Güzelyalı mı Bitikyalı mı?
Bitirmek üzereler güzelim yalıyı..
Güzel yalıyı..
Onlarca yıl önce doldurdular. Sonra üstüne bir güzel bulvar yaptılar. Sonra da bulunmaz bir oyuncakmış gibi gelen oynadı giden oynadı.
Son günlerde bir hayata geçtiğini duyduğumuz, sonra vazgeçildiği haberleri yayılan bir proje dolanıp duruyor ortalarda..
Önce duyduk ki, bulvar üzerindeki paralı ve otomatik geçişli parklar kaldırılacakmış ve yerine oradan tramvay geçirilecekmiş.
Hemen akla gelen ilk soru ise şöyle:
Peki orada oturan 300 binden fazla insan aracını nereye park edecek?
Aldığımız cevap “Mithatpaşa Caddesi’ne” oluyor.
Yahu caddenin halini görmüyor musunuz?
Zaten perişan ve sırtındaki yükü taşıyamıyor ve tüm Konak-Göztepe hattının yaşam alanı orası. Küçük esnaf orada hayat buluyor..
Battık diyordum kendi kendime ki yeni bir söylenti fısıldandı kulağıma:
‘İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aziz Kocaoğlu tramvayın sahil şeridinden değil, Mithatpaşa Caddesi’nden geçmesine karar vermiş..
Haydaaa..
Şimdi tam battık işte..
Üstelik aktarmalı sistemle perişanlık söz konusu edilmişken.
Ayrıca binlerce araç nereye gidecek?
Cevapsız bir soru daha..
Her iki projede bu altınyolun, Atatürk Bulvarı’nın, güzelim sahil şeridinin mahvedilmesi anlamına geliyor.
Zamanında yerin altına inilmediği için böyle bir şansı da yok bu yörenin..
Oradan taşınsam mı diye düşünmeye başlamadım değil hani..
Belediyemiz bize sürünmek, aracı satmak ve yollarda tepinmek üzerine bir seçenek sunuyor ki bu aslında ‘her tarafı kirli bir değnek’ ile iştigal etmek anlamına geliyor.
Güzelyalı bitiyor..
Ben de ‘Bitikyalı’da oturmak istemiyorum..
Mehmet Seyit Özkan
Bu adam Amerika’da yaşıyor olsa ve mesela New York Nicks takımının başında olsa herhalde hemen vururlardı..
Tamamen kapitalizmin beslenmesi üzerine kurulu bir düzende, maçın bilet fiyatını 1.5 dolar olarak açıklasa vahşi kapitalizmin tüm ilkelerine ters düşmüş olacaktı çünkü.
Oysa bu muhteşem İzmirli ne yapıyor..
Bir kere hiç yabancısı olmayan gencecik çocukların tohumlarından oluşan bir takımla bir başarı öyküsü çıkarmayı deniyor ve hatta başarıyor.
Sonra da en görkemli rakibiyle oynayacağı maçın bilet fiyatlarını 5 lira olarak açıklıyor ve öyle oynuyor. Üstelik efsane Sait Altınordu’nun heykelini açtıktan sonra. Bir tarih oluşturuyor adam.
Belli ki para değil hedefi..
Para onda çok..
İstediği şey ise 50 bin kişi önünde oynamak..
Şeytani bir zekanın hamlesidir bu..
Ya da bunu ancak bir melek düşünür diyelim..
Şayet İzmir’in sporu bir gün bir şeyler başaracaksa, bunun altında kesinlikle Mehmet Seyit Özkan’ın adı olacaktır..
Az yağmur İzmir’e bela..
Hani derler ya ‘yarı cahil, cahilden daha tehlikelidir’ diye..
Sarhoş sabaha ayılır, deli bir yere kapatılır, cahile ise öğretilir..
Ancak; yarı cahil bilmediğini bilmediği için en tehlikelisidir.
Sıkı yağmurda kaçarsınız.. En azından sokağa çıkmazsınız..
Alt katlarda değilseniz evinizi su basması tehlikesi de yoktur.
Ancak İzmir’in o sinsi, o içten içe yağan, tozu yere indiren yağmuru başladığında kent için en tehlikeli durum başlamıştır. Ayakkabınız uygun değilse hep kayıp düşme riskiniz vardır tercin edilen kaldırım taşı kalitesinin uygunsuzluğundan dolayı..
Ya da biraz acemi şoförlere tosladığınızda trafiğin allak bullak olduğunu görürsünüz..
Zaten bu güzelim kent kadar “ikinci sıra park” kadar meraklısı yoktur hiçbir kentin.
Bir de İzmir’e has ‘iki dakikalık bir işim var’ diyerek yanan dörtlüler arasında kayganlaşan asfaltta ve az yağmurda her an risk altındasınız demektir.
Temennimdir
2015 yılının sağlık, huzur, başarı ve bol kazanç getirmesini diliyorum. Sıralamayı kendime göre önem sırasına göre yaptım. Siz istediğinizi başa alabilirsiniz..
Mutluluk diliyorum ülkeme..
Sevdiğim bir söz
Kötümser yalnız tüneli görürmüş, iyimser ise tünelin sonundaki ışığı görürmüş, bir gerçekçi ise tünelle birlikte ışığı ve de gelecek treni görürmüş..
Düz mantık
- Dört kişi bir masada ve hepsinin başı öne eğik cep telefonuyla oynuyor. Kendilerini kalabalık sanıyorlar.Oysa sosyal alemde kalabalıklaştığını zannederken, sosyal hayatta yalnızlaşan bir toplum olmadık mı?
- Kafamın almadığı bir şey daha. Neden hep bir kadın anlamadım dediğinde bu hep duymadığından değil, söylediğin şeyi değiştirmen için verdiği ek süre oluyor.. Tıpkı köprüden önceki son çıkış gibi!