Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu bir ‘dost acı söyler’, yazısıdır.

        Geçtiğimiz aylarda, Tayyip Erdoğan ile itişmesinde, ‘ne yani, Bahçeli, Erdoğan’ın elini tutup şehit cenazesine mi götürsün,’ diye yazmış birisinin yazısıdır.

        Devlet Bahçeli’ye karşı Ümit Özdağ’ın adaylığında, bu adaylığın saçmalığının altını çizmiş, Devlet beyin güvenilirliğine ve aklı selimine ne kadar ihtiyaç duyulduğunu kayda geçirmiş bir yazarın yazısıdır.

        Bu dikkatli okunması gereken bir yazıdır.

        Dün, son kamuoyu araştırmasını işlemeye başlayan SONAR Başkanı Hakan Bayrakçı’ya birkaç özel soru sordum. Özellikle gelişimini merak ettiğim partilerin hareketleri hakkında bilgilenmeye çalıştım.

        Sonuçlar kesinleşmemişti… Ancak Bayrakçı bana, olası sonuçları söyledi…

        Ve 30’dan fazla ilde yapılan araştırmada, MHP’nin oy oranının yüzde 8 ile 11 arasında çıkması muhtemeldi.

        Kişisel tahminlerim de bugün için aşağı yukarı buralarda seyrediyor.

        Bunun sebebi ise, MHP’nin sokağa dökülmemiş olması değil.

        Devlet Bahçeli’nin sorumlu ve aklı selim liderliği hiç değil.

        Bunun sorumlusu, toplumdaki hassasiyeti ve eğilimleri doğru okuyamayan MHP elitinin entelektüel yetersizliği.

        Çok iyi hatırlıyorum, bundan bir buçuk yıl önce, ‘yükselen milliyetçilik değil, devlet ve otorite arayışı’ analizini ilk kez yapıp, tezi seslendirmeye başladığım zaman MHP elitinden defansif bir reaksiyon almıştım.

        Suikastli kriz döneminde ise, ‘MHP Görev Başına’ gibi başlıklı yazılarla 30’a yakın DTP’linin girmesinin olası olduğu Meclis’te mutlaka MHP teminatı bulunması gerektiğini; MHP’nin bunu toplumsal eğilimleri ancak iyi okuyarak yapabileceğini söylemiştim.

        MHP’nin devleti, cumhuriyeti ve başta laiklik olmak üzere rejimin kavramlarını savunmasını teklif etmiştim.

        Ulusalcı mitinglerde yönetim kadrosu hazır bulunmalıydı.

        Oysa MHP eliti de, ideolojinin sahibi olmasına rağmen, tıpkı Tayyip Erdoğan gibi toplumda yükselen tepkinin milliyetçilik olduğunu zannetti… İşin kolayına kaçtı.

        Manüplasyonlarla öcü olarak formatlanan bir Ulusalcılık ile arasına mesafe koymaya çalışırken ‘görünürlüğünü’ kaybetti.

        Türkiye’nin en sert ve kader belirleyici tartışma ortamında, sesi, rengi, soluğu ve nefesi çıkmadı.

        Biliyorum, bir sukunet politikası izledi. Ama bu sırada tabandaki hareketliliği ‘milliyetçiliğe’ yordu.

        Dönün bakın bakalım, son üç aydır MHP diye bir parti var mı siyaset arenasında?...

        MHP eliti, daha önceki sürpriz sonucun yine gerçekleşeceğini bekliyor.

        Oysa, bir yandan Genç Parti MHP oylarını yemeye devam ederken, bir yandan da merkezde neşet eden DP oluşumuna doğru bir akış kanalı açılmış durumda.

        Kavramsal olarak araya mesafe konulan ‘ulusalcı hareketlilik’ ise, her ne kadar sol tınlasa da aktivist gençlerin ilgisini çekiyor.

        Sonuç olarak, ittifak arayışlarının dışında ve süreci ‘milliyetçilik’ ile yönetebileceğini düşünen bir MHP yeni teşekkül edecek Meclis parantezinin dışına doğru sürükleniyor.

        Evet, dış politikayı okumak bir gerekliliktir…. Türkiye’ye biçilen yeni rolü iyi görmek şarttır….

        Evet, bulanık ortamlarda sakinliği korumak bir yetenektir….

        Gelin görün ki, bir milletin gelişen hassasiyetini doğru analiz edebilmek de milliyetçiliğin ön koşullarından biri olmalıdır….

        Engin Ardıç, MHP’li bir Meclis görmek istemiyormuş.

        Ben MHP’li bir Meclis’ten rahatsız değil, bilakis memnun olacak birisi olarak MHP’ye son yazımı yazıyorum…

        Yükselen milliyetçilik değil, Devlet arayışıdır. Milliyetçinin fonksiyonu da milletin bu talebini görmek olmalıdır.

        Diğer Yazılar