Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Vizyona girmeden olay yaratan filmin oyuncuları Pınar Erbaş’a konuştu

        PINAR ERBAŞ - HT PAZAR

        Filmde 3 taraf da kendine göre haklı ama yine de en günahkârınız kim desem...

        Nurgül Yeşilçay:(Ezgi Asaroğlu'nu göstererek) En suçlu o.

        Tayanç Ayaydın:Biz çok içgüdüsel davranıyoruz.

        N.Y.:Zeynep kuruyor, planlıyor. Tam entrika kafası var onda.

        Aslında tam bir kadın kafası sayılmaz mı?

        N.Y.:Düşünüyorum. Olmayacak şey değil.

        Düz mantıkla bakıldığında da erkek suçlu gibi duruyor.

        T.A.:Her zamanki gibi suçu erkeğe atın!

        Haksız mıyız?

        T.A.:Duruma göre değişir.

        N.Y.:Bu, klasik bir karısını aldatma hikâyesi olmadığı için... Eğer öyle olsaydı kesinlikle suçlu erkekti.

        T.A.:Gönül eğlendirme meselesi değil.

        Nedir peki?

        T.A.:Nazlıgül, Ferhat'ın hayatında iz bırakmış. Ferhat, yani ben de demişim ki eğer bir daha birine karşı bir şeyler hissedersem Nazlıgül'le beraberken ondan öğrendiğim aşkla yaşayacağım ve o sadakati devam ettireceğim. Yani karısına olan tutumunun referans noktası Nazlıgül. Ama gel gör ki bir daha birbirimizin karşısına çıkmayacağız diye planlar kuraraken en olmadık yerde en olmadık şekilde karşılaşıyoruz. Bu, bir veda sevişmesi yapalım ya da bak yıllar sonra neler değişti meselesi de değil. Bıraktığın noktadan devam etme içgüdüsüyle oluyor her şey. Bir taraftan Zeynep'i de yok saymamak lazım. Ona karşı duyduğu çok büyük bir sevgi de var. Ferhat'la Nazlıgül arasındakiyse zamanında bitmemiş bir hikâye.

        "Yarım kalmışlık" en zoru mu?

        T.A.:En tehlikelisi. Beklenmedik zamanda beklemediğin şekilde gelir. Aklın da ruhun da karışır.

        N.Y.:Hiç öyle düşünmüyorum. Eski eskidir bir kere.

        T.A.:Sen de taktın buna, bitmemişse ne yapacaksınız?

        N.Y.:Ama bitsin. O kadar geçmişe bağlı yaşamayı hakikaten anlamıyorum.

        T.A.:Ben de istemem böyle bir şeyi de... Ama var yani, bunu da reddetmeyelim.

        'ERKEKLER ACIYI EVCİLLEŞTİRMEDE DAHA İSTEKLİ'

        Zamanında bir şeyler eksik kalmış, bir anda karşınıza çıkıyor. Hiç etkilenmez misiniz?

        N.Y.:Hiç etkilenmem. Yaşadım da böyle bir şeyi. Hiç de umurumda olmadı. Çekim yaptığımız yerde kaldığım otele gelmişti. "Hadi ben uyumaya gidiyorum" deyip kalktım. Yahu bitmişse bitmiştir. Eğer yarım kalmış bir şey bitiyorsa o ara çok acı çekiyorsun tabii, ama sonra yoluna bakıyorsun.

        N.Y.:Acı çekmeden olur mu? Tabii ki acı çekiyoruz.

        T.A.:Hayır işte. Bizimki daha uzun sürüyor. Onu söylüyorum.

        Acıyı evcilleştirmek ne demek?

        T.A.:Onunla yaşamayı öğrenmek. Yok etmektense ya da geride bırakmaktansa...

        Biraz mazoşistçe bir şey mi oluyor?

        T.A.:Sanki biraz. Erkekler bir parça daha uzatıyorlar bu meseleyi. Muhtemelen sahiplik hissi üzerinden gittiğimiz için. Zamanında kurdukları sahiplik hissini o kadar kolay atamıyorlar.

        'BEN GENELLEMELERE İNANMIYORUM'

        Ezgi Asaroğlu:Ben kadın erkek genellemelerine inanmıyorum.

        N.Y.:Aynen öyle. Ama Tayanç'ın söylediği de ilginç geldi. Bir düşüneceğim.

        Aslında biraz da karakter meselesi. Kimi geçmiş ilişkisinin üstünü çok güzel örter, kimi ona takılır kalır.

        T.A.:Bu arada takılıp kalma taraftarı değilim. Yanlış anlaşılmasın. Hatta Allah'ıma bin şükür geçmişten takıldığım hiçbir şeyim yok. Sadece ilişki sonrası o acı çekme halinin ne kadar sürdüğüyle ilgili bir kıyaslama yaparken benimkinin partnerimden daha uzun sürdüğünü görüyorum.

        N.Y.:Hayır yani sürüyor da 15 yıl mı sürer?

        T.A.:O hakikaten çokmuş.

        N.Y.:Ne bileyim, 10 yıl, 2 yıl...

        T.A.:Çeken var.

        N.Y.:Hayatta başarılar diliyorum.

        T.Y.:Ya ben şuna inanıyorum, daha doğrusu hayatım böyle geçti: İlişkinin yarısı kadar acı çekiyorsun. Böyle bir istatistik de var.

        N.Y.:Bak o mantıklı. Ama Nazlıgül'le Ferhat'ınki çok büyük bir aşk. Mesela kaç yıl geçmesine rağmen hâlâ aşık olmaları oynarken bana saçma gelmedi.

        T.A.:İlk kez birbirlerine teslim olmuşlar. O keşfin başlangıcı zannediyorum o kadar kolay unutulan bir şey değil.

        Ferhat için eşi Zeynep güvenli liman, Nazlıgül'deyse aşk var... "Onun şusunu diğerinin busunu seviyorum" diyip hiçbirinden vazgeçmeyen insanlar var. Neticede 3-4 kişiyi birleştirip tek insan yapma çabası. Ne yardan ne serden hesabı...

        N.Y.:Sen öyle mi yapıyorsun?

        Yoo. Örnek verdim.

        T.A.:Aman ha! Yapma sakın; olur mu öyle şey....

        Tamam Tayanç Ağabey!

        T.Y.:Hakikaten ama. Grup seks olur da grup ilişkisi olmaz.

        Yapan niye yapıyor, tatminsizlikten mi?

        N.Y.:Ne istediğini bilmemekten kaynaklanıyor.

        Hayatta ne varsa insana dairdir, insandır duygularına hakim olamaz, yanılır, aldanır falan filan derken çok mu şımardık? Her şeye olağan gözüyle bakmak iyi bir şey mi?

        N.Y.:En önemli şey insanın nefsine hakim olması. Ama bence biri birine gerçekten aşıksa başkasını düşünemez bile.

        T.A.:Bir de bu sarsaklık nereden geliyor biliyor musunuz? Deneyim eksikliğimizden. Biz bir şeyleri çok geç keşfediyoruz. Ciddi bir şeyler yaşama yaşına geldiğimizde de ilişkilere büyük deneyimsizlikle başlıyoruz. O deneyim eksikliği merakı da beraberinde getiriyor. Öyle bir kadın nasıl olur, böyle bir adamla mutlu olur muyum... Hani bunları bilmiyoruz. O zaman da ciddi, uzun, derin ilişkileri beceremiyoruz işte.

        Fazla deneyim de riskli değil midir? Bu sefer hiçbir şeyden memnun kalmamaya başlarsanız...

        T.A.:Yok bence. Deneyim merakı köreltir. O zaman da yaşadığın ilişkilere taş sektirmek gözüyle değil en derin suya kim taşı atacak diye bakmaya başlarsın.

        E.A.:Bence ilişkilere fazla hesaplı yaklaşılmaz. Bir şey yaşarken bu deneyim olsun diye yaşanmaz mesela. Duygularınız onu gerektirir, yaşarsınız, o zaten kendiliğinden bir deneyim olur.

        N.Y.:Bir sürü insan yaşadığı anın farkına varmıyor. Sonradan anlıyor kıymetini. Yapımcısı, yönetmeni artık kim olursa olsun ben öyle insanlardan uzak durmaya çalışıyorum. Elimizdeki güzel şeylere hakikaten şükretmemiz lazım ya. Belki babaanne gibi konuşuyorum ama hakikaten şükretmeyi çok önemsiyorum. Güzel bir çocuğum var, çok iyi vakit geçiriyorum. Ne bileyim; mesleğim iyi, iyi para kazanıyorum. Kendime yetebiliyorum. Tekrar söylüyorum. Şükretmek lazım şu hayatta. Ve ondan sonra da geçmişe dönüp bakmamız lazım. Ben, bir ânı doğru dürüst yaşayamamanın çok büyük ayıp olduğunu düşünüyorum. Biriyle beraberken geçmişte kalanı düşünmek; ondan ayrıldıktan sonra bu sefer ötekine geçmek....

        T.A.:Bunun daha tehlikelisi var; "Ne zaman ayrılacağız" diye düşünerek ilişki yaşayanlar mesela.

        N.Y.:Falan filan. İnsanlar bir sürü saçma sapan şey düşünmekten önlerini göremiyor.

        "Ne zaman ayrılacağız" derken...

        T.A.:Ben hayatta öyle düşünmem. Zaten bir gün ayrılacağız diye ilişki yaşanmaz ki. Bu aynı şuna benziyor; hayvanları çok seviyorum ama besleyemiyorum. Neden? Bir gün ölecekler çünkü. Ölene kadar sana yaşattıklarını ne yapacaksın peki?

        N.Y.:Bunun sonu yok. "Yıkanmayayım ne de olsa pisleneceğim"e kadar gider.

        'HEP ÇOK OLGUN BİR İNSANDIM'

        Bu olgunluğa ne zaman ulaştınız?

        N.Y.:Ben hep çok olgun bir insandım. (Herkes gülüyor...)

        "Şükretmek lazım" lafını ne zamandan beri kullanıyorsunuz mesela?

        T.A.:Bence oğlun Nejat'tan sonradır.

        N.Y.:Bilmiyorum ki. Ama mesela ben fotoğraf falan da çektirmem. Unuturum çünkü. Ne yapıyorsam onu yaşarım o an. Herhalde hep böyleydim.

        En sağlıklısı bu aslında.

        N.Y.:(Kendini göstererek) Bu kadar sağlıklı işte.

        T.A.:Aslında konuştuğumuz her şey...

        Afaki...

        T.A.:Aynen. Kişiye göre, ilişkinin biçimine göre acayip değişebilen şeyler. Bir ilişkiye bakış açısı tek olamaz zaten. Çünkü mesela herkes başka bir şey yaratıyor benim hayatımda.

        N.Y.:Tabii. Mesela Nazlıgül çok romantik. Ben de romantiğimdir falan ama Nazlıgül'ünki gibi herkesin bildiği türden bir romantiklik olduğunu sanmıyorum.

        Nasıl yani?

        N.Y.:Yani ben hiçbir zaman sevgilime "Gökyüzündeki yıldızların içini ısıttığı kadar kadar senin içini ısıtmak istiyorum" gibi bir cümle kurmam. Ama Nazlıgül seviyor böyle şeyleri.

        Bir yerde Ferhat'a "Durmamız lazım, karına git" diyor mesela. Bunu ancak bir kadın söyler herhalde.

        N.Y.:Ben çok ahlâklı buluyorum Nazlıgül'ü.

        T.A.:Bu arada "Asla bir erkek söylemez" lafı da iddialı oldu.

        N.Y.:Bence de. Erkekler de söyler.

        T.A.:Ben bunu defalarca söylemişimdir.

        Ne gibi durumlarda söylüyordunuz?

        T.A.:Bir sonraki adımın yaşanmaması lazımsa eğer... Nazlıgül de orada "Durmamız lazım" derken hani "İçgüdüsel davranmayalım" diyor. "Çünkü başımız belaya girecek." Hakikaten de öyle oluyor. Öyle bir durumda aslında "Peki duralım" demesi de zor.

        'KAÇ YAŞINA GELMİŞİZ ABİ'

        Bu film kadın bakış açısına daha mı yakın?

        N.Y.:Bence tam bir erkek bakış açısı...

        Neden?

        T.A.:Bunları konuşturtuyor çünkü.

        Ama bir yandan da filmde iki kadın karşılıklı empati kuruyor.

        T.A.:O erkeğin umudu.

        N.Y.:İki kadının bu kadar yakınlaşması falan çok erkek kafası....

        İmkânsız çünkü, değil mi?

        N.Y.:Her erkek istiyor ki hayatında iki kadın olsun...

        T.A.:Her erkek deme şimdi!

        N.Y.:Yani erkeklerin hoşuna giden şeyler bunlar. İki kadın da birbirini anlasın. "Ne var ki yani, ne güzel yaşayıp gidiyoruz" diye düşünen çok erkek biliyoruz.

        Ferhat'la Zeynep'in müthiş bir evliliği var. Her şey bu kadar iyi giderken zaaflarınız yüzünden o ilişkinin zarar görmesine izin verir misiniz?

        T.A.:Bununla ilgili ancak fikir yürütebiliriz.

        Onu soruyorum.

        T.A.:Yaşadığım ilişkinin bozulmasına asla müsaade etmem. Ama ne olacağını da şimdiden bilmek zor tabii. Söz vermeyeyim.

        N.Y.:Ben hiç o topa girmem. İkili ilişkiye yani. Öyle geçmişten gelen bir aşksa da ona hayatta başarılar diliyoruz zaten.

        Harikulade giden bir ilişkiniz varken geçmişten lönk diye biri çıktı karşınıza mesela...

        N.Y.:Harikulade giden bir ilişkinin yanında başka birine aşık olamazsın. Harikulade gitmiyor demektir o zaman.

        E.A.:Katılıyorum.

        T.A.:Tamam da diyelim hakikaten harikulade gidiyor, her şey yolunda, mükemmel falan ama öyle bir olay çıkıyor ki....

        N.Y.:Bu ne ya. Çok "teenager" geliyor bu laflar. Ay gönlüm kaydı yok gözüm kaydı! Kaç yaşına gelmişiz abi.

        T.A.:Gönlüm kaydı meselesinden bahsetmiyorum. Bak diyelim bir sebepten ötürü birlikte olamadınız. Her şey mükemmel giderken ama... O sebep de çok sağlam. Karşı koyamadınız. Hani başka biri falan değil, çok daha somut. Atıyorum aynı ülkede yaşayamak, hapse girmek gibi. O zaman ne olacak?

        N.Y.:Şimdi bak hapse girdiysen o başka bir konu. Onu hemen söyleyelim Osman Sınav'a. Yapsın, Aşk Siyah diye!

        O da bir soru. Aşkın rengi ille kırmızı mıdır?

        E.A.:Bence aşk birçok duyguyu içinde barındırıyor. O yüzden alacalı diyebiliriz.

        N.Y.:Osman Sınav'ın kafasında bir film vardı. Biz de ona hizmet etmekle yükümlüydük. Orada oynarken Osman Sınav kırmızı diyorsa kırmızıydı bizim için.

        Nurgül Yeşilçay: Aynı kişiden üremek istemiyor musun?

        Elif Şafak'ın HT Pazar'daki bir yazısından örnek vereceğim. "... Bazı erkekler monogami için yaratılmamıştır. Onlar farklıdır... Elinde değildir, tabiatı gereği böyledir, sıradan sevdalar için değil çılgın ve marjinal maceralar için yaratmıştır Tanrı onu. İlgimi çeken bir erkeğin kendini bu ekolden görmesi değil, esas biz kadınların bir efsaneye inanmakta bu kadar istekli davranmamız. Muamma olan bizim kendimize yaptığımız" diyor Şafak.

        N.Y.:Evet, ne düşünüyorsun Tayanç?

        T.A.:Anlatırım da uzun sürer.

        N.Y.:Anlat anlat....

        T.A.:Ben isterim ki hayatımda biri olsun ve bütün her şeyimi ona vereyim. Ama işin teknik kısmı başka.

        Nasıl?

        T.A.:Diyelim ki biz evlendik. Çocuk doğurmaya karar verdik. Hamilesin, doğuruyorsun. O senden çıktı. Tak diye kucağına koydular. Çocuk senin değil mi? Yüzde yüz eminsin buna.

        Eee...

        T.A.:Ama ben emin değilim işte. O serüveni sen yaşadın. Ben o çocuğun babası mıyım bilmiyorum. Benim o çocuğu sahiplenmemin tek sebebi sana duyduğum güven. Güveni çıkar aradan, hayvani dürtülerimle emin değilim durumdan. Öte yandan da bu dürtüyü bastırabiliyoruz. Karar alabiliyoruz bir kere. İnsan olmanın farkı bu. Ama çok derinde, hiçbir zaman ürettiğim şeyin bana ait olup olmadığına yüzde yüz emin olamıyorum

        Yani?

        T.A.:Dolayısıyla ne oluyor: Tek eşli olmaktansa çok eşli olmak, daha çok insanla beraber olmak, her tarafa tohum bırakmak ve en azından bir şekilde üremeye devam etmek...

        N.Y.:Bir şey soracağım. Aynı kişiden üremek istemiyor musun? Bir kişiden ürediğin zaman ona olan hissin bitiyor mu?

        T.A.:Hayır ama işte erkek dediğin... Nasıl desem? Bu çok bilimsel bir şey. Kendi uydurduğum, böyle midir acaba dediğim bir şeyi söylemiyorum. Bir türlü emin olamadığı için erkeğin tek eşliliğiyle kadının tek eşliliği arasında kavramsal bir fark var. İkimiz aynı noktadan bakmıyoruz.

        N.Y.:Ama istatistiklere göre kadınlar daha çok aldatıyormuş.

        T.A.:Bu bizim beceriksizliğimiz.

        Monogami efsanesine inanmaya hevesli kadınlara dönersek...

        N.Y.:İnanmayıp ne yapacağız?

        Bir tür savunma mekanizması mı bu?

        N.Y.:Kadın erkeksiz erkek de kadınsız olamaz. Öyle de olsa böyle de olsa gittiği yere kadar biriyle gidecek, sonra başkasıyla. Ne bileyim, ya da bir yastıkta kocayacaklar.

        E.A.:Her iki tarafın da güçlü ve zayıf olduğu yanlar var. Bence en güzeli güçleri birleştirmek. Neden herkes biraz rahatlayıp hayatı öyle yaşamıyor?.

        Tayanç Ayaydın: Türkler seviştiği zaman problem oluyor

        Aranızda filmdeki sevişme sahnelerinin bu kadar konuşulmasına şaşıran var mı?

        N.Y.:Herhangi bir dizide var olan sahnelerden daha fazlası yok açıkçası. Biraz Osman Sınav'ın yaptığı fragmanla da alâkalı bir şey bu. Onu izlediğin zaman erotik karate gibi duruyor film. Yani konuşulmasa şaşardım.

        T.A.:Zaten bu tür sahnelere alışmak yerine bunlarla ilgili konuşmaya daha çok alıştık.

        10 yıl sonra da konuşacağız. Yabancı filmlerdeki hiçbir sevişme sahnesi ya da açıklık tartışılmıyor. Ama Türkler seviştiği zaman problem oluyor.

        N.Y.:Türkler sevişmez!

        T.A.:Afedersiniz ama sevişiyoruz, mitos bölünmeyle çoğalmıyoruz.

        N.Y.:Neee!

        T.A.:Ve çok da keyifli bir şey diğer taraftan.

        N.Y.:Bomba açıklamalarıyla Tayanç Ayaydın...

        T.A.:Yok ya bir şey demedim. Ayrıca o en başta söylediğim grup seks muhabbeti de desteklediğim bir şey değildi. Yanlış anlaşılmasın.

        Not ettim...

        T.A.:Sevişme sahnelerini konuşmayı niye seviyoruz biliyor musunuz? Bunu dert ettiğimizde mutaasıp tavrımızı göstermiş oluyoruz. Bu da keyif veriyor. Yoksa ortada konuşulacak bir şey yok.

        Ezgi Asaroğlu: İlişki, pek çok şeyin yanında garnitür

        Nurgül Yeşilçay'ın "İdeal ilişki evlilik değil komşuluk" gibi bir lafı var.

        N.Y.:"Ev alma komşu al" dediğim olmuştur.

        Bundan yola çıkarak sizin için ideal ilişkinin tanımını sorsam...

        N.Y.:Her ilişki kendi modelini yaratıyor. Yeni bir model çıkana kadar bu komşuluk modeli ideal benim için. Önceden böyle bir şey olabileceğini bilmiyordum. Şimdi bana çok cazip geliyor.

        Özgürlük alanlarınız daha çok diye mi?

        N.Y.:Aslında pek öyle değil. Sonuçta herkes kapıdan kimin girip çıktığını görüyor. Ama bir yandan da rahatsınız. Kendi yaşamınızı sürdürebileceğiniz alanlar var. Diyelim ben evde pembe severim de adam sevmez. Yine de gidip pembeye boyayabiliyorum evimi. Herkes kendi koltuğunu kendi seçiyor, kendi sandalyesinde oturuyor. Ama sanki beraber yapıyor gibi oluyoruz.

        T.A.:Benim ideal ilişki tanımım yok.

        E.A.:Nurgül'e katılıyorum ben. İki tarafın da kendine özel yaşama alanları kalmalı. Bir de paylaşılan ortak bir alan olmalı. İlişkiyi hayatın amacı haline getirdiğiniz zaman problemler çıkabilir. İlişki, siz yolunuza devam ederken yanınızda size eşlik edecek insanla yaşanacak bir şey. Ileri bakarak, ânı yaşayarak. Bu yüzden başlı başına bir konu değil benim için. Hayatı yaşarken farklı pek çok şeyin yanında garnitür.

        N.Y.:Zaten eşim demek o. Her şeyi beraber düşünmek, yaşamak, beraber yapmak. Senin olmadığın yerde inisiyatifi alabilecek kişi.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ