Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Emily Feldman'ın kış depresyonu yazısı

        Emily FELDMAN/ HT PAZAR

        Bu otomobilsiz ilk kışımdı... Bu mevsimin ne kadar dayanılmaz olduğunu fark ettiğim ilk kışım. Bir banliyöde, kışın o en sert rüzgârlarından, kardan, soğuktan ve otomobilsizliğin yarattığı o berbat korunaksızlıktan uzak, bir sürü otomobilin olduğu bir hayatın içine doğup büyüdüm. 17 yaşımdan beri hep otomobilim oldu. İlki yaşlı bir kadından aldığım 15 yıllık bir hurdaydı ve koca bir kamyonla çarpışana dek kullandım. Hasar büyüktü, neyse ki kimse yaralanmadı. Ardından annemden miras kalan bir diğer otomobil ve yine New York’a taşınana kadar kullandığım kız kardeşiminki... Otomobil kullanmayı bırakana kadar kış mevsimine bayılıyor değildim ama bu kadar da nefret etmiyordum. Bu mevsimle alakalı en büyük rahatsızlığım sabah hava aydınlanmadan uyanıp eve yine karanlıkta dönmekti. Özellikle soğuk günlerde, aracıma ulaşmak için hızlı hızlı yürümekten korkardım ve içeriyi ısıtmak da 10 dakikadan fazla sürerdi. Karda otomobil kullanmayı ya da ön camımın buzla kaplanmasını sevdiğim de söylenemez. Hatta tüm bunları evden çıkmamaya bahane ettiğim de oldu.

        SICAK FANUS

        Yıllarca kendime bir çift kar botu dahi almadım. Hayatımın geri kalanını kapalı kapılar ardında, içeride geçirsem ne olurdu sanki? Şöyle yani: Ev-otomobil-okul, ev-otomobil-iş, ev-otomobilarkadaşlarımın evleri, ev-otomobil-mağazalar... Evet kış yaşanacak ama bana dokunmayacak. Çünkü ben pencerelerin arkasında, sıcaklığını kontrol edebildiğim fanusumda olacağım! Otomobilden kurtulduğum yıl, görülmemiş sertlikte bir kış geçirdiğimizi sanmıyorum. Aslında etrafta kar bile görmedim! Ama New York’un en son ne zaman bu kadar soğuk olduğunu da hatırlayamıyorum. Evime sadece 5 dakika mesafedeki süpermarkete, metro istasyonuna ya da spor salonuna yürürken blokların ne zaman bu kadar uzadığını merak ederken buldum kendimi. Burnum akıyor, gözlerim yaşarıyor, dudaklarım çatlıyor, ellerim donmak üzere... Kendime öylesine acıyorum ki, neden ölüme bu kadar yaklaşmışken etrafımda kimse yok?

        KIŞLA BAŞA ÇIKAMIYORUM

        Dürüst olmak gerekirse etraftaki bazı insanlar son derece rahat görünüyor. Hatta kocaman kürklü şapkaları ve şallarıyla hepsi tarz sahibi... Ve zamanla, içinde bulunduğum bu acınası hali kendi kendime yarattığımı fark ettim. Kar montuna, su geçirmez sıcak botlara ve kalın çoraplara ihtiyacım var. Aynı zamanda kazaklara ve yünlü, yumuşak bir paltoya, kalın eldivenlere ve bir şapkaya. Dudak nemlendiricisine ve güçlü bir şemsiyeye... Ve tabii kâğıt mendile...

        Bundan 7 yıl sonra, İstanbul’a taşınana kadar biraz daha kış yanlısı, en azından kışı afet olarak görmeyen biri haline geldim. İstanbul’un hafif kışlarını duymuş ve sonunda karakışa ara veriyorum diye sevinmiştim.

        Kar botlarımı ve yünlü paltomu New York’ta bırakıp İstanbul’da mevsimin kasvetli, soğuk ve iç karartıcı olduğunu söyleyenlere tıkadım kulaklarımı. Nasılsa dünyanın her yerinde böyleydi. İstanbul’da geçirdiğim ilk yazın ardından aslında sıcak güneşe ve mavi gökyüzüne bir mola vermek için sabırsızlanıyordum. Parklarda, teknelerde mayoyla geçen aylardan sonra sarınıp sarmalanacağım ve bu kadar eğlenceli zamanın ardından işe koyulacağım için heyecanlıydım. Başlangıçta, yani geçen yıl ve İstanbul’daki ikinci kışım olan bu yıl her şey istediğim gibiydi. Gözleri kör eden mavinin yerini tatlı bir gri almış, her şey çok daha yumuşak görünüyordu. Yazın kaldırımlarda eğlenenlerin uğultusu kesilmiş ve ortalık temizlenmişti sanki. İstanbul başka bir şehir olmuştu; sakin, gri ve güzel. Ama zamanla güneşi görmek umutsuz bir bekleyişe dönüştü. Burada kış kesinlikte zavallı arkadaşlarımın kar yığınlarıyla başa çıkmaya çalıştığı New York’takinden daha hafif geçiyor, ancak bazı açılardan da aynı sertlikte. Şehrin tepeleri ve denize yakınlığı feci bir rüzgâra sebep oluyor. Ayrıca ulaşım sistemi yolcuları biraz daha fazla zorluyor. New York’ta neredeyse her yere metroyla ulaşım mümkün. Şehrin yeraltı ulaşım sistemi çok iyi bağlanmış. Bu da A noktasından B noktasına giden bir kişinin dışarıya çıkmadan yoluna devam etmesine olanak sağlıyor. Duyduğuma göre bu kış İstanbul standartlarına göre biraz sert geçmiş. Kendimi sık sık dışarıda titreyerek dolmuş ya da otobüs beklerken ve otomobilsiz ilk kışımı hatırlarken buluyorum.

        YÜRÜYEN KARDAN ADAMLAR

        Geçtiğimiz günlerdeki kar fırtınası boyunca giydiğim palto benim için tam bir felaketti. Yürüyen bir kardan adam gibi dolaşırken karların erimesiyle denizden yeni kurtarılmış bir kadına dönüşüyordum. Ancak yalnız olmadığımı fark etmek güzel. O günlerde İstanbul kırık şemsiyelere asılı yürüyen kardan adamlarla doluydu. Otomobiller patinaj yapıyor, insanlar kayıp düşüyordu. Hepimiz soytarılara benziyorduk! Sonra İstanbul’un ve İstanbulluların tıpkı benim gibi kışla başa çıkamadığını fark ettim. Başımıza bir şey geliyordu ve acınacak halde bunun sona ermesini bekliyorduk. Şimdi bir dudak nemlendiricim, kalın çoraplarım ve kışlık şapkam olduğu için mutluyum. Çok yardımcı olduklarını itiraf etmeliyim. Ancak maalesef rüzgârı savuşturmak için yapılacak bir şey yok.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ