Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Rock aleminde pek çok diva isminden bahsedebiliriz ama gerçek şu ki her biri nevi şahsına münhasır haleti ruhiyeleriyle dinleyenlerinin sol yamaçlarını mest etmesini en iyi bilenlerden. İşte bu divalardan bir tanesi de; 60’lı yıllarda, daha 17 yaşındayken, efsane Rolling Stones partisinde ‘dikkat çekmiş olan kız’ tanımıyla dönemin mecmualarına selamını çakan ve Londra sahnesine ilk merhabasını da Mick Jager ve Keith Richards’ın yazdığı ilk şarkı olan “As Tears Go By” ile veren ve sonrasında yaşamıyla ismini efsunlu bir yere kazıyarak ikonlaşan ve sanatta 50’nci yılını tamam eden, hayranlarının huzurunda saygıyla eğildiği Marianne Faithfull…

        “Avusturyalı bir baronesin kızı olan Faithfull’un bu 50 yıla neler sığdırdığını basitçe sıralamak bile hiç kolay değil: Rolling Stones ile birlikte yuvarlanan bir taş, boğuk sesli bir kahraman, bir oyuncu, balad okurken punk’a geçebilen bir cambaz, beat yazarları Allen Ginsberg ve William Burroughs’un dostu, bir ‘femme-fatale’, Kurt Weill-Dylan-Patti Smith-Leadbelly-Tom Waits-Donovan-Lennon-Van Morrison yorumcusu”… Böylesine methiyeler düzüyorlar Faithfull’a ama o; o köprülerin altından çok sular aktı diyerek sadece müzik nidasıyla devam ettiğinin altını çiziyor. Annesi, mazoşizmin klasiklerinden sayılan “Venus in Furs” romanının yazarı Leopold Baron von Sacher-Masoch’un soyundan Viyanalı bir barones, balerin; babası Britanyalı bir asker ve öğretmen, dedesi frijitlik makinesi denilen seks aletinin yaratıcısı bir seksolog. Geninde barındırdıklarının ve dile kolay popüler kimliğinin yamacında, kanseri, hepatit C’yi, anoreksiya hastalığını, uyuşturucu ve alkol bağımlılığını yenip, müzik rotasına devam etmişti Faithfull. Ailesinin aksine o sokaklardan hayata atılmıştı ve sonunda bir ikon, bir mit haline gelerek torun sahibi bir anneanne olmuştu, bu bir tercih miydi, yoksa ‘heyhat’ dediğimiz mevzudan bir giriş miydi o da Faithfull’un kendine kalan hikayesi olsun! Mevzumuza düşme sebebi ise; 20’nci albümü şerefine Türkiye’yi teşriflendirecek olması. 20 Kasım Cuma, saat 20.00’den itibaren dikize yatıp, kulakların pasını sileceğimiz konserde “Give My Love To London” albümünden şarkıları dinleyeceğiz. 2013’te, Los Angeles’da geçirdiği bir kazada kalça kemiğini dört yerinden kıran şarkıcı, altı ay boyunca Paris’te iyileşmeyi beklemiş: “Çok berbattı ama bir yandan da hayatımda kesintisiz olarak şarkı yazabildiğim en uzun dönem buydu. Bu bakımdan da iyiydi” diyor, işte bu sürecin meyvesi, “Give My Love To London”… Kısaca; 20 Kasım’da bir maniniz yoksa Faithfull, yeni melodilerine eşliğe davet ediyor ama gelin öncesinde ‘diva’ ile daldığımız soru cevap mevzusuna giriş yapalım.

        GEÇMİŞE ORANLA FAZLASIYLA SAKİNLEŞTİM’

        *Hayranlarınızın hissiyatında derin bir yerdesiniz; bu algı halini nasıl tanımlıyorsunuz?

        Hayranlarımla aramda yürekten bir iletişimin olduğunu hissediyorum ki bu ‘sevgi’dir. Sevgi ve iletişim benim için bu dünyada en önemli iki şey.

        *Pek çok kişi sizin için ‘dokuz canlı’ diyor, bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

        Geçmişe oranla fazlasıyla sakinleştim. Artık içmiyorum, uyuşturucu kullanmıyorum ve seksi de bitirdim. Evet, sanırım dokuz canım var, umarım daha fazla da vardır.

        *“Yolun başından bu yana kendime örnek aldığım kişi hep Billie Holiday olmuştur” diyorsunuz. Sonrasında başka isimler de katıldı mı bu kervana?

        Hâlâ en çok etkilendiğim isim Billie Holiday ama Otis Reading, Urma Thomas, Phil Spectre, Joan Byer ve Bob Dylan gibi isimler de var tabii. Hayran olduğum ve tanımaktan gurur duyduğum isimler çok ama şu an aklıma gelenlerden birkaç isim daha var; PJ Harvey, Damon Albarn, Nick Cave, Jarvis Cocker ve Beck.

        *“Bütün şarkılarımda hayatımdan bir şeyler vardır” diyorsunuz, mesela, örnek verebilir misiniz?

        Mesela; ‘She’de bir parça Ingrid Bergman, bir parça Marlene Dietrich, bir parça da Greta Garbo vardır. Çok çok güzel ama ne istediğini söyleyemeyen kadınlar... Bir anlamda kendimi de öyle görüyorum. Ama başta da belirttiğim gibi en önemlisi ‘sevgi’ ve ‘iletişim’dir.

        BUGÜN SOKAKLARDA YAŞAMAK ÇOK DAHA TEHLİKELİ’

        *Kadınlar ne istediğini, ne zaman söylemeye başlayacak sizce?

        Nihayet kadınların ne istediklerini dile getirmeye başladıklarını düşünüyorum ama yüzyıllar boyunca yapılan baskıyı da unutmamak lazım. Bunun etkilerini yaşıyoruz bir şekilde…

        *50 yılın sonunda, hayatınıza şöyle bir baktığınızda, ilk aklınıza gelen cümle ya da hissiyat ne olurdu desem?

        Müzik aşkım...

        *Sizden şu kelimelerin karşılığını istesem:

        Müzik: Hayatın kendisi

        Hayat : Müzik

        Sinema: Kaçış

        Seks: Abartılmış

        Doğru yer, doğru zaman: Şans

        *70’lerin başında sokaklarda yaşıyordunuz ve o zamanlar bu durum çok konuşulmuştu. Son yıllarda bir yaşam biçimi olarak özgürlük için ya da maddi zorluklar yüzünden sokaklarda yaşayan insanlar var; bugün baktığınızda siz ne düşünüyorsunuz?

        Sokaklara indiğimizde özgür olacağımızı söyleyen bir grup insan var tabii ki. Benim sokaklarda yaşamamın nedeni ise maddi sıkıntılarımdı ve çok da eğlenceli değildi aslında. Aynı zamanda uyuşturucu bağımlısıydım ki bu da pek hoş değildi. Şu anda Montparnasse'da ve County Kildare, Eire'de ufak bir evim olduğu için mutluyum. Ve bugün sokaklarda yaşamak çok çok daha tehlikeli.

        *Gelelim, 20’nci albümünüz olan “Give My Love To London”a… Ne söylemek istersiniz?

        Albümümü çok seviyorum ve onunla gurur duyuyorum.

        SAVAŞLARI DURDURMAMIZ VE YERKÜREYİ SEVMEMİZ GEREKİYOR’

        *Bu albümün diğer albümlerden farkı nedir ve siz bu süreçte ilk olduğunuz yerden ne kadar uzaklaştınız ya da değiştiniz?

        Değiştim… Eskisinden daha mutluyum tabii ki bugün dünyanın durumuna, insanlara ve hayvanlara yapılan zulme sinirleniyorum, üzülüyorum ama kişisel olarak iyiyim ve sürekli öğreniyorum.

        *Bugünlerde ne tür melodiler dinliyorsunuz?

        Jazz, klasik, soul ve blues dinliyorum.

        *Dünya bir türlü yaşanılası bir yer olamamaya devam ediyor; siz bu süreç hakkında ne düşünüyorsunuz?

        Savaşları durdurmamız ve yerküreyi sevmemiz gerekiyor. Başka çaremiz yok!

        *İstanbul konserinde dinleyenlerinizi bekleyen bir sürpriz var mı?

        Bildiğim kadarıyla sürpriz yok. Bu en hit şarkılarımın konser turnesi değil. Daha çok arka kapaktaki şarkılarıma uzanıyorum; insanların çok bilmediği ve hatırlamadığı. Sadece üç hit şarkımı seslendireceğim. Repertuvarımız çok güzel ve umarım bizim kadar beğenirler dinlemeye gelenler de.

        Konser: 20 Kasım Cuma, saat 20.00’de, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda… Biletler: 93, 23 TL arasında değişiyor. Tel: (0212 232 9830)

        Diğer Yazılar