Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hey gidi günler hey… Bugün biraz nostaljik bir Pazartesi.

        Barış Manço upuzun saçlarıyla, koskocaman yüzükleriyle, süslü ve alışılmadık görüntüsünün aksine pamuk gibi biriydi. Evet! Bende onun “Adam Olacak Çocuk”larından biriydim. Adam oldum mu bilemiyorum ama onu çok özlediğimi gayet iyi biliyorum.

        Birçok insan için Barış Manço müzisyen kimliği haricinde “Barış Abiydi”… Yaptığı albümler, kurduğu grup, müzikal başarıları çok önemliydi evet ama başka bir tarafı daha vardı: O çocuklarla beraber olmayı severdi.

        17 yıl önce bugün televizyonda o acı haberi öğrendiğimde ağlamaktan bitap düşmüştüm. Barış abi ölemezdi, en azından benim için öyleydi. Onunla daha yapacak ne çok işlerim vardı, o haberle birilikte bütün hepsi uçup gitmişti. Hem onu kaybetmek hem de hayallerime veda etmek ağır gelmişti. Annemin kucağında günlerce ağladım, şarkılarını defalarca dinledim. Atatürk Kültür Merkezi’ndeki törende de kendimi kaybettim. Tören sonunda annem ve ablam teselli olurum belki diye beni hamburger yemeğe götürdüler. Dükkanın içi hınca hıç doluydu. Ağlamaktan helak olan kırmızı gözlü bir sürü çocuk yemeklerini yiyorlardı. Bir fast-food’cuda eşi benzeri olmayan bir manzaraydı. O zamanlar bu manzaranın önemini anlayamamıştım. Şimdi aklıma o görüntü geldikçe “Türkiye’de başka hangi sanatçı için çocuklar bu kadar üzüldü?” diye sormak geliyor.

        Büyük keyifti Pazar sabahları

        Pazar kahvaltısı ardından, televizyon başına geçilir ve TRT 1 açılırdı. Neden? Çünkü; “Adam Olacak Çocuk” izlenecekti. Öyle güzel bir programdıki o, şimdiki çocuklar için benzer programlar olmadığına çok üzülüyorum. Çocukların şarkı söylediği, konuştuğu, hatta yeri geldiğinde ailelerini eleştirdiği tek programdı. Barış abi her bir prensesi, kralı özenle mikrofon başına getirir; “Dişlerini fırçalıyor musun?”, “Tabakta yemek bırakıyor musun?”, “Annenin dediklerini yapıyorsundur, prensesler öyle yaparlar değil mi?” gibi sorularla sohbete başlardı. Onun yanında konuşmak özgürlüktü. En dürüst cevapları da bu sayede alırdı. Gerçi çocuklarda sorularıyla onu terletirdi hani: “Sen niye yüzük takıyorsun?”, “Erkeklerin saçı uzun olmaz ki…” gibi efsane konuşmalar geçerdi programda. En güzel kısım programın sonunda herkesin hediyesini almaya gittiği, oyuncak alanı hengâmesiydi. Bu program sayesinde çocukların çok başka sevgisini kazanmıştı ve bu yüzden de vefatı da aynı oranda başka oldu.

        Kurtalan Ekspres

        Yılların efsane grubu, Kurtalan Ekspres’inin meğer yemediği zılgıt kalmamış… Bugün biraz programdan bölümler izledim de aman aman! İzlerken eğlenceliydi de onlar içinde acaba öyle miydi? Çocukların ne söyleyeceği belli değil, ne konuştuğu zaten anlaşılmıyor, bir de bazısı atarlı ritim olmuyor diye. Biri de dememiş ki “Bak çocuğum bu Kurtalan Ekspres, azıcık boyunu bil de konuş” yok, atara atar gidere gider. Bu program özgürdü derken boşuna demiyorum, hakikaten öyleydi. Çocuklara çocuk muamelesi yapılmazdı, kızmak zaten söz konusu bile değildi. Barış Manço en absürt konuşmaları dinler, Kurtalan Ekspres kendisinden istenen ritim yakalanana kadar bıkmadan çalardı.

        Üstelik 7’den 77’ye sadece “Adam Olacak Çocuk” demek değildi. Adı gibi herkese hitap eden bir programdı. Çocukların bölümü bittikten sonra dünyayı gezdiği kısım başlardı. Mesela ben ilk onun sayesinde Japonya’yla tanıştım ya da Norveç’teki buz oteli öğrendim.

        Dünden beri gazetelerde, internette onunla ilgili yazılar okudum. Herkes kendince özel olan Barış Abisinden bahsediyordu. Benim içinde Barış Manço’nun özel olmasının nedenlerinden biridir 7’den 77’ye.

        Huzur içinde yat Barış Abi.

        Diğer Yazılar