En 'çekici' roadster

FATİH ALTAYLI - HT PAZAR

Gün geçmiyor ki bir okurdan şöyle bir mail gelmesin: "Fatih Bey, şu iki otomobil arasında kararsız kaldım. Sizce hangisini almalıyım?" ya da "Şu kadar param var. Acaba bu paraya alabileceğim en iyi otomobil hangisidir?" Bu sorulara elimden geldiğince yanıt vermeye çalışıyorum çalışmasına da benim aklıma uyarak otomobil alırsanız kullanırken bana dua edersiniz, satarken beddua. Çünkü ben otomobili bir ulaşım aracı değil, bir aşk nesnesi olarak görüyorum ve otomobil almak isteyenlere de "Kalbinizi pır pır ettiren hangisiyse onu tercih edin" diyorum. Ama bazen ender olarak kalbinizi hızla çarptıran, kullanırken keyif alacağınız ve satarken de mutsuz olmayacağınız otomobiller de oluyor. Mesela benim en sevdiğim otomobillerden biri olan Mercedes SL. Bana göre SL serisi ilk çıktığı günden bu yana, en "çekici" roadster otomobildir. 1954'te bu rüyanın bir geleneğe dönüşmesi. 1963'te başlayıp 70'lerin ilk yıllarına damga vuran Pagoda veya W113 kodlu muhteşem otomobille olmuştur.

'BAŞKA BİR OTOMOBİLDE KENDİMİ HENDEKTE BULURDUM'

1973'ten 1990'a kadar üretilen R107 serisiyse hiç kuşkusuz en çekici üstü açık otomobillerdendi. 1990'da piyasaya çıkıp 2002'de Allah tarafından son bulan R129 kodlu Mercedes SL bana göre tüm bu otomobiller arasında en kötüsüydü ama 2002'de başlayan R230 kasa ile Mercedes yine şanına layık bir dönüş gerçekleştirdi. Ve "en şahane roadster" unvanını korumayı başardı. 2011 yılının sonundan bu yana R231 koduyla üretilen Mercedes SL, içinde barındırdığı tüm teknoloji ve konfor unsurlarına rağmen roadster karakterini başarıyla koruyor.

En küçük motorlusuyla bile 200 kilometre sürati rahatça aşan, bu süratte rijiditesinden hiç taviz vermeyen ve diğer pek çok roadster'in aksine yüksek hızlarda içinde rüzgardan allak bullak olmadığınız şahane bir otomobil, yeni SL. Bu yaz yaklaşık 220 kilometre süratle giderken önüme çıkan bir kaya parçasından ani bir direksiyon hareketiyle kurtulurken, bir SL içinde olduğuma dua ettiğimi de hatırlıyorum. Başka bir otomobilde kendimi yol dışında, bir hendekte bulmam kesin olan bu hareket sırasında bile inanılmaz güven veren SL'nin yıllardır benim için neden bu kadar "özel" olduğunun mantıklı açıklamasını da o gün anlamıştım.

Elbette başka güzel roadster'ler de var. Alfa Romeo'nun Spyder'i, Aston Martin'in Volante'si, Jaguar'ın E Type'ı ve şimdiki XK serisi. Ferrari'nin unutulmaz üstsüz güzelleri ve BMW'nin son Z'i de çok hoş otomobiller ama hiçbiri bir SL olamıyor nedense. Ama makul fiyatlı bir roadster arıyorsanız o zaman tavsiyem Mazda MX5 ya da diğer adıyla Miata.

Bose’dan TV’lere

Aslına bakarsanız, Bose bir hoparlör üreticisiydi. Sonra her türlü ses sistemini üretmeye başladı. Özellikle de evler için komple çözümler üretir oldu. Ardından televizyon işine girdi. Ve hiçbir “home theater” ekipmanı gerektirmeden inanılmaz ses veren bir TV üretti. Firma bir süre önce de televizyonlara bağlanabilen ve televizyonların ses kalitesini müthiş bir şekilde artıran yeni bir cihaz üretti. Bose solo TV. Tek bir kabloyla televizyonunuza bağlıyorsunuz ve birdenbire muhteşem bir sese kavuşuyorsunuz.

Yok böyle bir saat

Yıllardır inandığım bir şey var: “Saat saatçiden alınır.” Bu yüzden de asıl işi mücevherat, daha doğrusu kuyumculuk olan markaların saat yapmasına hiç de hoş bakmadım. Cartier’nin, Bulgari’nin hoş saatleri olsa da benim için saat saatçi tarafından yapılır. Birkaç hafta önce Cartier’nin bir buluşunu aktardım size. Saygı duyulacak bir gelişmeye attığı imzayı. Ama saat yapan kuyumcular arasında hiçbiri Harry Winston’ın elde ettiği başarıyı yakalayamıyor. Winston, öyle çok satan harcıâlem saatler yapmıyor ama yaptığı saatlerin her biri başyapıt. Özellikle de “Opus 11” adlı saati. İnanılmaz bir mekanizması olan bu saat 566 parçadan oluşuyor ve bu parçaları 155 taş birbirine sabitliyor. Sınırlı sayıda üretilecek olan bu saatin fiyatı belli değil ama 250 bin Euro civarında olduğu tahmin ediliyor. Çok merak ediyorsanız bu inanılmaz saatin nasıl çalıştığını gösteren videolara internetten ulaşabilirsiniz.