Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İŞ ve sosyal hayatın yoğunluğundan dolayı öyle her zaman bir araya gelmesi çok kolay olmayan bir gazeteci grubu olarak toplandık geçen hafta sonu Karaköy’deki Vault Otel’in terasında.

        Bu toplanması zor grupta kimler vardı derseniz buyurun size cevabı.

        Mehmet Y. Yılmaz, Ertuğrul Özkök, Güneri Cıvaoğlu, Fatih Altaylı, Ali Esad Göksel, Mustafa Oğuz, Hasan Cemal, Kanat Atkaya ve Levent Özçelik bir aradaydık o akşam.

        Nişantaşı Atiye sokaktaki bir apartman dairesinin ilk katında mütevazı bir kafe olarak tohumları atılan, şu anda ise dev bir yeme-içme ve otelcilik markasına dönüşen The House Hotel ve The House Cafe’yi tanıyanlar Muti’yi tanıyanlardan daha çoktur.

        Tanımayanlar için anlatayım. Muti yani Muhittin Ülkü, aralarında İstanbul’da Downtown, Nuteras ve Mikla’nın da bulunduğu pek çok mekânın işletmesini üstlenmiş sektörün en ünlü adamlarından biri.

        İstanbul defterini kapattığından beri Kapadokya’da yaşıyor ve Muti by Prokopia adında çok şık bir restoran işletiyordu Muti.

        THE HOUSE HOTEL’DE MUTİ LEZZETLERİ

        Şimdi geçen sene Kapadokya’da bir otel daha açan The House Hotel zinciriyle güçlerini birleştirmeye karar vermişler.

        Bundan böyle Muti’nin o eşsiz mutfağı müdavimleriyle The House Hotel Cappadocia’da buluşacakmış.

        İşte biz de bu işbirliğini ilk kutlayanlardan olmak adına toplandık o akşam.

        Allah işlerini rast götürsün. Kapadokya’da güzel otel çoktur ama ne yazık ki iyi yemek o kadar da çok yoktur.

        Bu işbirliği Muti’nin iyi yemeğinin çekim gücünü kuvvetlendirecek ve daha çok kişinin tanımasını sağlayacak.

        Biz o gece Muti’nin klasiklerinden oluşan ve aralarında tutkunu olduğum fırında kaz etli mantının da bulunduğu oldukça zengin bir tadım mönüsünü denedik.

        Hiç şaşmaz Muti’nin eli. Yine mükemmeldi. The House Hotel’e de Muti’ye de hayırlı olsun.

        İzmir’den gelen e-posta

        “42 yaşında İzmirli kadın bir girişimci olarak size yazıyorum…” diye başlayan bir elektronik posta aldım geçenlerde bir okurumdan.

        Okurumun adı Ayşe Rua Çiner. İzmir Amerikan Koleji mezunuymuş Ayşe Hanım.

        Benim de çok beğendiğim Türkiye’nin en iyi konfeksiyon markalarından biri olan Silk & Cashmere’in İzmir bayisiymiş kendisi. İki yıl önce ise karar vermiş ticari hayatına bir de yeme-içme sektörü eklemeye.

        Zor bir işe soyunarak yalnızca midye ve midyeli lezzetlere yer veren bir restoran açmış İzmir’de. Adı da Midyeli Restoran.

        İLK MİDYE RESTORANI

        Ülkemizdeki tek midye restoranı olan bu mekânda tam 20 çeşit midyeli lezzete yer veriyormuş. Midyesiz hiçbir tabağı olmayan restoranda kullanılan midyeler işleme tesisi ve Tarım Bakanlığı onaylıymış. Açıkçası ben midyede böyle bir denetim ve onay mekanizması olduğunu bilmiyordum. Ancak işin dikkat çekici tarafı yalnızca bu değil. Meğer Türkiye’de kullanılan yıllık 130 bin ton midyenin çoğu kaçak ve denetimsiz olarak tüketiliyormuş. Bu her açıdan dehşet bir bilgi aslında, özellikle de sağlık açısından zira midye oldukça riskli bir üründür. Doğru şartlarda yetişmemiş ve muhafaza edilmemiş bir midye bile insan üzerinde son derece etkili zehirlenmelere yol açabilir.

        Tabii işin bir de maddi tarafı var. Az buz değil tam 130 bin ton. Bu kayıtsız ekonomi devlet için çok ciddi bir gelir kaybı demek.

        Özel bir film: Yitik Kuşlar

        GEÇEN hafta sonu yeni bir film girdi vizyona.

        1915 yılında yaşanan Ermeni tehciri, yaşanan acılardan bir asır sonra iki çocuğun gözünden anlatılıyor ‘Yitik Kuşlar’ filminde.

        Kültür Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün katkılarıyla gerçekleşen filmde, Anadolu’daki bir Ermeni köyünde yaşayan, varlıklı bir ailenin çocukları Bedo ve Maryam’ın bir gecede kaybettikleri ailelerini arayışlarının hikâyesi anlatılıyor.

        Yapım aşamasında hiçbir masraftan kaçınılmayan film James Bond filmi ‘Skyfall’ ile Steven Spielberg’in ‘Savaş Atı’ filmlerinin yapımında imzası bulunan Hollywood E-Film laboratuvarlarında 2 aylık bir çalışmanın sonucunda tamamlanmış. Görülmesi gereken bir Türk filmi!

        Diğer Yazılar