Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İkincikat’ın yeni seyirliklerinden Şapkalı O. Çocuğu bugünkü rotaya takılan…

        Herkesin bir ‘şapkalı o. çocuğu’ vardır... (İç ses: Şapkalı o. çocukların varlığına inananlar ve inanmayanlar diyelim de ortayı bulalım. Malum/unuz günümüz ortacı devri!) Bi vakitler, bir arkadaşın neredeyse us’uma pelesenklediği; “müzik, insanı olmadığı bir şey olduğuna inandırır: mesela mutlu” şiarından demle fonumu şereflendiren “Is everybody in / William S. Burroughs” ve yavaştan Karaköy’den Eminönü’ne doğru Galata Köprüsü üzerinde süzülürken, hayatımızdaki şapkalı o. çocuklarını düşünüyorum. En azından üstadın dillendirdiği (yaş 35) yolun yarısına gelen yaşımın, pembe poposuna yediği kazıkları, sonrasında dost meclisinde, tebessümlere gark vaziyette anı/hatıra olarak kelama düşürüp de tecrübelemeye başladığımdan bu yana şapkalı o. çocuklarını anlıyorum sanırım! (Anlamak ve anlamamak misyonuna girişmezsek mesut olurum; düz ve sakin bellekte kalalım lütfen!) İhtimal ki ben de bir başkasının şapkalı o. çocuğu olabilirim, kimbilir?! 2001 yapımı animasyon ‘Hayata Uyanmak’ filmini hatırladım da şimdi, acaba bizler diyorum, hangi şapkalıların kafadaki epifiz bezlerine dokunuyoruz da sonrasında beyne küşayişlere gark olduruyoruz yahut oluyoruz?! Neyse bekleme yapmayalım, şimdilik elimizdeki şapka ve şapkalılarla devam!

        İKİNCİKAT’TAN ŞAPKALI O… ÇOCUĞU

        Beni bu güzel vakitte, karanlığın temize yattığı güzergaha sürükleyip de ‘şapkalı o. çocuklarıyla’ hicaz gama salansa İkincikat Tiyatro’nun yeni seyirliği Şapkalı O. Çocuğu… Uzun zamandır yerli oyunlarla seyircilerini ağırlayan ekip, bu defa yabancı bir oyunla karşımızda. Ünlü Amerikalı oyun yazarı, senarist, yönetmen ve aktör Stephen Adly Guirgis’in, 2011’de, Broadway’de kapalı gişe oynayan oyunu, Ezgi Erdoğan’ın çevirisi ve Bedir Bedir’in yönetimiyle İkincikat’ın Karaköy’de konuşlanan adresinde yeniden cana geliyor. (Es notu: Bedir’i, Yalnızlar Kulübü’ndeki oyunculuğundan hatırlayabilirsiniz.) Oyunun, reji asistanlığında Cansu Özkan, dekor tasarımında Sami Berat Marçalı ve ışık tasarımında ise Eyüp Emre Uçaray’ın imzası bulunuyor.

        “Sen kendini ne sanıyorsun afedersin! Hayatımın içine sıçtın, ses etmedim. Anamı ağlattın, ağzımı açmadım. Suratıma balgamınla tükürdün, yaladım yuttum. Gururumu iğrenç bir damla sakızı gibi çiğnedin, gıkımı çıkarmadım. Harbiden sen kendini ne sanıyorsun lan?” Hikayenin bağımlılıklarıyla boğuşan 5 karakteri, hayatlarının bilinmez köşelerine düşen şapkalı o. çocuklarına bu desibelden nidalanıyor. Metin; cezaevinden yeni tahliye olmuş uyuşturucu satıcı Jackie, kokainman sevgilisi Veronica, şartlı tahliye denetçisi, danışman ve aynı zamanda sevgilisi Veronica ilişkisi olan Ralp, kocası Ralp’in aldatmalarından usanmış Victoria ve süper kahramana dönüşebileceğine inanan, hayalperest kuzen Julio’nun birbiri içine geçmiş hayatlarına odaklanıyor.

        TEK ÇATI ALTINDA ÜÇ EV VE BEŞ KARAKTER

        Oyun; Jackie’nin tahliye sonrası bulduğu yeni işini, sevgilisine haber vermek üzere eve gelmesi ve odadaki masada kendisine ait olmayan bir şapka bulmasıyla başlıyor. “Kimindir bu şapka; üst komşu, alt komşu belki de yakın sandığı dostunun?!” Bir şüphe/şapka, nelere yol açar da bugüne kadar fark edilememiş kutuları açtırır?! En histeriklisinden bohem soslu beş karakter üzerinden derin hissiyatlı karakter analizlerine giriştiren oyun, üç ayrı evi, tek bir çatı altında birleştirerek de biz izleklere derin bilinçaltı toplaması / çıkarması / bölmesi yaptırıyor. İşte tüm bu analizlerin toplamından ortaya çıkansa kara komedinin en eğlenceli ve en ciddi hali… Bence, metini ayakta tutan en belirgin özelliklerden biri de, karakter analizlerinin en temizinden izleyenlere fotoğraflanabilmesi. Tabii bunu sahneye taşıyabilen/aktarabilen yönetmen ve oyuncuların başarısını da es geçmemek gerekir. Zaman zaman ortaya saçılan yapbozun parçaları gibiler ama performanslarını ustalıklarıyla harmanlamaları, ortaya dikizi şahane bir seyirlik çıkarıyor. Gelelim oyunculuklarını konuşturan ve havsalada tebessümler yaratan oyunculara: Evrim Doğan, Ünal Yeter, Hakan Atalay, Esra Dermancıoğlu ve Murat Mahmutyazıcıoğlu. Belirtmeden geçemeyeceğim Ünal Yeter, Evrim Doğan ve Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun karakterlerine kattıkları ruh betimlemelerine, ince, parıltılı jestlerini canlandırış biçimine bayıldım. Bu şükela üçlüyü, başka hikayelerde de görmek isterim. Daha öncesinde Barselo oyununda performansına tanık olduğum Hakan Atalay ise yine pürüzsüz bir anlatımla sahnedeydi. (Şahika Tekand’ın Stüdyo Oyuncuları’ndan eğitim almış olmasına karşın, tiyatro mesaisinde hiç bulunmamış) İlk defa dikize yattığım Esra Dermancıoğlu’nun tiplemesine verdiği atmosferi enteresan buldum, acayip/iyi yorumluyor orası kesin, lakin tanımlayamadığım bir sıkıntı / çekinme hissi vardı oyunculuğunda. Tiyatro mesaisine yeni başladığından olsa gerek, ki bu da zamanla aşılacak bir endam olabilir.

        İLACIMIZ DA BAZEN VE SADECE…

        Son kertede çok küfür işitiyorsunuz oyunda, ki benim gibi küfürleşmeyi abes görmeyen ve çaktırmadan yer ve zaman diyalektiğinde eden bir bünye deklare ediyor bu ‘çok’ pekiştirmesini… Kısaca en fazlasından repliklerden küfür akıyor demem daha doğru olabilir! Bi de şöyle düşünmek lazım; nefeslendiğimiz şu hayatın fanilerinin çevrelediği alemde, konuşamamak eylemini gerçekleştirmekten öteye geçemeyince, ilacımız da bazen ve sadece küfür oluyor gibi! (Modern dünyada şiddet karşıtıyız, orası kesin; üçüncü sayfa haberlerini unuttuk gitti!) Oyunun tam benlik bir metin olduğunu söyleyemem fakat oyunculukları ve karakterlerin alt benliklerini süzgeçlemesini, bunu yaparken de biz izleklerin elimizdeki şapkaları algılama ihtimalini deneyimlemeye ve en önemlisi her daim desteklemeye devam edeceğim bizim çocukların / İkincikat’ın enerjisini görmeye değer! Oyunu, 6 Mart’ta, saat 20.30’da, İkincikat Karaköy’de izleyebilirsiniz. Program için: 212 292 32 47 / 0544 527 25 69

        İçimden geldi notu: Huzurlarınızdan ayrılırken de Cemal Süreya ile kapatalım istiyorum bugünün mevzusunu; “Neden yorgunsun sorusuna cevap aramaktan ve bunu sormasınlar diye gülümsemekten yoruldum…”

        Diğer Yazılar