Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Oray Eğin Tolga Savacı'ya saygı: Deli mavi
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Tolga Savacı benim aklımda her zaman deri ceketi, beyaz t-shirt’ü, beyaz çorapları, mavi kot pantolonu ve siyah loafer’larıyla kalacak. Türkiye’nin yakın tarihinde bir dönemle bu kadar özdeş, bir kuşağın simgesi olabilmiş bir başka isim var mı bilmiyorum. Savacı 80’li yılların gençlik look’unun en önemli yüzüydü. Çocukluğu o yıllarda geçen benim gibiler büyüyünce onun kadar güzel ve havalı olmayı ancak hayal edebilirdi. Nitekim olamadık.

        Birkaç sene önce New Jersey’deki Life Time isimli spor salonunda yeni tanıştıkları Türk yüzme hocasını anlatanlara böyle tarif ediyordum Tolga Savacı’yı. 80’lerde “Top Gun” filminden sonra nasıl bir Tom Cruise kuşağı oluştuysa, Savacı da onun Türkiye’deki karşılığıydı. Ancak sinemaya her 10 yıllık dönemlerde damgasını vurmayı beceren ve bugünlere kadar gelen, 60 yaşında aksiyon filmlerinin yıldızı olabilen Cruise’un aksine o son yıllarını Morris Plains şehrinde bir apartman dairesine çekilerek tamamladı.

        Lisanslı yüzücü olan Savacı’nın hayattaki en büyük hayali çocuklara yüzme öğretmekmiş. Yaklaşık iki hafta önce, nereden estiyse, “Ne oldu o Türk yüzme hocası?” diye sordum. Epeydir görmüyorlarmış; sonrası malum, birkaç gün önce 60 yaşında kalp krizinden öldüğü haberi geldi. Rastgele aklıma gelen o soruyla bu ölüm haberi arasında geçen kısa süre beni şimdi biraz ürkütüyor.

        BRANDO VE DEAN ARASI

        Savacı ünlenmeye başladığında dönemin magazin dergileri onu bazen James Dean’e bazen de Marlon Brando’ya benzetirdi. Gençliklerinde deri ceketle özdeşleşen iki büyük oyuncu. Dean hiçbir zaman yaşlanmadı; Marlon Brando ise dünyanın en güzel insanından evden çıkmayan, kendisini dışarıya göstermeyen bir münzeviye dönüştü. Tolga Savacı ikisi de olmadı. Ne isyan etti, ne içine kapandı. 60 yaşında bu dünyadan ayrıldığında hâlâ çok güzel bir erkekti. Yaşlanmanın belki de daha da fazla yakıştığı, bu ayrıcalığa sahip nadir erkeklerden biriydi. Bugün bile öldüğümüzde onun kadar güzel ve havalı olabilmeyi ancak hayal edebiliriz.

        Kendisinin sadece güzelliğe indirilmesi miydi onu küstürüp New Jersey’de bir spor salonunun havuzuna götüren? “Bebek yüzlü” ifadesini bile bilmediğimiz yıllarda hafızamıza kazınan Savacı’ya başka bir rol bulamadı büyük ihtimalle Yeşilçam. Ya da mankenlikten oyunculuğa geçen pek çokları gibi belki de yeteneği yoktu. Gerçi ne kadar yeteneksiz olabilirdi? Herhalde Kıvanç Tatlıtuğ’dan daha kötü değildir. Ama gerçek potansiyelini artık hiçbir zaman bilemeyeceğiz.

        “Amerikan hayatlarında ikinci perde olmaz,” der F. Scott Fitzgerald. Oysa Hollywood geri dönüş hikayelerini çok sever. Türkiye’nin bir Quentin Tarantino’su olsa Tolga Savacı’nın da “Pulp Ficton”daki John Travolta misali kariyer dirilişi yaşayacağını ya da Mickey Rourke gibi Oscar töreninde onurlanacağını hayal edebiliyorum.

        Yeşilçam onu deli mavi gözlerinin ve bebek yüzünün ötesinde nasıl değerlendireceğini bilemedi. Akılda kalıcı tek bir rolü olmaması, bir tek oyunculuk performansını hatırlamamamız onun ayıbı değil. Belli ki yıldız tozu var, çünkü, bir kere dediğim gibi, 80’li yıllarda hepimizin idolüydü. Bu kadar sene göz önünde olmamasına rağmen ölümünün ardından boşalan sevgi seli o kısa kariyerine, bugün birçok kişinin onun kim olduğunu bilmemesine rağmen toplumsal belleğimizde kalıcı bir iz bıraktığının kanıtı.

        Galiba herkes onun yeniden hayatımıza gireceğini o günü bekliyordu. Bu ihtimalin ortadan kalkmış olması ölümünü daha da sarsıcı yaptı galiba.

        Aslında onun da niyeti yeniden oyunculuğa dönmekti. 2019’da eşi Nermin Bezmen’in objektifi Zümrüt Stüdyo’dan hallice olan kızı Pamira onun fotoğraflarını çekti. Yeni oyuncu adaylarının ajanslara yolladığı portfolyolar gibi Savacı da havuzda, gündelik spor kıyafetle ve smokinle poz verdi. Farklı look’ları taşıyabileceğini kanıtlamak için. Pamira Bezmen, her ne kadar fotoğraflar buram buram amatörlük koksa da, bir profesyonelle çalışmanın farkının hemen hissedildiğini yazıyor resim altlarında. Haksız da değil, o gözler hâlâ capcanlı. Hala bakmasını, durmasını, karşısındakini nasıl tavlayacağını çok iyi biliyor.

        TEVAZU DERSİ

        Bir kuşağa damga vurmuş süperstar’lar sektörden ellerini eteklerini çekmiş olsalar dahi kolay kolay gidip çocuklara yüzme öğretmek istemezler. Böyle bir portfolyo hazırlayıp ajanslara da başvurmazlar, en son nakliye şirketi FedEx’te çalıştığını gösteren bir LinkedIn sayfaları da olmaz. Tom Cruise’un LinkedIn sayfası olduğunu hayal edebilir misiniz?

        Yakın zamanda kaybettiğimiz bir başka 80’li yıllar devi Yüksel Uzel’in Güney Afrika’da pansiyon işletmesi gibi Tolga Savacı’nınki de bir tevazu dersiydi. Yüzme hocalığı yaptığını öğrendiğimden beri star ego’suna sahip birinin bunu nasıl kabullenebildiğini düşünüp duruyordum. Sahne ışıklarının bir kere yüzüne vurduğu isimlerde imaj her zaman her şeydir, o sahne ışıkları sönmüş olsa bile. Ama Tolga Savacı belli ki alçak gönüllü biriydi. Herhalde şöhretin geçici olduğunu, uzun vadede bir anlam ifade etmediğini çok erken kavramıştı. Bunu aşmış, geride bırakmış, önemli olanın yaşamak olduğunu fark etmişti sanki.

        Belki, bazılarının tahmin ettiği gibi, sadece küsmüştü. Küsüp ölse anlarım. Bir Yeşilçam trajedisi ya da rock and roll bir ölüme yorarım. Ama havuz başında, Morris Plains’deki apartmanda, Nermin Bezmen’le, içtenlikle hayatından mutlu görünüyordu. Karikatüre dönüşmeden, eskiye hapsolmadan yaşayabilmek de bir tür star’lık olmalı. Hiç tanışmadım ama belli ki iyi biriydi. İyi birinin ölümü bu kadar acıtır zaten.

        Tabii o bir yandan da Türkiye’nin daha masum olduğu—veya daha masum olduğunu düşündüğümüz yılların—ürünüydü. “Sekreter” filminde olduğu gibi bir patronun oğlu bir sekreterle aşk yaşayabiliyor, o sekreter hayatta kendisine yardımcı olan koruyucu melekleri sayesinde bir anda holding patronluğuna yükselebiliyordu. Video kasette izlensin diye bir haftada çekilmiş gibi duran bu filmlerde Tolga Savacı bebek yüzüyle masumiyetimizi koruyabildiğimizi hatırlatıyordu bize. Galiba bunu biraz daha hatırlamaya ihtiyacımız vardı, galiba bunu hatırlatması için onun uzakta da olsa yaşamaya devam etmesi gerekiyordu.