Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Aklınızdaki ud tınılarını bir kenara bırakın ve Jozef van Wissem’in dinleyiciyi hipnotize eden performansına kendinizi hazırlayın” böyle tanımlıyorlar, 1962 Hollanda doğumlu, minimalist besteci, udi Wissem’in melodilerinin meşkini… Takibinde olanlar hatırlayacaktır: Wissem, hastası olduğumuz ABD’li yönetmen Jim Jarmusch ile birkaç tane albüm de çıkarmıştı. (Es notu: Jarmusch’un “Only Lovers Left Alive / Sadece Âşıklar Hayatta Kalır” filminin soundtrack’ı da Wissem’e ait.) İşte bu müzikleriyle başka vahalarda keşfe çıkaran usta müzisyen Jozef van Wissem, Türkiye’ye geliyor. Sebebi ziyareti ise 16-18 Mayıs arasında Kapadokya’da düzenlenecek olan müzik, çağdaş sanat, gastronomi ve açık hava festivali olan Cappadox… Türkiye’nin kültür hayatını 25 yıldır şekillendiren deneyimlerin yaratıcısı Pozitif Live tarafından tasarlanarak hayata geçirilen ve ‘Kapadokya Çarpması’ başlığını taşıyan program, anıtsal peyzajı, kaya mimarisi, binlerce yıllık tarihi ve güncel dokusuyla Kapadokya’nın etkileyici coğrafyasına odaklanmayı hedefliyor. Ben de festival kapsamında ilk kez dinleme şansı yakalayacağımız Wissem’e ulaştım ve konser öncesi merak edilenleri sordum…

        UD BU DÜNYA İLE İLGİLİ NELERİN YANLIŞ GİTTİĞİNİ GÖSTEREN BİR AYNA

        *Sizin için: “Ruh ile çalan, ruhu besteleyen, minimalist müzisyen, sanatçı” diyorlar. Bu tanımların sizde yarattığı karşılığı nedir?

        Canlı konserlerde dinleyici ile oldukça yakın bir ilişki kuruluyor, hayli doğrudan, direkt bir ilişki... Kendimi çıplak gibi hissediyorum ve bu durum hem benim için hem de dinleyici için bir nevi trans halini doğuruyor.

        *Sizi ilk defa tanıyacaklar için, biraz kendinizden bahsetmenizi istesem; müzikle maceranız nasıl başladı? Müzikte ve hayattaki derdiniz, amacınız nedir?

        11 yaşından itibaren klasik gitar eğitimi almaya başladım ve bu dersler aracılığıyla ud ile tanıştım. Neye inandığım, neyi sevdiğim konusuna gelince; bence çağdaş toplum düzeni hakkında şüpheci olması gereken kişi sanatçıdır. Onlar son asiler. Mevcut sistemle savaşmak onun görevidir ve hali hazırda bunu yapabilecek tek insan da sanatçıdır. Fakat birçok sanatçı bu şekilde hareket etmiyor. Aynı zamanda tarihin tekerrür etmesinden ve geçmişten alınan dersler de benim için önemli. Ud bu dünyayla ilgili nelerin yanlış gittiğini gösteren bir ayna. O, bir nevi teknolojiye karşı savaş veren, doğaya dönüşü simgeleyen ve en nihayetinde dünyayı yok edecek bir sembol.

        *Arapça’da “sarısabır” anlamına gelen udu seçme sebebiniz nedir?

        Udu tercih etmemdeki sebep; onun gerçekte ne anlam taşıdığıyla ve hayal gücünü nasıl genişlettiğiyle ilgili... Bu enstrümanın yaklaşık 400 yıl önce nasıl ses verdiğini ve bununla nasıl beste yapıldığını hayal etmek çok güç değil! Bazen parçaların belli bölümleri yeni mi, yoksa hali hazırda var olan bölümler mi emin olamıyorsunuz.

        *Bestelerinizi nasıl icra ediyorsunuz; bazı besteciler ilham perilerini bekler, bazıları kişisel tarihinden faydalanır, bazıları da iyi bir gözlemcidir, sizde durum nasıl oluşuyor?

        İyi melodiler yazmak için hiçbir şekilde rahatsız edilmiyor olmam lazım. Gerçek boşluk hissi iyi bir başlangıç benim için. Kafanız tamamen boşken melodilerin serbest çağrışım yapması çok daha kolay oluyor. Ben bir tür alıcı görevi görüyorum. Bazen gerçek cevherler bana bahşediliyor.

        MÜZİKTE BOŞLUK HİSSİNİ SEVİYORUM…

        *Bugüne kadar sizi başka bir halet-i ruhiye içine sürükleyen besteniz hangisi?

        Bir besteyi bir defa tamamladıktan sonra dinlemiyorum. Her konser benim için son derece çarpıcı ve değişik bir deneyim demek, hem de her defasında...

        *Kişisel tarihinize baktığınızda; şaşırdığınız, bu da varmış dediğiniz yahut tuhaf gelen ya da acayip etkilendiğiniz bir olay var mı desem?

        Bundan sekiz yıl önce; ofisi terk ettiğim ve tamamen müziğimle yaşamaya karar verdiğim dönem…

        *Ud, Ortadoğu’nun ve Türkiye’nin başlıca müzik aletlerinden biri… Türkiye’de udla icra edilen müzikleri dinleme şansınız oldu mu? Sizin ve Türkiye’deki ud tınılarında ne gibi farklılıklar gözlemlediniz?

        Evet, bir defasında bir Türk udi ve şarkıcı ile beraber çalmıştım; kendisi 17. yüzyıldan parçalar çalmıştı, son derece karanlık ve melankolik geliyordu kulağa, çok güzel, bu benim kendimle ilişkilendirebileceğim bir durum. Batı anlayışında ud benim geldiğim yerde her zaman var olan bir şey, benim kökenlerimde var. Fakat aradaki fark benim parçalarımın batılı, barok ud parçalarından temelini alıyor ve Ortaçağ’a özgü ses kalıpları ve temaları üzerine kurulu olması. Ayrıca ben çok az akord kullanıyorum ve neredeyse tek notaya dayanan sololar besteliyorum. Müzikte boşluk hissini seviyorum.

        *Dünyada ve ülkenizde yaratılan müzikleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeni yüzyıl teknolojisini müziğe yansıması nasıl oluyor sizce? Yeni nesil nasıl bir müzikten etkileniyor?

        Bu noktada sözde “teknolojik gelişme” gerçek gelişmeye hizmet etmiyor. İnsanlar ekranlar aracılığıyla iletişim kuruyor ve gerçek anlamda birbirleriyle konuşmuyorlar. Ofislerinde ve evlerinde ellerindeki küçük ekranlara bakıyorlar. Bu çok üzücü bir durum… Ud bunun tam tersi yönünde hareket ediyor. Doğaya geri dönüşü simgeliyor ud. Yeni jenerasyon, müzik söz konusu olduğunda farklı ve yeni olana çok açık. Bazen konserime geliyorlar ve bu onların ilk konseri oluyor, çok etkileniyorlar.

        *Cannes Film Festivali'nde “Sadece Âşıklar Hayatta Kalır” filminde yaptığınız muazzam melodilerle Cannes Soundtrack Ödülü kazandınız, bu ve buna benzer ödüller size ne ifade ediyor?

        Bu ödül benim sinema dünyasından birçok hayran edinmemi sağladı ki bunun için minnettarım ve şimdi daha fazla film müziği bestelemem için teklifler geliyor, hatta çok yakında vizyona girecek ve benim film müziklerini bestelediğim projeler var. Ayrıca Luis Bunuel’in L’age d’or projesi için de canlı film müzikleri yapıyorum.

        BİR UD TRANSINA HAZIRLIKLI OLUN!

        *Jim Jarmusch ile tanışmanız, birlikte çalışmalara imza atmanız nasıl gelişti? Sanıyorum önceki yıllarda birlikte bir albüm de yapmıştınız!

        Jim ile New York’ta, 2007 yılında sokakta yürürken tanıştık. Birlikte “Concerning The Entrance Into Eternity”, “The Mystery of Heaven” ve “Apokatastasis” albümlerini kaydettik ve yenileri üzerinde çalışıyoruz.

        *Film müziği icra etmenin diğer türlü sahne müziği icra etmekten ne gibi bir farklılığı var?

        Film için beste yaptığımda, her karaktere farklı bir müzikal tema atıyorum, böylece müzik kendi başına bir hikaye oluyor. Filmde daha fazla katman oluşuyor. Bir albüm yaparken farklı parçaların bir bütün olarak nasıl bir fikri meydana getirdiği daha önemli oluyor. Orada belli bir konsept olması birinci planda.

        *Sanıyorum bu Türkiye’de ilk konseriniz ve bizlerin sizle ilk buluşması… Türkiye’de bildiğiniz bir müzisyen ya da sanatçı var mı?

        Türk elektronik müzik bestecisi İlhan Mimaroğlu’nu biliyorum, dinledim de. Son dönemde izlediğim bir Türk filmi ise “Kış Uykusu”...

        *Dünyada yaşanan olayları, savaşları, açlıkları, katliamları nasıl görüyorsunuz, buna istinaden ne söylemek istersiniz?

        Zalimliğin sırrı çözümsüz kalacak.

        *Bu ay Kapadokya’da gerçekleşecek olan konserinizde; biz dinleyicilerinizi ne gibi sürprizler bekliyor, biraz tüyo alabilir miyiz?

        Doğayı dönüşü imgelemleyen bir ud transına hazırlıklı olun!

        *Son olarak yeni projeler var mı? Ve eklemek istediğiniz bu da benim için önemli dediğiniz bir şey varsa seve seve paylaşmak isterim…

        Kendim yazıp, yönetip, oynadığım, film müziklerini bestelediğim ve icra ettiğim bir multimedya işi üzerinde çalışıyorum. Hikaye tarihi bir figüre dayanıyor. Çıktığında yine sizlerle paylaşacağız.

        Diğer Yazılar