Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Meral Akşener giderayak sadece kendi mirasını yok etmedi. Siyasette ondan sonra gelecek kadınların da önüne aşılması zor bir engel bıraktı. Belki böyle bir niyeti yoktu, belki böyle bir ihtimal aklına dahi gelmedi. Ama kendisinden önceki son yüksek profilli kadın politikacı Tansu Çiller gibi Meral Akşener de siyaset sahnesinden—şimdilik—çekilirken arkasından “Kadınlar bu işin atından kalkamıyor galiba,” algısını kaldı. Üstelik ilk kez bu kadar fazla kadının belediye başkanı seçildiği, İstanbul’un ileride de bir kadın tarafından yönetebileceği ihtimalinin konuşulduğu umutlu bir iklimde.

        “Artık evinde oturur torun bakar,” diyeni bile duydum. Ve bu sözler illaki erkeklerin ağzından çıkmıyor. Siyasette başarısız olup koltuğunu bırakan hiçbir erkeğin ardından böyle sözler söylenmiyor. Türk tarihinin gördüğü en yetersiz siyasetçi olan muhalefetin eski Cumhurbaşkanı adayının bile bir gün geri dönebilme ihtimalinden bahsedenler oluyor. Ama siyasetin erkek egemen olduğu öylesine kabul edilmiş ki, kadınlar bile hemcinslerini seksist yorumlarla yargılayabiliyor. Çok cephede savaşmaya alışan, oyuna sadece cinsiyetinden dolayı ister istemez birkaç puan geriden başlayan Akşener en azından siyasette kadının yerini daha yukarılara taşımayı başarmalıydı. Onun yerine duygusal tepki verdi.

        ERKEK-KADIN FARKI

        İş dünyasında da, siyasette de, hatta sporda da duygusal tepki vermek hemen her zaman kadınlara mal edilen ve olumsuz olarak kabul edilen bir özellik. Cam tavanı delerek bir yere gelen kadınlar benzer konumdaki erkeklere kıyasla daha dikkatli yakından takip edilir, hataları didik didik aranır. Sonra da cam tepeden aşağı fırlatılırlar. Gerekçesi de hemen her zaman kadının duygularına hakim olamaması, erkekler kadar dayanıklı olmamasıdır.

        Hepimiz insanız, zaman zaman profesyonel hayattaki gelişmeler bizi duygusal olarak da etkileyebilir. Ama kadınlar duygularıyla hareket ettiklerinde hemen zayıflıkla itham edilirler. Verdikleri tepkinin illaki duygusal olması da gerekmez, herhangi bir tepki de duygusal olarak yorumlanabilir.

        Amerikan siyasetinde Demokrat Parti’nin önceki dönem başkan adaylığı için yarışan Amy Klobuchar’ın ekibine bağırdığı, bir keresinde çatal-bıçak getirmeyi unutan asistanı yüzünden salatasını tarağıyla yediği gibi haberler yapıldı seçim kampanyası yüzünden. Erkek yöneticilerin bağırması adeta profesyonel hayatın fon müziği gibi kanıksanmış, üzerinde bile durulmuyor. Salatayı saç tarağıyla yemek bilinçaltında ise muhatabın kadın, yani zayıf, olduğunun özel olarak altını çiziyor. Çoğu insan bir erkek siyasetçinin çantasında tarak taşıdığını, hatta çantası olduğunu varsaymaz.

        Öte yandan, kadının tarağının olmaması da ayrı bir dert. İngiltere’nin eski başbakanı Boris Johnson özenle dağıttığı saçları ve ütüsüz gömlekleriyle halktan biri, halkta yakın, kolay ilişki kurulabilir gibi kabul ediliyordu. Oysa Margaret Thatcher ya da diğer kadın başbakanları hiçbir zaman saçları bakımsız, makyajsız, özensiz kıyafetlerle görmedik. Kadınların yataktan çıktıkları gibi güne başlama lüksleri yok.

        Ev kadını olmak da dert, kariyer yapmak da. Hillary Clinton bir siyasetçi eşine dair bilinen bütün ezberleri yıkmıştı. Eşi Arkansas valisi olduğunda o da iyi eğitimli bir avukattı, üstelik kocasının değil babasının soyadını kullanıyordu. Ancak yolun Beyaz Saray’a uzaması için “Bayan Clinton” olması şarttı. Eşinin soyadını aldı, profesyonel hayattan çekildi, Beyaz Saray’da da medya baskısıyla kurabiye pişirmeye zorlandı.

        Hillary Clinton, kendisi Başkan olarak yarışa girdiğinde Donald Trump’la çıktığı televizyon tartışmasında nasıl kendisini kontrol etmek zorunda olduğunu yazıyor “What Happened” adlı anılarında. Eline mikrofonu alan Trump kadınların kamusal alanda her gün yaşadığı tacizler gibi Clinton’ın etrafında, zaman zaman ona fazla yaklaşarak konuşuyor, onu hafif tedirgin etmeye çalışıyordu. “Çekil yanımdan pislik,” dese ertesi gün manşetlerde “Sinirli kadınolarak yaftalanacaktı.

        OYUNUN DIŞINDA

        Meral Akşener’in geçen sene Mart ayında bütün köprüleri yakmayı göze alarak yaptığı çıkışın bedeli ağır oldu. O gün belki de en fazla tepkiyi gösterenler arasında kadınlar vardı. Oysa muhalefet açısından belki de tek yetişkin gibi davranan, tarihi sorumluluk alan oydu. Yetersiz aday ve sadece ondan çıkarı olan erkeklerin muhalefeti sürüklediği felakete karşı tek akılcı tepki veren kişiydi. Maalesef o sırada Türkiye’de muhalif mahallenin beyni yıkanmıştı. Seraf lokantasında TÜSİAD Başkanı’yla içli köfte yiyen Bekir Ağırdır’ın önderliğinde Türkiye’ye büyük bir yalan satıldı. Bu toplu akıl tutulması sonucu Akşener hedefe kondu. Bir erkek siyasetçi yapsa bayrak açmak, kahramanlık gibi yorumlanacak bu çıkış rüzgara karşı yürüyen Akşener’den geldiği için tepki topladı. Kadınlar onu affetmedi, oysa sözü dinlense bugün ülkenin yönetimi de bir başkasında olacaktı.

        Akşener’in o günkü çıkışı duygusal değil, rasyoneldi. Ama o gün yaşadığı mağduriyeti bir türlü atlatamaması fazlasıyla duygusal, hatta fazlasıyla çocukçaydı. Rüzgara karşı yürümek dimdik durmayı, sarsılmamayı, hata yapmamayı şart koşar. Akşener ise kendisine yapılanları bir türlü affedemedi, bir türlü yaşananları geride bırakıp ilerlemeyi kendine yediremedi. İntikam hissini çok iyi anlıyorum, ama intikamın soğuk yendiğini bile unuttu.

        Aslında muhalefette ortam şimdi tam Akşener’in bir sene önce dilediği gibi: Siyasetin baş tıkacı memur nihayet evine çekildi, küçük partilerin sesi çok çıkan liderlerinin esamesi okunmuyor, geleceğin liderliği için iki belediye başkanın adı geçiyor. Kendisini oyun kurucu olarak konumlandırmak için altın fırsat, ama oyunun dışına itildi. Daha da acısı, bir erkek metaforunu kullanmak gerekirse, yediği kırmızı karttan sadece kendisi sorumlusu. Satranç oyuncusu değilmiş.

        Partisini baraj altında bırakan Deniz Baykal gibi Meral Akşener’in vedasının da geçici gibi duruyor. Büyük ihtimalle CHP’yi ara dönemde idare eden bir “Altan Abi formülü” bulunacaktır. Akşener henüz havlu atmaya, kendisinin kurduğu, öyle ya da böyle bir yere getirdiği partisini öyle kolay bırakmaz. Buna hem siyasi hırsları izin vermez, hem de geçmişle henüz kapanmayan hesabı. Bundan sonra iktidarı tehdit eden Marine Le Pen mi olacak, hakkında “Aman bir daha sarışın güzel kadın görüp de aldanmayalım,” dedirten Tansu Çiller mi? Bu sorunun yanıtını duygular değil akıl belirleyecek.