Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        HDP siyasetinde en kilit isimlerden biridir Pervin Buldan…

        Eş Başkan olmasından kaynaklı değildir ama bu etki. Kürt siyasetinde etkin eşi Savaş Buldan Türkiye’nin en karanlık günlerinde, 2 Haziran 1994'te İstanbul Yeşilyurt Çınar Oteli'nden, polis kimlikli, polis yelekli ve telsizli sekiz kişi tarafından kaçırıldı ve sonrasında öldürüldü.

        Buldan ve arkadaşlarının cesetleri, 4 Haziran 1994'te Bolu'nun Yığılca ilçesi Melen çayı kenarında bulundu.

        İşkence yapıldığı, vücudunda yanık izleri görüldüğü, derisinin soyulduğu, göğsüne ve başına kurşun sıkıldığı otopsi raporu ile belgelendi.

        Ben İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğrenciydim o günlerde...

        Ve demokrat, devrimci öğrenci birliğindeydim.

        Korkunçtu o atmosfer.

        İğrençti.

        Anlatmaya kalksam yazı bitmez.

        Nasıl bir dönemse… Gün aşırı bir faili meçhul haberi ile karşılaşmamak sürprizdi.

        Öğrenciler, işçiler, emekçiler hep beraber bağırıyorduk, çağırıyorduk bu korkunçluğa meydanlarda ama nafile…

        Vız geliyordu tırıs gidiyordu faşizme!

        Detaya girmeyeceğim ama o dönem aynı okuldan çok arkadaşımızı da kaybettik.

        REKLAM

        Tüylerim diken diken oluyor o günler aklıma geldikçe.

        Savaş Buldan da işte o pisliğe, aşağılıklığa kurban edilmiş onlarca isimden biriydi.

        O nedenle Pervin Buldan’ın zaman zaman dile getirdiği isyanını anlıyorum ve hak da veriyorum.

        Vallahi kusura bakmasın kimse…

        İyi bile dayanıyor.

        Böyle bir şey benim başıma gelmiş olsaydı ne yapardım bilmiyorum.

        Yerden göğe haklı ama fakat şunu anlamadım.

        Pervin Hanım son günlerde Akşener’i "Kürt Düşmanı" ve eşinin katlinde "sorumlu" falan olmakla suçlayan açıklamalar yapıyor.

        Akşener'in hafta sonu görüşmemizde HDP'lilerin iktidarı bırakıp kendisini ve partisini hedef tahtasına koymasından, Susurluk göndermesi yapmasından ve dahası Pervin Buldan'ın eşi Savaş Buldan’ın katledilmesinde parmağı olduğunun ima edilmesinden dolayı çok üzgün olduğunu ve Savaş Buldan'ın yargısız infazla kurban edildiği dönemde İçişleri Bakanı değil, akademisyen olduğunun altını çizip; “Sizden ricam 2015’te seçimler öncesinde TBMM'nin kapanış toplantısında Pervin Buldan'ın ‘Meclisi adil yönettiği gerekçesiyle Akşener'e teşekkür ettiği konuşmayı bulun" demesi üzerine bakındım geçmişe.

        Ve şoka girdim.

        Çünkü 2015’te Akşener’in veda konuşması üzerine Buldan’ın söyledikleri, kullandığı ifadeler çok çok farklı.

        Diyor ki Sayın Buldan; "Tarafsız ve bağımsız duruşunuzdan büyük güç aldığımızı, bu tutumunuzla örnek başkanvekili olduğunuzu gösterdiniz. Sizinle çalışmak bize güç vermiştir. Önümüzdeki dönem sizi tekrar burada görmek istiyoruz"

        Harfi harfine paylaşıyorum o tutanakları aşağıda ve izninizle HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’a soruyorum;

        “Eşiniz Savaş Buldan’ın katlinde Meral Akşener’in parmağı olduğunu düşünüyorsanız 2015’te nasıl böyle övgü dolu bir konuşma yaptınız Akşener ile ilgili? Ne oldu Sayın Buldan? 1994 yılında katledilen eşinizin sorumlusu olarak şimdi mi farkına vardınız Akşener olduğunun? Elbette değil! 2015 yılında da biliyordunuz herhalde o katlin sorumlusu kim! Ee o halde bu günlerde bu tavır, bu açıklamalar ne için?

        İşte 13 Mart 2015'teki ilgili tutanak

        Meral'in Diyarbakır'da "Maral" olma sözü karşılık bulur mu?

        Meral'in Diyarbakır'da "Maral" olma sözü karşılık bulur mu?
        0:00 / 0:00

        Geçen hafta sonu İYİ Parti Lideri Meral Akşener ile önce Diyarbakır sonra Şanlıurfa kongrelerini izledim. Ve aralarında benim de olduğum bir grup gazeteciyle yaptığı söyleyişi de yorumsuz bir şekilde sizlere aktardım.

        Bugün söz konusu seyahate ilişkin gözlemlerimi ve yorumlarımı paylaşacağım…

        Önce şunu söyleyeceğim…

        Bilindiği üzere Meral Hanım geçtiğimiz hafta bir kalp rahatsızlığı geçirmiş ve acile kaldırılmıştı.

        Söyleşiye başlamadan evvel önce rahatsızlığı ile bilgi aktardı İYİ Parti Genel Başkanı.

        Doktor, kalp ritmi bozukluğu olarak bilinen “taşikardi” teşhisi koymuş.

        Şu an gayet iyi ancak azami dikkat etmesini tembih etmiş.

        Yaptığı iş, konum göz önüne alındığında nasıl olacak bilmiyorum ama bana zor geldi. Çünkü: “Mümkün olduğunca gerilmeyecek, sinirlenmeyecek ve üzülmeyeceksiniz” demiş.

        Bu arada bence söz konusu rahatsızlığı yaşamasının sebebi de son zamanlarda siyasette yaşadığı gerginliklerden kaynaklı.

        Çünkü "taşikardi" denilen rahatsızlık birdenbire ortaya çıkan bir rahatsızlık ise altında yatan sebep gerginlik, sinir bozukluğu velhasıl psikolojiktir.

        REKLAM

        O demedi ama yaptığımız söyleşide mevzu oraya geldiğinde konuşurken yüz ifadesinden, kullandığı bazı cümlelerden İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na verilen ceza ile başlayan Saraçhane ve sonrası yaşanan sürecin Meral Hanım’ı çok kırdığı, incittiği belli oluyordu.

        Neyse ama yaşadıkları onu çok üzse de profesyonellikten kopmadan siyasetin ona yüklediği sorumluluğu hakkıyla yerine getirmeye çalışıyor Akşener.

        Gelelim şimdi Diyarbakır Kongresi'ne…

        Şehirde gezmedi. Miting yapmadı. Hatta biz de kendisini kongrenin yapıldığı salonda ilk kez gördük. O nedenle "Diyarbakır Halkı nasıl karşıladı, nasıl tepki gösterdi?" bir yorum yapmam mümkün değil.

        Ancak salon doluydu ve çok enteresan ama kadınlar çoğunluktaydı

        Planlıydı bence bu çünkü şöyle bir şey öğrendim; Diyarbakır Plakası malumunuz 21. ve o gün ayın 21 idi. Akşener'in koltuk numarası da 21 idi ve oturduğu o koltuğun olduğu blok tümüyle Diyarbakırlı kadınlara ayrılmıştı.

        Ben de o konuşurken onların arasında oturdum bile/isteye.

        Çünkü tepkilerini, Akşener konuşurken verecekleri reaksiyonu, ifadelerini yakından gözlemlemek istedim.

        Şansa yanına oturduklarımdan biri hiç Türkçe bilmiyordu.

        Yanında oturan küçük bir kız çocuğu tercümanlık yaptı bize.

        “Niye geldin?” diye sorduğumda; “Merak ettim. Hele bakalım ne diyecek?”

        “Ne demesini istiyorsun mesela?” dedim…

        “Benim 3 oğlum var. Üçü de işsiz. Biz oy verince onlara iş verecek mi?”

        Aslında o bir sesti ama o salonda kadın/erkek hemen hemen her konuştuğum kişi aynı dertten muzdaripti.

        REKLAM

        Yani Diyarbakır’da annelerin, babaların en büyük sorunu işsiz evde oturan evlatlar.

        Gençler de vardı ve neredeyse tamamı KPSS sınavlarına girip yüksek puan almalarına rağmen bir yerlere atanamadığından şikayet edenlerdi.

        “Neden bekliyorsunuz? Beklerken hiç değilse çalışsanız bir yerlerde” dediğimde…

        “Abla burası Diyarbakır. Nerede çalışacağız? İş mi var? Az sayıda sanayi var ve oralarda da iş yok!”

        Özetle işsizlik bölgede hala en büyük sorun.

        Bu arada kongreye Diyarbakır’ın en etkin siyasi isimlerinden olan Mehmet Salim Ensarioğlu’nun damgasını vurduğunu belirteyim.

        Kongrenin yapıldığı salonun tamamın Ensarioğlu'nun çağrısı ile gelmişti.

        Akşener’in konuşmasını ilgiyle, dikkatle izledi salondakiler.

        Doğruyu söyleyeyim... Akşener'in salona girişinde çok büyük bir coşku falan yoktu ama ne zamanki konuşmaya başladı ve; “Ben buraya, boş sözler için gelmedim. Hamasi nutuklar için, kürsüden şov yapmak için de gelmedim. Ben buraya; Bu cennet topraklar, kurumasın diye; Dicle’de, bir damla su olmaya geldim. Hevsel’in çiçekleri solmasın diye; bir avuç güneş olmaya geldim. Bu tepelerde maral olmaya, marazları kovmaya geldim! Ben buraya; Sözü, ayağa düşürmeye gelmedim.Ben burayı; çalmadan gireceğim kapım bildim de geldim. Ben buraya; Kadim bir ahde, vefa sunmaya; Sarsılmaz bir vefaya, selam durmaya geldim! Ben buraya; rızanızı almaya geldim! Bir şeref sözü, Bir namus sözü, Bir Meral sözüyle; Ön yargı duvarlarını yıkmaya, Karanlık gölgeleri, yırtmaya geldim. Ben buraya; kucaklaşmaya geldim!” dedi...

        REKLAM

        Salonun tamamı ayağa fırladı.

        Nasıl bir alkış ve heyecan ve kadınların oturduğu blokta zılgıtlar falan anlatamam...

        Çok etkilendim.

        Yazımın bu bölümünü bitirmeden şu analizimi paylaşacağım...

        25 yılı devirdim gazeteci olarak. Salon, meydan doluluğu, kalabalıklar falan boş işlerdir.

        Ben coşkuya bakarım.

        Meydanları salonları parayı basıp doldurmak bile mümkündür ama konuşmanın bir yerinde, oradaki herkesi aynı anda ve hep birlikte ayağa kaldırtmak insanların istem dışı refleksi olduğu için para verilip de satın alınabilecek şeyler değildir.

        O nedenle Meral Akşener’in; “Bir Meral sözüyle; Önyargı duvarlarını, karanlık gölgeleri yırtmaya geldim. Ben buraya; kucaklaşmaya geldim!” cümlesiyle birlikte başta kadınlar olmak üzere salonun tamamının ayağa fırlaması enteresan geldi.

        Tabii bu dediğimden İYİ Parti'nin Diyarbakır’da işi bitirdiğini söylemeye çalıştığım manası çıkarmasın kimse…

        Aksine işi hiç kolay değil zira Ensarioğlu ismi çok çok etkili olsa da HDP de etkin hala. Ama şunu anladım ki İYİ Parti Diyarbakır Kongre'sinde; "İyi şeyler duymaya susamış bir kitle var o şehirde... Ve onlar duygu yüklü, gerçekçi olduklarını düşündükleri söylemleri de anında sahiplenip, kucaklıyorlar…"

        Urfa ne diyor peki Meral Abla için?

        Urfa ne diyor peki Meral Abla için?
        0:00 / 0:00

        Hemen baştan söyleyeyim…

        Şanlıurfa’da Erdoğan ve AK Parti teveccühü aynı biçimde devam ediyor.

        Onun rakibi de HDP.

        Yani Şanlıurfa’da iki parti var etkili olan AK parti ve HDP…

        Bir de “aşiret” etkisi ile var olanlar ya da olabilecekler.

        Bilindiği üzere hem CHP hem de MHP birer milletvekili çıkarttı 2018’de ama aşiretler etkisiyle.

        Bu seçimde de böyle olacağını düşünüyorum.

        O nedenle İYİ Parti’nin işi çok kolay değil.

        Evet, Eşref Fakıbaba çok sevilen, değer verilen bir siyasetçi Urfa’da ama AK Parti ve HDP konsolidasyonu çok yüksek.

        Yani politik seçmenin tarafı belli.

        Olmayanlar ise aşiretlerinin yönlendirmeleri ile karar veriyor.

        O nedenle Fakıbaba’nın yanına bir aşiret reisi alması kaçınılmaz son.

        Tuhaf biliyorum ve bunları yazdığım için bana; “Bu yüzyılda aşiret propagandası mı yapıyorsun?” şeklinde atar bile yapacaklarınız var aranızda ama yapacak bir şey yok!

        Gerçekleri yazmak benim sorumluluğum!

        Hiç hoşlanmasam da maalesef bu yüzyılda bile aşiretler Şanlıurfa’da etkili ve bu seçimde de onlarla el sıkışmadan AK Parti ve HDP dışında hiçbir partinin vekil çıkartma şansı yok!

        Diğer Yazılar