Kente yakışacak projeler
Şehri yaptıktan sonra ihtiyaçlara göre şehri dizayn etmek bize mahsustur. Yolu taşımıyorsa, park yeri kalmadıysa, toplu taşıma ihtiyaca karşılık vermiyorsa, çözüm basittir..
Oyuverirsin şehrin altını olur biter.. Tabi bunları yapabilmek, vizyon, planlama ve güç gerektirir.
İTO Başkanı Ekrem Demirtaş’ın dile getirdiği projeleri doğrusu beğendim. Üzerinde tartışılır ve birkaç rötuşla kentin gelecek 50 yılına hizmet edecek yatırımlar pekala yapılabilir.
Halkapınar’daki Atatürk Stadı’nın kapasitesini 72 bine çıkartacak yenileme ve kazandırma projesi ile Üçkuyular-Pasaport hattını denizin altından bağlamak..
Mustafa Kemal Sahil Bulvarı bu iki nokta arasında 3 gidiş-3 dönüş olmak üzere 6 şeritli bir ‘batırma tünel’ ile aktif hayata kazandırılacak..
Deniz üstünde oluşturulacak yapay adalarla da Mithatpaşa ve Susuzdere mevkilerinden tali çıkışlar verilecek.. Yeşil alanların altına da yer altı otoparkları yapılacak..
Ki; projenin en güzel yanıda bu gibi geliyor bana o bölgenin sakini olarak..
İTO Başkanı Demirtaş, projelerin seçimle de bir ilgisi olmadığını da üstüne basa basa söylüyor ve “Tartışın” diyor.
Yerel ve merkezi hükümet, umarım bu projelere sahip çıkar.
İzmirli’nin jargonu...
Bütün ülkenin poğaçası vardır ama sadece İzmir’in boyozu vardır. Çığır açtırır sabahleyin onu haşlanmış bir yumurta ve bir demli çayla sahilde içen İzmir’liye..
Çiğdem denir ona İzmir’de. Ay çekirdeğinden çok öteye bir şeydir bu yöre insanı için..
Her yer süt mısır diye pazarlar onu ama İzmir’de onun adı darıdır..
Bildiğimiz isimide çok benzer ama çıtırlığı ve susam kıvamı farklıdır o nedenle de adı gevrektir..
İzmir’in Çeşme doğumlu bir ürünüdür kumru. Özeldir ve her gelen önce onu yemeye koşar nedense..
Nedendir bilinmez İzmir ve ilçeleri sonunu kesmiştir ve bildiğimiz domatese domat deyip geçmiştir..
Çok eski İzmirlilere göre denize sıfır olduğu günler hatırlanır ve her İzmirlinin ya da yolu buradan geçenin önünde çekilmiş bir resmi mutlaka vardır. Biz ona Saat Kulesi diyoruz..
Hikaye bu ya..
Birisi camiye yakın bir yere meyhane açmış, hoca da her namaz sonrası meyhane ve sahipleri için “başlarına yıkılsın” diye tüm cemaatle dua ediyormuş, sonunda dediği olmuş ve meyhane bir depremle yerle bir oluvermiş.
Meyhane sahibi de imamı ‘dua ile meyhanemi yıktı’ diyerek kadıya şikayet etmiş.
İmam bu işin dua ile olmayacağını söyleyerek kendini savunurken, meyhane sahibi de ‘dua ile oldu, bal gibi olur’ diyerek şikayetini sürdürmüş.
Kadı uzun süre düşünmüş ve sonunda bir karar veremeyeceğini açıklamış..
‘Neden’ diye sorduklarında da şu cevabı vermiş:
“Baksanıza ahali.. Meyhane sahibi duaya inanıyor ve neler yapmaya muktedir olacağını söylüyor, imam efendi ise duaya ve onun gücüne inanmıyor..’
Kim dindar kim değil bilemedim demiş.
Bir bakış açısı
Yaşım dedi durul,
gönlüm dedi coş.
Yaşım dedi dinlen,
gönlüm dedi koş.
Yaşım dedi, yeter artık pes,
Gönlüm dedi gez.
Yaşımla gönlümü edemedim eş,
Gönlüm 25
Yaşım 55..
Düz mantık
- Yeni yılın beklentileri neden karşılayamadığını galiba buldum. Şimdi herkes aynı anda girince haliyle izdiham oluyor ve dilekler birbirine karışabiliyor..
- Fransa bir anda terör denilen ama planlı ve organize olduğu apaçık belli olan bir eylemle karşılaştı.
Eylem, matbaa da basılan bir derginin çizerleri ve çalışanlarının öldürülmesiyle sürdü, eylem bir basımevinde sona ermek durumunda kaldı.
Kaderin bir oyunu ve bir yaman çelişki olabilir mi?,