Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir ilimizde bir sapık çok sayıda çocuğa tecavüz etti. İşlenen suç bir vakfın ve derneğin küçük çocuklar için açtığı yurtlarda meydana gelmişti. Utanç verici olaydan sonraki gelişmeleri kısaca hatırlayalım:

        Muhalif kesimler bu meşum olayı gündeme getirirken, vakfı da suçlamayı ve onun üzerinden genelleme yapmayı fırsat olarak gördü. Bir kesimi topyekûn suçlama ve iktidarı eleştirme yakla- şımı, maalesef tecavüz olayını ikinci plana itti.

        Bu yaklaşımın bir çirkin tarafı daha oldu. Bazı densizler vakfı suç- larken, cümlelerinde “kurucuları arasında eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın da bulunduğu”nu belirtmeyi hiç ihmal etmediler (Gerçi alçak bir fırsatçı- lıkla aynı seviyesizliği her zaman yaparlar).

        Suçlanan vakıf, hemen utanç verici olayın üzerine gitmek ve sorumlulara hesap sormak yerine hakkında yapılan tezvirat nedeniyle savunmaya geçti.

        Vakıf daha sonra olayı telin eden tavrını ortaya koydu ve davaya müdahil oldu. Ancak gecikmiş bu tavır, suçun ikinci planda bırakılma algısını değiştiremedi.

        İktidar suçu kınarken, gereksiz şekilde vakfı da savunma çabasına girdi. İlgili sayın bakanın vakfı da koruyan ve kollayan sözleri, Cumhurbaş- kanı’nın ve Başbakan’ın vakfa yönelik ithamlara cevap verme çabaları çirkin olayın önüne geçti.

        Bu kez muhalefetin dili küfür seviyesizliğine düştü. Kılıçdaroğlu’nun sayın bakana yaptığı hadsiz ve haksız hakaret, iktidarın da dilini sertleştirdi.

        Söz düellosu sadece liderler arasında kalmadı. İktidar ve muhalefetin sözcülerinin, liderlerinin sert ve hakarete varan sözlerini tevil etme ve haklılıklarını ispatlama çabaları hâlâ yanan ateşe odun taşıyor.

        Yargı ve sosyal bir tavırla çözülecek konu tam teşekküllü siyasi soruna dönüştü. Gelinen noktada hak etmediğimiz müthiş bir siyasi gerginlik içine düştük.

        Şimdi bir gerçek var; tüm kesimler bu çirkin hadiseye büyük bir infial gösteremedi. Hep birlikte ve kesin bir dille karşı çıkacağımız, uzak veya yakın tüm sorumlularına hesap soracağımız bir olayda bile yan yana gelemedik. Hukuka ait bir suç, siyasi alana hapsedilerek rakipleri yıpratma kampanyasına dönüştü.

        Bu arada, Türkiye’nin en güzel ve sakin şehirlerinden biri olan Karaman kendi acısına yanamadı. İradesi dışında katlanmak zorunda kaldığı küçük düşürücü olaya sahne olmanın şaşkınlığı içinde uğradığı haksızlığa üzülüyor.

        Şimdi hep birlikte soralım: “Yukarıda olup bitenlerin hangisi doğru?”

        SUÇ VE SUÇLULAR UNUTULMAMALI

        Ortalık toz dumanken, bu çirkin işin esas faili ve diğer suçluları unutulmamalı. Şimdi geç de olsa suça ve suçluya dönülmeli ve ilgili bütün sorumlulara hesap sorulmalı.

        Mağdur olan çocuklarımızın acısını kendi çocuğumuza yapılmış gibi hissettiğimizi sadece sözlerimizle değil, hesap sorarak ve hesap vererek de gösterelim.

        Gerçi, kendi sürecine bırakılmış olsa olay çözülme sürecine girmişti.

        Hiç şüphesiz yargı görevini en iyi şekilde yapacaktır. Süreç hızla devam ediyor. Umarım örnek bir tavırla yargı ilk duruşmada en ağır cezayı verir.

        Vakıflar Genel Müdürlüğü, gerekli denetimlere başlamış.

        Valilik, derneğe müfettiş göndermiş ve iki kuruma ait evleri kapatmış.

        Ancak bu noktada yapılanlar yetmez, hem yurtları açan hem de açılmasına göz yuman yöneticilere de hesap sorulmalıdır. Ayrıca tüm ülkedeki benzer yurtlar incelenmeli ve hukuka aykırı bir durum varsa gereği yapılmalıdır.

        Vakıf suçu ve suç- luyu kınamakla yetinmemeli, açtıkları yurtlarda kendilerine emanet edilen çocukların yüklediği sorumluluğun farkında olmayan temsilcilerine hesap sormalı- dır. Uzun zaman devam eden tacizleri görmeyen, öğretmen seçerken ehliyet ve kişilik analizi yapmayan kişilerin yerinde kalması, sorumsuzluğu onaylamak anlamına gelir. Hatta sadece Karaman şubesinde değil, tüm birimlerinde taşıdığı sorumluluğun yükünü kaldıramayacak olanları gözden geçirmelidir.

        Karaman’ın önderleri, gelişmiş ekonomisi, sakin ve dengeli hayatı, güzel ve güzide insanları ile şehrin adının bu talihsiz olayla birlikte anılmasına rıza göstermemelidir.

        Halil Cibran bir şiirinde "Bir ağacın en tepesindeki dalının en uçundaki yaprağında bir sararma varsa eğer, bu sararmaya karşı ağacın köklerinin sessiz bir tasvibi vardır"diyor.

        Herkes başını ellerinin arasına almalı ve başkasının yaptığı hatayı değil, kendi hatasını düşünmelidir.

        Diğer Yazılar