Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Dünya Dünya Londra'nın müslüman belediye başkanını konuşuyor

        Anıl Emre/GAZETE HABERTÜRK

        Pakistan asıllı Müslüman politikacı Sadiq Khan’ın Londra Belediye Başkanı seçilmesi; bir Müslüman’ın sadece Avrupa’nın değil, Batı medeniyetinin başkenti sayılabilecek bir şehre başkan olması tüm dünyayı şaşırtmıştı. Avrupa’da İslamofobi’nin tırmanışa geçtiği bir devirde bu nasıl mümkün olabilirdi? Khan belki de Londra tarihinin en çok tabu yıkan belediye başkanı. Aristokrasiden veya zengin bir aileden gelmiyor. İngiliz kökenli bile değil ve bir Müslüman. Onun seçilmesi İngiliz siyasetinin oyun kurallarını sonsuza kadar değiştirirken, İslamofobi’ye de en büyük darbeyi vurdu. Seçilmesine en çok üzülenlerin arasında, İslamofobi’yi bahane ederek Avrupa gençlerini radikalize eden terör gruplarının olduğu kesin. Peki İngiliz aristokrasisini ve cihatçı terör gruplarını öfkede buluşturan bu adam kim? Ve tüm bunları nasıl başardı?

        Londra’nın yeni belediye başkanının hikâyesi, şehirde yaşayan milyonlarca göçmeninkinden farksız başlıyor. Sadiq Khan, 1960’ların sonunda Pakistan’dan İngiltere’ye göç eden Amanullah ve Sehrun çiftinin 8 çocuğundan 5’incisi. Londra’ya taşınmalarından kısa süre sonra, 1970 yılında dünyaya geliyor. Babası otobüs şoförlüğü, annesi ise terzilik yapı- yor. 10 kişilik aile küçük bir evde yaşıyor, Khan 24 yaşına kadar karde- şiyle bir ranzayı paylaşıyor. Babasının sendika üyesi olması sebebiyle iyi bir maaş kazanarak kendisine ve kardeş- lerine bakabildiği düşüncesi, Khan’ın erken yaşta politik bir bilince sahip olmasını sağlıyor. 15 yaşında İşçi Partisi’ne kaydoluyor. Bunda en büyük payı, gittiği okulun müdürü olan, aynı zamanda bir İngiliz ortaokuluna müdür atanan ilk Müslüman olan Naz Bokhari’ye veriyor: “Derimin renginin hayatta başarılı olmama engel olamayacağını bana o gösterdi.”

        KRALİÇENİN DANIŞMANI KURAN’A EL BASAR MI?

        Dindarlığını hayatının hiçbir döneminde saklamayan Khan, İngiltere Kraliçesi’nin danışma kurulu Privy Council’e üye olurken normal prosedü- rün aksine İncil’e el basmıyor, Kuran-ı Kerim getirilmesini talep ediyor. Parlamentoda yaptığı ilk konuşmada da babasının kendisine sürekli hatırlattığı hadisi yineliyor: “Bir yanlışlık gördüğü- nüzde değiştirmek görevinizdir.”

        Hukuk okumaya karar vermesinde ise bir Amerikan dizisi etkili olmuş: “LA Law’da (Los Angeles’taki bir grup avukatın maceralarını anlatan dizi) avukatlar hep hakkı yenen insanları temsil ediyorlar, zaferler kazanıyorlar ve harika arabalara biniyorlardı. Onlar gibi olmak istiyordum.” Kuzey Londra Üniversitesi’nden 1994 yılında mezun olduktan sonra insan hakları alanında çalış- maya başlıyor. Girdiği hukuk bürosuna 3 yıl sonra ortak oluyor. Eşi Saadiya Ahmed ile de burada tanışıyor. Anisah ve Ammarah isimli 2 çocukları oluyor. Avukatlığının yanında 12 yıl boyunca da belediye meclis üyeliği yapıyor, Güney Londra’da yaşadığı Tooting bölgesini temsil ediyor. Kariyeri boyunca ayrımcılığa uğramış insanları temsil ediyor. Davalarda çoğu zamanileride emrine girecek Londra polis teşkilatıyla karşı karşıya geliyor.

        Sadiq Khan ve rakibi Zac Goldsmith’in boy farkları, seçim kampanyası boyunca espri konusu oldu.

        ‘İNGİLTERE, LONDRA HALKIYLA GURUR DUYMALI’

        2004 yılında artık hukukla yetinmeyip siyasete atılıyor ve ertesi yıl Tooting Milletvekili olarak İngiliz parlamentosuna giriyor. Siyasi kariyerinin henüz emekleme dönemindeyken, Londra 7 Temmuz 2005’te arka arkaya patlayan bombalarla sarsılıyor. El Kaide terör örgütü mensubu 4 intihar bombacısının Londra metro trenlerinde ve şehrin sembolik çift katlı otobüslerinden birinde düzenledikleri saldırılarda 52 kişi ölüyor, 800’e yakın kişi yaralanıyor. Saldırı sonrası mecliste yaptığı “Tüm İngiltere, Londra halkıyla bu zor günlerde ayrımcılığa başvurmaması nedeniyle gurur duymalıdır” konuşmasıyla ünlenen Khan, radikalizm ve terörizme karşı da son derece kararlı bir duruşa sahip. Ancak bu yine de muhafazakâr çevrelerce ‘radikalizm’le suçlanmasını engellemiyor. Radikal kesimlerden ise eşcinsel evliliklerine destek vermesi sebebiyle ‘fazla liberal’ olduğu gerekçesiyle ölüm tehditleri aldığını saklamıyor.

        O dönemki İngiltere Başbakanı Tony Blair’in ekibiyle pek iyi geçinemese de yerine gelen Gordon Brown’un “ılımlı sol” hareketinde kendine yer buluyor. Brown tarafından 2008 yılında toplum bakanlığına, sonraki yıl da ulaştırma bakanlığına getiriliyor. Ancak 2010 yılında İşçi Partisi’nin seçimi kaybetmesiyle bakanlıktan oluyor. Brown’ın çalışma arkadaşı Ed Miliband, kardeşi David Miliband’a rakip olarak partinin başına geçmek istediğinde en büyük destekçilerinden biri Khan oldu. İşçi sendikalarına yıllar içinde verdiği destek sayesinde Miliband’ın arkasında toplanmalarını sağladı ve partinin favorisi olarak görülen, karizmatik David Miliband’ın herkesi şoke eden yenilgisinin mimarı oldu. Ed Miliband liderliğinde gölge adalet bakanı olarak görevlendirildi. Ancak 2015 yılında Muhafazakâr Parti’ye karşı ağır bir yenilgi alan Ed Miliband istifa etti. Londra Belediye Baş- kanlığı seçiminin yaklaştığını gören Khan, Miliband’ın yenilgisinden 1 hafta sonra partisinin Londra Belediye Baş- kanlığı adaylığı için aday olduğunu açıkladı. Zorlu geçen bir seçim mücadelesinin ardından yine ipi göğüsledi ancak savaş daha yeni başlıyordu.

        Sadiq Khan, tüm Avrupa’daki Müslüman gençler için bir rol model haline gelmiş durumda.

        ŞOFÖRÜN OĞLU, MİLYARDER ARİSTOKRATA KARŞI

        İktidardaki Muhafazakâr Parti’nin adayı, 2010 yılından beri milletvekilliği yapan, milyarder finansçı Sir James Goldsmith’in oğlu Zac Goldsmith’ti. İngiliz siyasetinde başarı basamaklarını tırmanmak için gerekli tüm özelliklere sahipti: Köklü bir İngiliz aile, muazzam bir servet, İngiliz burjuvazisinin olmazsa olmazı prestijli bir yatılı okul diploması. Peki Khan nasıl oldu da İngiliz aristokrasisini, tam da merkezinde yenilgiye uğrattı? Cevaplardan biri aslında Londra’nın artık ‘beyaz İngilizler’in çoğunluk olmadığı bir metropol haline gelmesi. Şehrin yüzde 55’ini ‘beyaz olmayan İngilizler’ oluşturuyor. Goldsmith her şeyiyle burjuvazi kokuyordu. Khan ise kendini Amerikan rüyasının İngiliz versiyonu olan ‘bir Londra hikâ- yesi’ olarak lanse etti. Pakistan’dan göç eden bir otobüs şoförünün oğlu olarak dünyaya gelmiş, devlet okullarında okumuş, 15 yaşından beri siyasetin içinde olmuş, şehrine ve ülkesine hizmet etmiş, zor davaların avukatlığını yapmış sıkı bir ‘sokak savaşçısı’. Eşitsizliğin İngiltere de dahil tüm Batı’da siyasi kampanyaların en büyük teması olduğu bir zamanda, Khan’ın avantajlı olduğu şüphesiz. Bu sebeple Goldsmith ve ekibi Khan’a tek yumuşak karnı olarak gördükleri yerden saldırdılar: Müslümanlığından. İslamofobi ve ırkçılık üzerine kurulan kampanya, şimdiden İngiliz siyasi tarihi için bir utanç kaynağı olarak görülüyor. Khan’ın ise kendini ‘Radikallerin hakkından gelecek olan İngiliz Müslüman’ olarak lanse etmesi ve İngiliz gençlerinin radikalleşmesiyle en iyi kendisinin mücadele edebileceğini söylemesi, bu stratejiyi tersine çevirdi. Goldsmith’e yüzde 14 fark attı. Seçim Khan’ın olduğu kadar Londra’nın da zaferi. İslamofobi’nin Batı’da tavan yaptığı bir dönemde Khan’ı belediye başkanı seçen Londralılar, tüm dünyaya demokrasi dersi vermiş oldu.

        MüslümanlarAmerika’ya alınmasın” sözleriyle tepki toplayan ABD’deki Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı Donald Trump, Khan için bir istisna yapabileceğini ima etti. Khan ise “Trump’ın İslam konusunda cahil olduğunu ve seçilmemesini umduğunu” söylüyor.

        EVİNİ KAYBEDENLERİN KAHRAMANI OLABİLİR

        Khan’ın başarısının sırlarından biri İngiliz Financial Times Gazetesi’nde, Panama Belgeleri skandalından sonra yayımlanan “Aklanmış para Londra emlak piyasasını nasıl şekillendiriyor?” başlıklı yazıda gizliydi: “35 yaş altı Londralıların 4’te 3’ü yaşadıkları şehirde ev sahibi olmayı hayal bile edemiyor. Ancak belgelere göre Beşar Esad’ın sağ kolu iseniz Londra’da mülk sahibi olmanız çok kolay.” Londra’nın bugünlerde en büyük sorunu tartışmasız ev fiyatları. Özellikle yabancı yatırımcıların Londra gayrimenkul piyasasına olan ilgisi inşaat projelerinin sayısını hızla artırırken, fiyatları da rekor düzeylere çıkarıyor. Konut alımlarının ciddi bir kısmı ise sahibi belli olmayan paravan şirketler üzerinden yapılıyor. Bu alımların bir kısmının da para aklamak için yapıldığı sır değil. Yüksek talep sayesinde hızlanan kentsel dönüşüm projeleri, eskiden mütevazı rakamlarla ev sahibi olunabilen mahalleleri, camı olmayan dairelerin bile yarım milyon sterline satıldığı projelere ev sahipliği yapar hale getirdi. Kiralar da ev fiyatlarına paralel olarak artınca toplu evden çıkarmalar baş- ladı. Londra sakinleri tüm bunlardan, bu konuda hiç önlem almadığı gibi ‘yabancı yatı- rımcıyı Londra’ya çekmek için ellerinden geleni yapacaklarını’ söyleyen iktidardaki Muhafazakâr Parti’yi sorumlu tutuyor. Khan da koltuğunu binlerce sterlinlik takımlarıyla tanınan, İngiliz aristokrasisinin en prestijli yayını The Spectator’ın başeditörlüğünü yapmış Boris Johnson’dan aldı. En büyük vaadi, Londra’yı İngilizlerin ‘40 yaşına kadar evlerini 4 kişiyle paylaşarak yaşadıkları’, kiralarını ödeyemedikleri için taşınmak zorunda kaldıkları bir şehir olmaktan çıkarmak. Tüm Londralılar için çalışarak gelir eşitsizliğinin etkileriyle mücadele etmek. Üstlendiği görev, İngiliz siyasetinin basamaklarını hızla tırmanmasını sağlayabilir. Başarılı olabilirse bundan 10 yıl sonra İngiltere’nin ilk Müslüman başbakanını konuşuyor olmamız mümkün.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ