Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bundan 20 yıl önce başlayan bir hikaye bu… Cumartesi geceleri önündeki kuyruk sokağa kadar uzanır, müdavimleri kulaklarının pasını burada atardı. İstanbul gibi kozmopolit bir yerleşim-yaşam arenasında, müziğin ve farklı melodilerin sesini, hep en iyilerden nida ettiren bir kulüpten, mekandan söz ediyorum. Şimdi geldiğim yaştan, o tarihlere gittiğimde, büyük bir cesaret, hatta delilik gibi görüyorum bir mekanı, ne olursa olsun ayakta tutmaya çalışmayı… Birazdan kelama düşeceğimiz, şahsına münhasır mekanda, kimlerin anısı ve hatıratı yoktur ki! Kafaları parlatmaya yahut hafiften gündelik absürtlüklerden sıyrılıp, paralel evrenlere kapı açmaya gittiğimiz bir rotaydı burası. Hâlâ da öyle! Bazen bangır bangır bazen de sessiz serüvenini sürdüren bir adresten söz ediyorum… Burası Roxy… Teoman'dan Kurban'a Aylin Aslım'dan Hayko Cepkin'e ve Replikas'a müzik dünyasının zirvesindeki isimlerin çıkış yaptığı, Türkiye'nin en nitelikli müzik yarışması konumundaki Roxy Müzik Günleri'nin 19. bu yıl ve bu kapsamda, önceki yıllarda olduğu gibi yeni isimlerle tanıştıracak Roxy bizi... Bu kapsamda, ben de Roxy ortaklarından Cem Selcen’e ‘o tarafta neler oluyor?’ kotalı sorularımı yönelttim; ve ortaya müziğin sesinin iyi geldiği, derin ve geniş çerçevede bir söyleşi çıktı. Şimdi söz: “Herkes nasıl yaşayacağına ve hayatında nelerin önemli olduğuna karar vermeli. Eğlenmekten korkmaya gerek yok! İlla başkaları gibi eğlenmeye de gerek yok! Buralarda onu daha keyifli ve daha iyi yaşatmaya çalışan bir şey var. Eğlence vergisinden çevre vergisi ve özel tüketim vergisine yaklaşık 19 çeşit ek vergi alınan bir sektör. Bunu geçmenin tek yolu daha keyifli yaşamak tabii sadece “Angara’nın Bağları’yla değil” diyen Cem Selcen’de…

        MÜDAVİMLER VARDI VE ORADA BERABER BÜYÜDÜK

        *20. yılını kutlayan ve artık kült bir adres olan Roxy’de neler oldu, oluyor?

        Roxy, son iki yıldır yine eski günlerini yaşıyor. Tabii ki canımız çıkıyor ama olması gereken de bu… İki yıl önce, her şeyden önce fabrika ayarlarımıza dönme kararı aldık ve 20 yıl önce yola çıktığımız noktaları temize çektik. Evet, burayı içinde her şey olsun ama keyifli, ruhlu ve iyi olsun diye başlatmıştık. Son yıllarda haftada bir, iki güne çekilmiştik. Onu altı güne çıkardık. Tiyatroyu ve cazı geri çağırdık. Pazartesi, salı tiyatro, çarşamba ise caz oldu. Bu arada müziğin yenisini, sağlam ruhlusunu, satar satmaz demeden getirdik; öyle ki dansın laboratuvarını bile... İlla şu müzik de demedik aynen eskisi gibi. Çingene müziği de elektroniğin tepesi de sahne aldı. Gaste’mizi hafiften yayına soktuk. Sağ olsun insanlar da sahip çıktı. Piyasa hızla daralırken biz hızlandık.

        *Bugüne kadar ki geçen sürede dolu dolu geçen bir 20 yıldan bahsediyoruz; ilk aklınıza gelen yaşadığınız, hatıranızda güzel/enteresan bir yer edinen hikaye nedir diye sorsam?

        20 yıl ve gece işi. Burada sözünü edemeyeceğim o kadar olay var ki. Biz mekanın içine magazin basınını hiç almadık. ‘Herkes eşittir ve gizlidir’ dedik. Öyle de kalır. Fakat bir keresinde sahnede Spyro Gyra çalıyor, Nigel Kennedy kenarda sırasını beklerken, bana gelip: ‘Abi, DJ ne zaman çalacak?’ diyen birini, o kafayla kapıya kadar eşlik edip, bilet parasını geri verdiğimi unutmam. Bir de ben farkına varmadan çekilmiş bir videonun Roxy’nin doğum gününde gösterilmesi beni mahvetmişti. Sanırım sabahın beşi ve ben, olsa olsa 130 cm boyunda bir Japonla dans ediyorum uzun uzun. Hem de flamenko ve herkes bizi seyrediyor. Berbattı... O suratımıza pasta atılan doğum günleri kadar...

        *Roxy’nin başlangıcından bugüne neler değişti; hem Roxy’de hem de İstanbul’daki diğer mekanlarda?

        1994’ten beri şehirdeki ve ülkedeki bütün değişimler doğal olarak bizde de oldu. Bir kere uzun yıllar çok tanıdık bir kitleyle yaşadık Roxy’de. Müdavimler vardı ve orada beraber büyüdük. Müzik akımları, dans çeşitleri, yeni içkiler çıktı bir sürü. Küba gezisi sonrasında üzerinde mojito tarifi olan tişortlar yaptırmıştık bardakilere. Çok sevmiş ve bizde de tutar demiştik. Şimdi bilmeyen yok! Acid caz akımı çıktığında yaratıcısı Roxy’deydi. Ertesi gün Nurhan Damcıoğlu çıkıyor hiçbir şey de ters olmuyordu. Son yıllarda o neşe, biraz daha karanlık tekil müziklere terk etti yerini. Bir yandan da kolay müzik ve bağsız insanlar oluştu. Mekan bağlılığı yerine, o an tanıdık neredeyse oraya akmaya başladılar. Ama bu sıra yine değişiyor. İnsanlar kendilerinin aslında ne sevdiğini yavaş ama pek yavaş düşünmeye başladı sanki. Aidiyet önemli, öyle hissedince onunla yaşamak onu korumak istersin. Bu ülkede pek az gerçi. Yoksa mekanlar o kadar da kolay alınmazdı elimizden.

        BU TOPLUM SİSTEMİN VE RUTİNİN BASKISINI ATAMIYOR

        *Roxy ile büyüyen bir kitleden sonra yeni nesil müzik dinleyicisini ve yaratıcılarını nasıl görüyorsunuz?

        Çok karışık zamanlar. Belirli bir akım yok tam olarak. Sektörün suyunun suyu, pop dayatmaları dışında kendi müziğini bulmak kolay değil! Her şeye kolay ulaştığınızı düşünüyorsunuz ama sadece size yönlendirilene ulaşıyorsunuz. Temel şifre bu. Digital gazeteler gibi. O kadar abur cubur habere baktıktan sonra kültür haberine bakmak için ayrı bir tuşa basmıyorsunuz. Ama basılı olunca bir göz gezdirerek geçersiniz. Yine de elektronik müzik başka bir eşikte ne zamandır. Canlı müzik gruplarının transferi ve sahnesi zor ve pahalı, dolayısıyla benzeri bir müziğe elektronik alt yapıyla daha kolay ulaşıyorsunuz. DJ müziği kaçınılmaz olarak büyüyor. Çok ilginç deneyimler de var üzerine olan. Tabii caz güçleniyor bir yandan da. Eski, yüzlerce insanın hep birlikte zıpladığı o coşku var mı, derseniz. Biraz az derim. Dünyada var mı derseniz yine aynı.

        *İstanbul’da mekan işletmelerinde ve gelen kitlede belirli bir kültürün oluştuğunu mu yoksa bazı üstatların dillendirdiği üzere ileriye gitmekten öte, bir tıkanıklık mı olduğunu düşünüyorsunuz?

        Yaşam bir bütündür. İçki içmenin, gece bir yerlere çıkmanın önünde bu kadar engel olursa sektör daralır. Bu ülkede hiçbir zaman öyle oturmuş bir dışarı çıkma, eğlenme kültürü de olmadı. Kafelerin sokağa, sandalye atmaları belki sekiz yıl önce oldu. O yüzden ‘kaldırın’ dediler mi de kalktı. Gidin Yunanistan’da kaldırın bakalım. Adamın ananesi de orada oturmuştur ya da hâlâ oturuyordur. Tam bir içki kültürü derinleşmeye başladıydı, önünü kestiler. Tıkanıklık hayatta var. Bu toplum sistemin, rutinin baskısını atamıyor. Giderek sertleşen bu insanlar, doğru dürüst eğlenebilseler bir fark olmaz mıydı hayatta? Bu tıkanıklık, insanlar asla bilemedikleri yüce devletin sorunlarına gark olmayı bırakıp, ‘ya ben ne yaşıyorum, yaşamak ne ola ki?!’ demedikçe de çözülür gelmiyor bana.

        *Roxy’de konsepti, programı nasıl ve neye göre belirliyorsunuz? Önceliğiniz ne oluyor?

        Program genel hatlarıyla sezon başında belli olur. Piyasayı ve dünyayı koklar, belli konseptleri oturtur, sonra eksik olanları tamamlar ve yürürüz. Bu yıl mesela, high jazz, dance lab ve gipsy sound listelerimiz az çok belliydi. Bir de geçtiğimiz yıllarda eksik bıraktığımız kendi gruplarımızı toplayacağımız “Roxy Müzik Günleri” finalistlerini çıkaracağımız geceler. Sonrası yıl içinde sürpriz katılımlarla gelişiyor. Önemli olan duruşunuzu iyi saptamak ve samimi olmak!

        *Roxy’den 20 yıla bakınca, dinleyici kitlesini ve bugünlerde icra edilen müzikleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Eskiden ve günümüzdeki değişimleri bir de sizden dinlesek?

        Biz işin başından beri Türkçe pop konusunda mesafeli olduk. Türkçe konusunda değil elbette. Tersine Türkçe beste yapılmasını bizzat destekledik. Roxy Müzik Günleri gibi… Türkçe popun pek bir yere gitmediği ortada. Müziği tek başına bir ritim sanınca, o ritim kadar hayatta kalıyorlar. Bu iş de her türden beslenme gereken bir yaratım gerektiriyor. Pop, Bono’nun dediği gibi her şey yolunda demeye çalışır. Ama pek öyle değil görüldüğü gibi. O yüzden bir ara parlamasına karşın içinde yaşadığımız şehirleri yine rock, hatta daha da sert müzikler dile getirir. Ya da tam tersi kendi içinde sağlam klasikler.

        *Roxy Müzik Günleri’nde de 19. yıla gelindi, kimler geldi kimler geçti kotasında, neler olduğunu sizden dinleyelim?

        Katılanların bir kısmı kendi ismiyle, bir kısmı gruplar içinde, bir kısmı da grubun ismini değiştirerek yollarına devam ettiler. Tam 17 yıl önce bu zamanlarda, jürinin dikkatini çeken ve birinci olan Kurban, ayni isimle devam ederken, Supersonik’ten sonra Aylin Aslim, kariyerine solo olarak devam etti. “A Due Carmen” ismiyle birinciliği kazanan genç grubu şu anda hepimiz Model ismiyle tanıyoruz. Mutlaka atladıklarım olacaktır ama bir kaç isim daha saymak gerekirse, Hayko Cepkin, Teoman, Ceylan Ertem, Gece, Nekropsi, Replikas, Gevende, Direc-t, Nil Karaibrahimgil, RMG’de Roxy sahnesinde çaldı.

        BEYOĞLU’NUN NE YAPILMAYA ÇALIŞILDIĞINI BİLEN VAR MI?

        *Buna benzer yeniden bir şeyler yaratmak anlamında, projeler düşünüyor musunuz?

        Roxy Müzik Günleri (RGM) her şeyden önce bir yarışma değil, bir platformdur. Keşke elden gelse de başvuran herkesi sahneye çıkarsak da sonuç sektörün içinde oluşsa! Fakat gelecek yıl RMG’yi daha da geniş alanlara yayacağız. Başka ifade alanlarına da açılacak. Önemli olan o ifadelerin hayatta bir yer bulması için aracı olmak. Bu arada radyo projesi hızla sürüyor. Roxy People’ın da yer alacağı bir “radioroxy”.

        *İstanbul gibi bir coğrafyanın başkenti konumunda bir kentte, müzik mekanı işletmenin zorlukları ve kolaylıkları nelerdir?

        Beyoğlu, ‘down town’dır, ‘soho’dur. Dünyadaki bütün metropollerde büyük bir istihdam ve yaşam keyfi sağlayan bölgelerdendir. Hem de belki onların tarihinden de eski... Beyoğlu’nun ne yapılmaya çalışıldığını bilen var mı? Ülkenin en önemli caddesinin yer kaplamasını belediye nasıl açıklayabilir? Bütün bu sektöre bakışın aynasıdır o cadde. Bu sektöre ve bizim gibi mekanlara bakışlardaki illegal kafayı, 20 yıldır atamadık. Buradan dünyanın en iyi müzisyenleri çıktı. Tiyatro, dans performans ve caz gösterileri yapılıyor. Bunlardan para filan kazanıldığı yok! Bu yaşam zenginliğine katkı... Biz de burada yaşıyoruz ve bu güzel. Peki, belediye ne yapıyor? Kaldırımı yapmıyor, içeri girmeden bir şeye ceza kesiyor, eğlence vergisi diye bir vergi alıyor, afiş parası alıp afişleri yırtıyor filan. İnsanları; ‘niye yapıyorsunuz ki bu işi?’ demeye getiriyorlar. İçki fiyatları uçuk, sponsorların ayağını kesmek için kanunlar çıkıyor ama hiçbir canlı müzik etkinliği sponsorsuz süremez. Eğlenmeyen insanlar, gün gelir -geldi galiba- birbirini vurur. Tüm bunların arasında biz hâlâ heyecanlıyız. Biri bu iş bitti, hadi evlere diyene kadar da güzel şeyler yapacağız.

        *Dünya mekanlarıyla kıyasladığınızda, İstanbul’un mekanlarını ve Roxy’i nasıl değerlendiriyorsunuz?

        İstanbul her anlamda bir zenginliğin ortasında oturuyor. Ama görmek istemediği, doğru dürüst yaşayamadığı bir zenginlik… O kadar çok kültür altyapısı var ki. Elektronik de, Arabi bir müzik de yabancı kaçmıyor. Meyhanede Zeki Müren, diskoda Michael Jackson birbirini itmiyor. İki adımda hepsini görürsün ve hepsi sahici kalır. Bu zenginlik. Bu dünyada bazı bölgelerdeki tek tip sese karşı inanılmaz bir şey. Ayrıca burada çok güzel mekanlar da var. Çok güzel manzaralar da. Bir sürü şehir insanına göre daha uzun süre ayakta da kalıyoruz. Aslında bıraksak eğleniriz de. Ayrıca bu eğlence dünyanın her yerinden insan çeker. Biz Roxy olarak bir şehir kulübüyüz. Bu zenginliği olabildiğince vermeye çalışıyoruz. Rock grubu solistleri Harun’la (Tekin) Koray (Candemir) türkü söylediler karşılıklı ve bayıldı insanlar. Bir gün sonra da İngiltere’nin kulüblerinden biri çalıyordu sahnede. Biz elimizden geldiğince bunu sunmaya devam edeceğiz.

        Roxy’de enerjik anlamında bir değişim gözlemliyoruz, tüm bunların bazen durduğunu da görüyoruz, buna mani olan nedir; durgunluk olmasının sebebi, ülkenin gündemi mi, yoksa maddiyatla yahut dinleyici kitlesiyle mi alakalı?

        Sanırım daha önce bahsettiğimiz şartlar. Sigara yasakları, içki fiyatları, sponsor darbeleri, müzikte ve dinleyicide oluşan bunalım derken, bazen geri çekilmek kabuk değiştirmek gerekiyor. 20 yıl uzun bir süre bu iş için. Dünyada da azdır. Sonuçta kişiler var işin içinde. Biz hep yol açıcı olduk, bu da bir enerji. Ayrıca özellikle son iki yıldır, markamızı biraz bağırmaya başladık diye düşünüyorum. Radioroxy geliyor, çeşitli Roxy ürünü satılan dükkanlar, kendi yapımımız albümler filan.

        İNSANLARIN DANS ETMESİNİ ÖNGÖRÜYORLAR MI MESELA?

        *Beyoğlu’nun kentsel dönüşüm adı altında devşirilmesiyle ilgili bir mekan işletmecisi olarak yaşadığınız zorluklar neler? Bu aşamada neler yapılabilir?

        Bizde altyapı sonradan gelir. İdare ediyorsanız da gelmez. Kentsel dönüşümden neyi kastediyorlar ben hâlâ bilmiyorum. Bu şehirde bir insanın yaşamında ne anlıyorlar onu da bilmiyorum. İnsanların dans etmesini öngörüyorlar mı mesela? Dışarıda yemek yemelerinden ne anlıyorlar? İçkisiz bir yemek mi? Kapı önüne çıkılamayan bir restoran tarzı mı düşünülüyor? Müzik yapan insanların bunu nerede sergileyeceklerini belirlediler mi? Kültürel noktalar nasıl örgütleniyor? Sergiler, performanslar ve gösteriler nasıl olacak, bilen var mı? Ben bilmiyorum. Buraları yıkacak ve otel yapacaklar ya da gıcır konut, altlara da kilim filan satılacak dükkanlar geliyor aklıma. Şimdi bu şartlarda bir işletmenin gelecek planı yapabilmesi mümkün müdür? Çok iyi biliyoruz ki kimse burada bu kadar zamandır yaşayanları çağırmayacak! İçlerinden kapıları aşındıran bir iki cengaver çıkmazsa bir dozeri göreceğiz, bir de betonu. Bizim türden bir işletmenin değil bir tek insanın önünü göremediği bir dönem bu. Yoksa elbette şehirler yenilenmeli, altyapılar düzenlenmeli filan. Ama tepeden, hele ki başka bir şehirden gelerek benim yaşadığım yeri düzenleyemezsin. Olmaz. Yaptığın şey yaşamaz. Sizce bu gidiş iyi bir yere varır mı?

        *Önümüzdeki günlerde Roxy’de kimleri dinleyeceğiz, bugüne kadar olandan farklı başka sürpriz isimler düşünüyor musunuz, tüyolar alabilir miyiz?

        Bu sezon gerçekten çok çalıştık ve son bir yılda Modeselektor, Daddy G, Messer Chups, Feder, AronChupa gibi son derece başarılı yabancı performansların yanında, Harun Tekin&Koray Candemir ile Şakalı Akustik, Club Bangkok, RMG Konserleri kapsamında, Aylin Aslim, Kurban, Direc-t, Bora Uzer konserleri izledik. Gecen hafta gerçekleşen Kemancı’nın kurucusu Zeki Ateş Anısına gerçekleştirdiğimiz etkinlik zaten ayrı bir röportaj konusu olur, Şebnem Ferah, Teoman, Aylin Aslim, Pentagram, Mor ve Ötesi gibi isimler aynı gecede sahne aldı. Kalabalığı siz düşünün! Önümüzdeki dönemde de, heyecanla beklediğimiz islerimiz devam ediyor: 30 Nisan’da Bugge Wesseltoft, Christian Prommer ile sahnede olacak, 9 Mayıs’ta, beraber partilemeyi çok sevdiğimiz Radyo Eksen ile beraber Blur grubundan Dave Rowntree kabinimize konuk olacak. Elbette, 18-22 Mayıs arası bizim için Roxy Müzik Günleri demek. 30 Mayıs’ta renkli bir partiyle 21. sezonumuzu kapatmayı planlıyoruz.

        *Nostalji olur niyetine; Roxy’nin ilk kurulduğundaki heyecanınızdan bugüne gelen süreçte neler değişti?

        Klasik olacak ama, bazen yok olmayacak bu böyle zor gider desek de hep heyecanlıyız. O gün herkes eğlendi mi, iyi oldu mu mutlu oluruz. Ciro filan çok sonra gelir. Bu işin gereği bu, yoksa yapamazsınız. Meyhaneci nasıl meyhaneci olarak yaşar ve ölürse bu iş de öyle. O verme ve memnun olmuş insanları görme başka bir bağlılık. Bunun parasal hiçbir karşılığı yok inanın. Bakın Kemancı Zeki’yi anıyoruz. Dostumdu, mekanı gitti filan. Ama hep mekan açmaya, bu işi yapmaya çalıştı sonuna kadar. Para kazanmak başka bir şey.

        *Son olarak bu da bizim için önemli dediğiniz ve paylaşmak istediğiniz bir mevzu varsa seve seve paylaşmak isterim...

        Herkes nasıl yaşayacağına ve hayatında nelerin önemli olduğuna karar vermeli. Eğlenmekten korkmaya gerek yok! İlla başkaları gibi eğlenmeye de gerek yok! Buralarda onu daha keyifli ve daha iyi yaşatmaya çalışan bir şey var. Eğlence vergisinden çevre vergisi ve özel tüketim vergisine yaklaşık 19 çeşit ek vergi alınan bir sektör. Bunu geçmenin tek yolu daha keyifli yaşamak tabii sadece “Angara’nın Bağları”yla değil.

        Diğer Yazılar