildiği için normal bir şey gibi görmüş. Nasıl olsa bir şey olmaz diye gerek duymamış yani bize söylemeye. Birkaç gün sonra rahatsızlanmaya ve köpeğin ısırdığı yer de şişme başlayınca annesi sağlık ocağına götürmüş. Orada sormuşlar buraya ne oldu diye. Onun üzerine demiş; ‘Bizi köpek ısırdı’”

        Özetle değerli okurlarım…

        Küçük Mustafa, “Kuduz” gibi bir tehlikeden haberi olmadığı ve sokaklarda başıboş gezen köpeklerin insanları ısırmasının yaşadığı yerde normal bir durum gibi kabul gördüğü için söyleme gereği duymamış ailesine.

        Haksız da değil çünkü olayın ortaya çıkmasının ardından aynı bölgede yapılan taramalarda 36 kişinin daha köpek tarafından ısırılmasına rağmen hiçbir sağlık kuruluşuna başvurmadığı ortaya çıktı.

        Ve bunların çoğu da yetişkin insanlar.

        Hale bakın!

        Devletin milletini mecbur bıraktığı trajikomikliğe bakın lütfen!

        Vatandaş, köpeklerin başıboş şekilde sokaklarda olmasının zorunluluk olduğunu bildiği için haklı olarak ısırmalarını da gayet doğal bir durum gibi görüyor ve “Acaba kuduz muydu bu köpek?” deyip bir sağlık kuruluşuna müracaata bile gerek duymuyor!

        Aylardır yazıyorum başıboş köpek sorununu!

        Onlarca kez dile getirdim.

        Yemediğim hakaret, küfür ve edilmedik beddua, iftira kalmadı şahsıma.

        Hala da devam ediyorlar.

        Etsinler o umurumda değil ama ne yazık ki bu mücadelede meslektaşlarım yanımda olmuyor.

        Çok yalnızım.

        Çok acayip bir durum bu!

        Sanki sadece ben görüyorum, işitiyorum ve hissediyorum; Halkın yaşam kalitesini düşüren, zorlayan ve dahası zaman zaman saldırıları dolayısıyla çok zor şeyler yaşatan sokaktaki başıboş köpekler sorununu!

        Kuduz vakası bir ilk ama ondan önce bu sorun nedeniyle onlarca vaka yaşandı.

        Köpekler tarafından parçalanan çocuklar, yaşlılar, onların saldırısından kaçarken kamyonların, arabaların altında kalarak can veren insanlar!

        Sadece insanlar mı?

        Aç ve açıkta kaldıkları için çiftlikleri basıp koyunları, tavukları telef ediyor başıboş köpekler…

        REKLAM

        Sosyal medya bunların paramparça ettiği kedi videolarından geçilmiyor.

        Ve tüm bunlar olurken kimse tek bir kelam etmiyor.

        Kendi çalıştığım platformda bile…

        Her soruna dair diyecek lafları olan yazar arkadaşlarım ya da ekran yüzleri arkadaşlarım da adeta kulağının üzerine yatmış gibi olanı, biteni öylece izliyorlar.

        Kimi bu güruhla mücadeleye girişmekten korktuğu…

        Kimi de bu güruhun bizzat yanında olduğu için…

        Garip bir biçimde kimse dahil olmak istemiyor bu konuya ve maalesef sorun gün geçtikçe büyüyor ve çözümsüzlüğün en dibine doğru sürükleniyor.

        “O kadar da değil! Asla!” dediğimiz kuduzu da yaşıyoruz artık!

        Peki bu sorunun çözüme kavuşturulması için daha ne olması gerekiyor?

        Daha ne kadar sürecek sahipsiz ve kimsesiz olduğu için mecburen saldırganlığı kendisine kalkan yapan bu köpeklerle sokaklarda birlikte yaşama dayatması?

        Ne kadar?

        NOT: Bu arada "Çözüm önerin ne?" diyecekler olacak biliyorum... Onlara cevaben de daha evvel yazdığım şu yazıyı dikkatlerine sunuyorum:

        Diğer Yazılar