Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kışın seralarda yapılan üretim, yaz geldiğinde yerini tarla mahsulüne bırakınca sebze-meyve fiyatları ucuzlar.

        Ancak ne oldu da Ramazan Bayramı sonrasında bir çok ürünün fiyatı pazarlarda üç, marketlerde de dört kat oranında arttı.

        Gözlemlerime göre domates 1.5 liradan 6 liraya, yeşil sivri biber 1 liradan 7 liraya, patlıcan 1 liradan 4 liraya, dolmalık biber 2 liradan 5 liraya çıktı. Taze fasulye ise 12 liradan inmem diye diretiyor. Fiyat artışı ile Türkiye’de gündem olan patates ve soğandan ise hiç bahsetmiyorum. Tam seçim öncesi yaşanan bu fahiş fiyat artışı siyasetçiler tarafından “Bir takım çevrelerin oyunu” diye gündeme taşındı.

        Konunun uzmanı Yenigün Gazetesi yazarı İbrahim Paker’e pazardaki yüksek fiyat farkını sordum;

        Üç ana nedende özetledi:

        Öyle bir takım çevrelerin oyunu falan hikaye. Bir çok üründe Rusya’ya yapılan ihracat ile son 10 gündür yağan şiddetli yağışlar hem seraları hem de tarla üretimini etkiledi, sonuç böyle oldu.”

        Nasıl yani dedim, şöyle devam etti:

        “Tabiat şartlarının ardından arz-talep dengesi devreye girdi. Şu anda pazardaki sebze-meyvenin yüzde 90’ı sera malı. İhracat yaptık diye sevindik ama hemen ardından haziranda yıllardır olmayan gerçekleşti. Aşırı yağmurlar seralardaki üretim hızını yavaşlattı. Güneş ve ısı olmayınca yeni mahsul alınamadı. Aynı nedenden tarlalardaki üretim de gecikti.”

        Peki ya patates ve soğan neden yükseldi?

        “Onların fiyatı Türkiye’de tarım politikası olmaması nedeniyle arttı. Şimdi bu yıl patates ve soğan para yaptı diye her beş üreticiden 4’ü bu iki ürünü tarlasına ekecek. Seneye de doğal olarak patates ve soğan para etmeyecek.”

        *

        Paker’in dediklerine gönülden katılıyor; tarım ve hayvancılıkta kurtuluş formülü arayanlara da İzmir modeli’ni hatırlatıyorum.

        İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kooperatifler aracılığı ile uyguladığı “alım garantili destek modeli” ile “çevre projeleri” Birleşmiş Milletler tarafından her ülkeye örnek gösterilmişti. Dolayısıyla çözümü başka yerde aramaya gerek yok.

        Türkiye’nin tüm kentlerindeki belediye başkanları hemen Başkan Aziz Kocaoğlu’nu arasın. 26 akademisyen tarafından kaleme alınan Büyükşehir Belediyesi’nin 14 yılda yaptıklarını anlatan beş ciltlik İzmir Modeli kitabından edinmeye çalışsın.

        İzmir’de köyden kente göçü tersine çeviren “tarım devrimi” modelini Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni seçilecek hükümeti de aynen uygulamalı.

        Çünkü başka yolu yok.

        Diğer Yazılar