Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “… ‘Hayat kayaç katmanları gibi parçalarına ayrılan değersiz bir kütledir.’

        Madenci gülümsedi, bu umutsuzluk denizine bir şey atmak ister gibi

        Mürşit’e baktı.

        ‘Ama gene de bir yerlerinde altın var’ dedi.

        Mürşit var mı gerçekten diye geçirdi aklından. Varsa da bizim payımıza düşmedi.”

        Ayfer Tunç (bu yılın başında raflardaki yerini alan kitabı), Dünya Ağrısı adlı romanında böyle nefes veriyor biz okurlarına… (Es notu: Hani diyordu ya Kafka; ‘bir kitap, içimizdeki donmuş denize indirilmiş bir baltadır’ diye, işte o minvalde.) Malumunuz şenlikli Mayıs geldi, elbet bizim de payımıza düşer ya da düşürtürler nasılsa diyerek hiss-i kable’l vuku’lara selam çakalım ve gelelim bugünkü tiyatro mesaisinde sayfamıza ilişenlere!

        Bugünün mevzusu; başka dünyaların değil, tam da yaşadığımız bu gezegenin, bildiğimizi sandığımız ama aslında çokça sanmaktan öte gidemediğimiz hikayelerini -en temizinden- tiyatroda endam ettiren Craft’ın, yeni seyirliklerinden ‘Enkaz’. “Bir insan hayatı boyunca kaçenkazın altından sağ çıkabilir ki? Peki, kaç kalıcı hasarla yoluna devam edebilir?” sorularıyla seyircilerinin beyin loblarını havalandıran Enkaz, Craft’ın diğer oyunlarında olduğu gibi yine çok amaçlı kafa açmalı gani muhabbetlere daldırıyor.

        CRAFT’TAN ‘ENKAZ’DA KALANLARA DAİR

        Ülkemiz tiyatro sahnesinde, şahsına münhasır oyunlarıyla tanıdığımız ve hikayelerinin alt metninde “yüce iyilik ancak korkunç kötülüğün gösterilmesi ile ortaya çıkar” sözünü şiar eylediğimiz, ABD’li oyun yazarı ve bağımsız film yönetmeni (1963) Neil LaBute’ün yazdığı (tek kişilik oyunları bir araya getirerek epizodik bir anlatımla seyirciye sunan) Enkaz’ı uyarlayan Ezgi Esma Kürklü, yöneten ise Çağ Çalışkur.

        (İç ses: Kürklü ve Çalışkur’u bir kez daha tebrik etmek isterim; sahnede gördüğüm birleşim gerçekten çok iyiydi.) Gelelim izleyenlerini nefis düşüncelere salan, ismiyle müstesna Enkaz’ın sahne arkasındaki isimlerine; yardımcı yönetmen Okan Başar Bahar, müzik OzBi, proje ekibi Çağdaş Dilber, Dalya Kilimci ve Benan Özkaya. Oyunun metnini daha da hararetlendiren oyunculuklarda ise ki alkışı ayakta hak eden bir kadro karşımızda: Berrin Şeker Civil, Olgu Baran Kubilay, Serdar Kötük, Gözde Kansu, İbrahim Aslan, Gül Arıcı, Erdeniz Kurucan, Lesli Karavil, Onur Dursun ve Ezgi Esma Kürklü. Oyuncuların karakterlerine en sahicisinden bürünüp de kendi içsel diyaloglarında detaylandırması lezzetli, ilginç ve performanslarına dikkat kesilecek seyircileri düşünürsek zorlayıcı, zira sahnede sadece onlar var, ne şükela dekorlar, ne de gözleri şenlendiren kostüm, sadece oyunculuklar…

        ALTI BÖLÜMDE 10 FARKLI KARAKTER HİKAYESİ

        Her biri ayrı bir enkazın altında kalmış, on farklı karakterin hayatından kesitler sunan oyun altı bölümden oluşuyor: “Sırılsıklam Hoşlaşma”, “Nasılsınız?”, “Stand-Up”, “Ölüler Diyarı”, “20’de Aşk” ve “Yalancılar Kulübü”. Hikaye/ler, ne bir mesajın, ne de bir mottonun peşinde; karşımızda itiraf edebilmenin rahatlığını yaşayan ve bunu ilerleyen kelamlarının detaylarıyla da daha çekici kılan bir güruh var.

        İnteraktif bir oyun olmamasına rağmen, oyuncuların direk biz izleklere anlatıyor havası, ister istemez sorular sorup, fikir alışverişinde bulunması ve biz izleklerin dinleme halinin de hikayeye dahil ediliyor olması oyunun gittikçe daha da gerçeklik ve samimiyet kazanmasını sağlamış. Sanki karşımda birileri sadece izleyen bana bir şeyler anlatıyor ve birazdan ben de yavaştan dökülebilirim gibisinden (hissiyatla izledim/k). Tabii bu şahane metinde, oyunu bu coğrafyanın jargonuna uyarlan rejiyi, bir kez daha tebrik etmek gerek, zira oyun, ABD lisanından çok uzakta. O sebepten de hikaye, izleyenlerine daha sıcak ve daha samimi bir paslaşma alanı sunuyor.

        ‘SIRILSIKLAM HOŞLANMA’DAN ‘YALANCILAR KULÜBÜ’NE

        Oyunun altı bölümü de enteresan ve ilginç hikayelerden oluşuyor, karakterlerin sahneye dökülüşü ise muhteşem; gidip de yaşanası türden! Zamanın nasıl akıp gittiğini anlamıyorsunuz o derece! Ve son oyun (dört farklı karakterin sırasıyla anlattıklarından oluşan bir epilog) “Yalancılar Kulübü” ise tam 12’den vuruyor. Karakterler sonunda ‘anlattıklarımızdan biri hariç, hepsi yalandı’ diyor ve doğru olanın hangisi olduğunu bulmayı da biz seyirciye bırakıyor. Haybin doğrular zinciri! Kısaca; sahnede 10 farklı yaşamın/karakterin enkazı var, fakat işte her bir detay paylaşımı ve anlatımla, o enkazların bir diğer gediklisi de bizler oluyoruz. Ayrıca tüm bu anlatılanların ardından sıra kendi enkazımızın altından çıkmaya geliyor ki işte orası, ne şükela! Yine bilim adamlarının yaptığı araştırmalara göre altını çizmekte fayda görüyorum: ortalama insan ömrünün 78 yılının, 25 yılını uyuyarak geçiriyormuş; alın size dilemmalar deryası! O vakit, yavaştan yavaştan, en azından elimizin uzanabildiği enkazlar(ımız)dan başlamak gerek! Oyunu, 2-3-8-15-23-29-30 Mayıs, saat 20.30’da izleyebilirsiniz. Detaylı bilgi için: 212 249 49 66 / 0545 249 49 67

        İçimden geldi notu: Madem kelama Ayfer Tunç’la başladık, o vakit vedayı da kendisiyle çakalım… “Böyle bir şehirde sır saklamanın imkansız olduğunun farkında değil. Öğrenecek elbet, bir gün şehir dediği şeyin birbirini gözleyen sayısız gözden ibaret olduğunu o da anlayacak. Ama buna çoktan alışmış olacak ya da daha fenası başkalarını gözleyen sayısız gözden biri haline gelecek. Babamın oğlu o olmalıydı diye düşünüyor, ben oğlum gibi bir oğul olsaydım babam mutlu ölürdü; oğlum babamın istediği gibi bir oğul olduğu için ben mutsuz öleceğim.”

        Diğer Yazılar