Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Betül MEMİŞ / memisbetul@gmail.com

        Bugün köşenin konukları tam da ihtiyacımız olduğunu düşündüğüm bir kadrajda bizlere nidalanan: ‘Doksanlar’ ve ‘Beni Böyle Sev’ dizilerinden aşina olduğumuz Onur Sermik ve 2009’dan bu yana tek kişilik gösterileriyle sahne alan Cem İşçiler… “Açık Konuşuyorum” ve “Ben Vs. Siz” oyunları ile iki sezondur birlikte sahneye çıkan genç komedyenler, şimdi 11 Ekim’de Profilo Kültür Merkezi’nde, 25 Ekim’de ise Kadıköy’de konuşlanan Tiyatro Kılçık’ta meraklılarıyla buluşuyor. Mevzumuz ‘gülmek’, ‘düşünmek’, ‘güldürmek’ ve ‘düşündürmek’; yetmez diyenlere ise her zaman olduğu gibi ortaya karışık trekking… Bir maniniz yoksa akasınız ikilinin yamacına ama öncesinde ‘peki kimdir bu gençler?’ diyenlere ise en temizinden bir söyleşi çıkardık… Hazırsanız başlıyoruz!

        STAND-UP KALİTELİ DEĞİLSE İŞKENCEDİR!

        Isındırma ve tanıştırma olur niyetine; soruyu en baştan kadraja alalım istiyorum: Cem ve Onur kimdir, dünya ile münasebetlerindeki dertleri nedir?

        Cem İşçiler: Dünya zaten başlı başına bir dertken, bir de üstüne biz dert olmayalım diye düzgünce yaşamaya gayret eden birisiyim. 32 yıldır bu böyle oldu, doğumumda bile sıkıntı çıkarmamışım… Üç dört yıldır stand-up yapıyorum, ayrıca normal bir işim var tabi. Bu cümleyi de babam için ekliyorum, çünkü tiyatro normal bir iş değil babama göre!

        Onur Sermik: 2008 yılında, Sadri Alışık Tiyatrosu’nda oyunculuk yaptığım dönemlerde babamın, ‘Ölüye Yumruk’ isimli çok popüler bir hikâyesi vardı, ben de bu anıyı insanlarla paylaşıyordum. Sonra baktım ki nereye gitsem bu hikâyeyi anlatıyorum, hocalarımın da teşvikiyle yazdığım bir gösteri ile izleyicilerin karşısına çıktım.

        İkinizin stand-up ile bir araya gelme fikri nasıl ortaya çıktı?

        C. İşçiler: Taksim’de bulunan Old City Comedy Club’ta aynı akşam arka arkaya sahneye çıktık. Ortak izleyiciler izledi bizi. Hem izleyicilerden gelen tepkilerin benzerliği hem de enerjilerimizin tutması bizi “neden daha büyük salonlar olmasın?” sorusu ile baş başa bıraktı. Akabinde iki gösteri yaptık ve çok şükür salonu doldurduk, dolayısıyla da devam ediyoruz.

        Sahnedeki hemhalinizden bahsedelim; stand-up’ta/gösteride nerelere dokuyor ve temas ediyorsunuz? Stand-up deyince sizin aklınıza neler düşüyor?

        C. İşçiler: Ben genelde ailemle yaşadıklarımı, fakir olmanın bir insan ömrünü ne şekilde etkilediğini, evliliğimi ve genel olarak yaşadığım süreçleri anlatıyorum. En çok da hayatımda tanıdığım en komik adam, babamı anlatıyorum.

        O. Sermik: Stand-up benim vazgeçemediğim, adeta şu hayattaki en mutlu olduğum an diyebilirim. Oyunculuk da harika ama belli başlı kalıplar, karakterin getirdiği durumlar var; stand-up’ta böyle bir olay yok! Belli bir metin olmasına rağmen doğaçlama yaparak anında olayı çok eğlenceli ve farklı bir noktaya çekebilmek çok zevkli. Bunu ben uzun süre yapamadım, ilk başladığımda ne yapması gerektiğini bilmeyen, sahnede saçmalayan bir gençtim. Şimdi daha rahat ve ne yapması gerektiğini bilen bir adamım. Stand-up deyince aklıma gülmek, stresten uzaklaşmak geliyor. Ama bu seyircinin aklında uyanması gereken şeyler ki stand-up eğer kaliteli değilse işkencedir.

        GÜLMEKTEN BAŞKA BİR ŞEY BEKLEMESİNLER…

        Bugüne kadar aldığınız en absürd etki-tepki ya da ilginç bir anı var mı? Stand-up izleyicisini nasıl görüyorsunuz?

        C. İşçiler: Stand-up’a ilgi duyan insanları çok seviyorum: Birisinin hikâyesini dinlemeye, ona ortak olmaya ve gülmeye gidiyorlar. Gösterilerimiz bir tiyatro oyunundan daha çok interaktif oyunlar olduğundan seyirci ile çok fazla diyalog kuruyoruz. Bunu elbette ki oyunun genel akışını bozmadan yapmaya gayret ediyoruz fakat seyirci ile iletişim içinde olduğunuzda oyun çok daha samimi/sıcak oluyor. Mesela geçen oyunda seyircilerden birisi sahneye geldi ve tüm salonu içine alacak şekilde özçekim yaptık…

        O. Sermik: Saymakla bitmez! Ama ilk aklıma gelen ki o zamanlar çok gençtim: Bir barda gösteri yaparken, seyircinin bir tanesi alkolün de etkisiyle bana laf atmaya ve zaman ilerledikçe de sarhoş olmaya başladı. Tabii ki arkadaşlarının da etkisiyle gülme ve lafların ayarı arttı. Gençliğimin verdiği heyecanla duruma bozulup, oyunu yarıda kesip sahneden indim. Aradan yıllar geçti oyunuma geldi ve çıkışta elimi öpüp özür dileyecekti az kalsın…

        Bireysel ve ikili stand-up yapmanın zorlukları ve kolaylıkları nelerdir?

        C. İşçiler: İkili ya da tek; sahnede size ve yapacaklarınıza bakan, gözlerini sizden ayırmayan yüzlerce insanın karşısında olmak her zaman zor! Sahneye çıkarken aldığımız alkışla hem yumuşuyor hem de rahatlıyoruz aslında. Zorluklarını bir kenara bırakacak olursak inanılmaz bir keyif, muhteşem bir his.

        O. Sermik: Biz zaten bireysel stand-up yapıyoruz. İkimizin de oyunun süresi ortalama bir saat, aynı anda sahneye çıkmıyoruz. Önce ben çıkıyorum, sonra Cem çıkıyor ve gösterinin sonunda seyirci ile 10 dakika sohbet ediyoruz. İkili stand-up hiç yapmadım ama tek kişiye göre daha rahat olabilir, tutunacak bir dal oluyor sıkışınca ama tek başına olduğunda eğer düşersen kalkmak zorundasın…

        İlk sahneye çıktığınız zamanla şimdiye geldiğiniz sürede neler değişti, eklendi?

        C. İşçiler: Her geçen gün yeni bir tecrübe, yaşanmışlıklar, önceki yaşanmışlıklara karşı duyulan algı, her şey değişiyor dolayısı ile oyun da… Metin bire-bir aynı bile olsa, anlatım o anki seyircinin reaksiyonuna göre birçok değişkenlik gösteriyor.

        O. Sermik: Çok şey değişti… İlk videomu izlediğim zaman utanıyorum, ama bir yandan da o günleri yaşamasaydım bugüne gelemezdim diye düşünüyorum ve gülümsüyorum. Şimdi üçüncü yılıma geldim artık seyirci ile empati yaparak gösteriyi devam ettiriyorum; neye gülüyorlar, neye gülmüyorlar tespit etmiş durumdayım. Acısını çektim hem de çok uzun süre şimdi ise sefasını sürüyorum.

        Gösterinizin konusunu nasıl belirliyor ve ne şekil bir çalışma içine giriyorsunuz?

        C. İşçiler: Benim gösterimin konusu belli. Ağırlıklı olarak hayatımı, yaşayış şeklimi ve ailemi anlatıyorum. Bunun için çalışmaktan ziyade bunu nasıl yaşadığımı anlatıyorum. Böylelikle daha sıcak ve içten oluyor…

        O. Sermik: Gösteride bazı hassas konular var özellikle din, siyaset gibi; bu konulara girmemeye özen gösteriyorum, ama özellikle girmiyor değilim, evrensel bir gösteri yapmaya çalışıyorum, oraya gülmek için gelen insanın ayrıca gerilmesini istemiyorum. Sadece gülmek için gelmesini istiyorum; gülmekten başka da bir şey beklemesinler istiyorum. Her sezondan önce uzun bir çalışma dönemi oluyor, sonra belli bir metin aşağı yukarı oluşuyor ve oynamaya başlıyoruz. Ama her oyun seyirci ile beraber gelişen doğaçlama şakalar, neredeyse 20 dakika artı bir süre katıyor, seyirci ile paslaşmaktan çok zevk alıyorum, seyirci ile çok fazla konuşuyorum, onlar çok komikler…

        İNSANLAR YENİ BİR KOMEDYEN GÖRMEK İSTEMİYORLAR

        Türkiye gibi stand-up konusunda bereketli bir coğrafyada neden bir elin parmağını geçmeyecek kadar az sayıda stand-up’çı var sizce?

        C. İşçiler: Türkiye’de çok iyi stand up’çılar var, fakat maalesef seyirci televizyonda görmediği komedyenin komik olduğu konusuna inanmakta zorlanıyor. Biz millet olarak çok komiğiz, fakat çok da üşengeciz, kalkıp oyuna gitmektense; yarışmalarda, televizyonda ya da sosyal paylaşım ağları aracılığı ile evde izlemeyi tercih ediyoruz…

        O. Sermik: Harika bir soru… Bu soru üzerine bir program yapalım, nedeni çok basit önyargı… İnsanlar yeni bir komedyen görmek istemiyor, çünkü zaten kendilerinin ve bu ülkenin yeterince komik olduğunu düşünüyorlar. Sizin aylarca uğraştığınız, emek harcadığınız oyununuzu/gösterinizi iki dakika seyredip: “Bu mu komik?!” diyorlar. Bizi geçtim, artık bu işte usta olmuş Cem Yılmaz’a bile; ‘Bu adam komik değil!’ diyenler var. İnsanımızı anlamak çok güç, biz bunlara bir tür olarak bakıyoruz. Ben oyunumda bu canlı türünden de bahsediyorum… Komik adam komiktir, ünlüsü ünsüzü olmaz!

        İnsanları hem güldürüp, hem de düşündürmek mevzusunda ne düşünüyorsunuz? Böyle mi olmalıdır? Oyunlarınızda eleştiri ne dozda?

        C. İşçiler: İnsanların düşünmek için evlerinden kalkıp bir yere gitmelerine gerek yok, düşünce zaten beyinde gerçekleşiyor ve beyinleri her zaman onlarla birlikte. Fakat gülmek için bir şeyler yapmak lazım. Gülüyorken düşünürsünüz zaten, sonuçta canlandırma yapıyoruz bir nevi, dolayısı ile güldürürken düşündürmüş oluyoruz. İlla siyasi veya eleştirel bir üslup düşündürür diye bir realite yok! Misal kendim için; eleştirel yaklaşım her ne kadar karakterime işlemiş olsa da oyunda pek fazla girmiyorum. Bunun herhangi bir sebebi de yok oyunun konsepti bu diyebilirim.

        O. Sermik: Az öncede söylediğim gibi ben oyunumda sadece güldürmeyi planladım ve öyle uyguladım. Ama bazen seyirciyle paslaştığımızda ufak dokundurmalar yapıyorum ve bunlardan çok da zevk alıyorum…

        ‘SİZ’ VE ‘ONLAR’ DİYE AYRIŞTIRANLARIN YAŞADIĞI BİR BÖLGE

        Türkiye’de yaşananlar hakkında siz ne düşünüyorsunuz?

        C. İşçiler: Bunu bir kitap yazarak bile yanıtlayabilirim. Türkiye coğrafi konum olarak çok sıkıntılı bir ülke… “Siizzzz” ve “ onlaaar” diye ayrıştıranların yaşadığı bir bölge… Bugün 17 yaşında olan bir genç, kendini bilmeye 5 yaşından itibaren başladı diye düşünecek olursak bu ülkenin tek sahibi var sanıyordur herhalde. Özellikle son birkaç yıldır medyada çok seslilik yok, tek bir insan, tek bir gündem, hep bir ayrıştırma, hep sokaktaki vatandaşı esas olarak ilgilendirmediği halde takip ettiği gerçek dışı hikayeler, siyasetin tek gerçek olduğunu düşünmek, sadece televizyonda gördüğüne inanmak. Halk olarak bilinçlenmeli ve esas gücün aslında kendimizde olduğunu bir ara “biz millet için varız” diyenlere hatırlatmamız gerektiğini düşünüyorum.

        O. Sermik: Tabi ki duyarsız kalmak çok saçma ama ben hiçbir zaman sert bir taraf olmadım, siyasi görüşüm de hümanistlik üzerine… Küçüklükten beri hep gülünen komik olayların etrafında olduğu bir tip oldum, siyasetle de hiç ilgilenmedim ama merak etmek, sorgulamak çok önemli, ben komik olmak istemeyen bir adamken, komik oldum.

        Gösteri yapan sizler en çok neye gülüyor ya da etkileniyorsunuz?

        C. İşçiler: Bir şeyi ilk defa anlattığımda kesin gülüyorum. Zaten gülmediğim şeyi anlatmıyorum. İnsanlar gülsün diye sahneye çıkmayıp, birlikte gülelim diye anlatıyorum. Böylelikle daha eğlenceli oluyor.

        O. Sermik: Ben en çok internet yorumcularına gülüyorum. Cem’e (İşciler) çok gülüyorum, dalağım oldukça gevşek aslında birçok şeye gülüyorum ama beni durum komedisi daha çok güldürüyor. Öyle çok tasarlanmış planlı şeylere eğer kalite değillerse gülmem (yok yine gülerim ama çok gülmem) ben genelde çoğu şeye gülerim.

        STAND-UP KARİYERİ YAPILACAK BİR ÜLKE DEĞİL

        Dünyada ve ülkemizde stand-up gösterileri konusunda ne düşünüyorsunuz; olumlu olumsuz gördüğünüz durumlar nedir?

        C. İşçiler: Diğer stand up’çı arkadaşlarımın aksine ben yurtdışındaki stand up’çıları pek fazla takip etmiyorum. Evet, çok büyük isimler var fakat kültür farklı olduğu için o espriler bana biraz uzak geliyor. Ama örneğin Amerika’daki stand-up’a karşı olan ilgiye hayranım ve bunu George Carlin gibi hakkıyla yerine getiren stand-up’çılar da var. Bu arada hazır ustayı anmışken, ruhu şad olsun diyelim.

        O. Sermik: Türkiye’de stand-up konusunda çok geri kaldığımızı düşünüyorum, özellikle ABD’de stand-up bir kültür ve bu işi yapan çok fazla profesyonel komedyen var. Jim Carrey, Robin Williams, Adam Sandler, Eddie Murpy say say bitmez hepsi stand-up kökenlidir ve ABD böyle bir şey asla duyamazsınız: X stand-up yapıyor o yeterince komik, Y yapmasın! Böyle saçma bir düşünce sadece bizim ülkede var, o yüzden yeni komedyen çıkmıyor, bizim ülkede aynı talk şov programını 25 yıldır aynı kişiler sunuyor, bunlar sadece bize özgü şeyler… Biz alışkanlıklarımızın değişmesinden korkan, risk almayan bir milletiz, bizim kafamız rahat olacak… Stand-up kariyeri yapılacak bir ülke değil şu anda Türkiye, ama neyse ki biz zevk aldığımız için bu işi yapıyoruz; yarın beş kişinin de karşısına çıkabiliriz ve ki buna da hiç gücenmedik/gücenmeyiz! Biz mutlu olduğumuz ve mutlu etmek istediğimiz için bu işi yapıyoruz, olumlu olarak ise çok komik insanların olduğu bir ülke, ama amatör komikler bunlar halk komikleri, gerçekten çok komikler ve onlar sayesinde malzemesiz kalmıyoruz. Malzeme açısından çok şanslıyız, bu konuda nankörlük yapmam istemem ama dediğim gibi bu ülkede stand-up yapmak İstanbul’u fethetmek gibi.

        Sizin gibi stand-up yapmak isteyip de başlangıç rotası bulmaya çabalayan arkadaşlara ne demek istersiniz, fener olur minvalinde!?

        C. İşçiler: Ben, Açık Mikrofon’u öneririm. Arkadaşlarım BKM’de her hafta yeni bir komedyene yer veriyorlar. İnternet üzerinden ulaşıp sahne heyecanını tatma, kendini sınama ve neyi ne kadar yapabildiklerini görme anlamında o gruba dahil olabilirler.

        O. Sermik: Yapmasınlar, çok net! Kimseye tavsiye etmem! Çok zorlu bir yol, eğer çok azimliyseniz; ben gerçekten çok azimliydim… Ki ben bile bir ara bıraktım yıldım. Çok sabretmek lazım, ben çok oyun iptal ettim kimse gelmedi diye… Çok çalışmak lazım ve en önemli detay; komik adamın, kendisini komik bulması yetmez, etrafında gülünen ve komik bulunan bir adam olması çok önemlidir. Önce halk arasında bir dene şakalarını, sonra sahneye çık, hazırlıksız stand-up yapmak yemin ediyorum dünyanın en zor şeyi! Ölmek istiyorsun sahnede, kimseyi korkutmak istemem ama cidden zor iş.

        Son olarak söylemek istediğiniz yahut bu da bizim için önemli dediğiniz bir mevzu varsa, paylaşalım!

        C. İşçiler: Sahnede yaşananları etrafa da duyuralım, insanları tiyatrolara çekelim. Tek kişilik gösteri tek kişiye yapılmıyor, tüm seyirciler bize lazım. Oyunlara gelin!

        O. Sermik: Bugüne kadar yaptığım röportajlar arasında (beş tane) en güzel soruları siz sordunuz, çok ama çok teşekkür ederim. Bize hep; ‘mizah nedir, komik misin?’ gibi sorular soruyorlardı. Hele ‘komik misin?’ ne demek yahu!

        Diğer Yazılar