Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Küresel finans sisteminin ABD Doları'na bağımlılığı, Bretton Woods’un 1971 yılında terk edilmesi ile başlamış ve 1985 Plaza Anlaşması'yla da iyice pekişmiştir. Geçen süre içinde, ABD Doları'nın küresel ticarette dominant role dönüştüğü, ülkelerin rezervlerini ABD Doları cinsinden tutmayı tercih ettiği ve bir çok ülkenin kendi parasını da ABD Doları'na çıpaladığı görüldü.

        IMF’in verilerine göre, 1995 yılında toplam 1.4 trilyon dolara tekabül eden rezerv tutuluyormuş. Bu rezervlerin de yüzde 59’u ABD Doları tutulduğu kayıtlara geçmiş. 2017 yılında bu oran yüzde 65.5’a kadar yükselmiş. 2019 sonuna geldiğimizde ise toplam rezerv miktarı 11.8 trilyon dolara yükselmiş ancak bunun ABD Dolar cinsinden tutulan kısmı, yüzde 60.9 ile 1995’den sonra en düşük seviyeye gerilemiş. Rezervlerin geri kalanında ise Euro’nun payı yüzde 20.5, Japon Yeni’nin yüzde 5.7, İngiliz Sterlini’nin yüzde 4.6, Çin Yuanı’nın yüzde 1.9 olmuş.

        Görüldüğü gibi ABD Doları hala küresel rezervler için yüzde 60 gibi iddialı bir oranla tercih ediliyor. Ancak hem Başkan Trump’ın dış politikada ABD Doları'nı “sopa” olarak kullanma stratejisi, hem de ABD’nin küresel ticarette oyun kurucu görevini Çin ve AB ile paylaşmak zorunda kalması, diğer ülkelerin rezerv tercihlerinde daha az ABD Doları'nı kullanmasına yol açmış.

        REKLAM

        Bu sebeplere bir de Covid 19’un yarattığı belirsizlikler eklendi.

        Bu yılın başında, 2020 yılında ABD ekonomisin yüzde 2.5 seviyesinde büyümesi bekleniyordu. İşsizlik oranı yüzde 3.5 ile son 50 yılın en düşük seviyesine gerilemişti. FED’in bilanço büyüklüğü, 2018 başındaki 4.4 trilyon dolar seviyesinden 3.8 trilyon dolara kadar indirilmiş ve FED faiz oranı da yüzde 1.5-1.75 bandında tutuluyordu.

        Covid 19 ‘un ABD’yi de vuracağı anlaşıldığı andan itibaren hem FED hem de ABD Merkezi Hükümeti muslukları sonuna kadar açtı.

        FED’in bilanço büyüklüğü 4 ay içinde 3 trilyon dolar daha arttı. FED faizi ise sadece 2 hamle ile yüzde 0- 0.25 bandına kadar geri çekildi. Diğer taraftan ABD merkezi hükümeti, GSYH’nın yüzde 13 yani 2.7 trilyon dolarlık mali yardım ve teşvik dağıttı. ABD’de merkezi bütçe 2019 mali yılında 1 trilyon dolar açık vermişti. Covid harcamaları sonrasında, 2020 mali yılında bu açığın GSYH’nın yüzde 17’sine yani 3.7 trilyon dolara çıkması bekleniyor.

        Şu ana kadar 185 bin kişinin hayatını Covid dolayısıyla kaybettiği ABD’de, ekonomi de ağır hasar aldı. Ülkede alınan bütün mali ve parasal önlemlere rağmen işsizlik yüzde 10’a çıktı, ekonominin bu sene yüzde 8 civarında daralması bekleniyor.

        Covid’in üzerine bir de Kasım’da yapılacak başkanlık seçimleri, belirsizlikleri iyice artırıyor.

        3 Kasım 2020’de ABD’de başkanlık seçimleri yapılacak. Başkan Trump’ın yıl başına kadar büyük ihtimalle yeniden seçilmesi beklenen, bu sebepten dolayı da fazla bir önem atfedilmeyen Kasım 2020 seçimleri, şimdi büyük bir belirsizlik kaynağı olarak ortaya çıktı.

        Seçimlere 3 ay kala Demokratlar'ın adayı Biden, anketlerde 7 puan farkla önde gidiyor. 4 yıllık Trump Başkanlık dönemi sonrası Demokratlar'ın yeniden başkanlık koltuğuna oturabilme ihtimali oldukça yüksek. Ancak belirsizlik koltuğun değişmesinden ziyade seçimin sürecinin nasıl tamamlanacağı yönünde.

        REKLAM

        2016 seçimlerinde ABD’de 40 milyon insan posta ile oy kullanmış. Bu sene yapılacak seçimlerde ise bu rakamın 80 milyon yani toplam oy kullanması beklenen kişi sayısının yüzde 40’ına ulaşması bekleniyor. ABD Posta Servisi'nin bu sayıda oy pusulasını zamanında ve fire vermeden taşımasının çok zor olduğu belirtiliyor. Bu da seçim sonuçlarının günler hatta haftalarca netleşmemesi anlamına gelebilir. Ayrıca Başkan Trump’ın “Demokratlar gelirse sokaklar güveniz hale gelir” mealinde yaptığı söylemler seçim tarihi yaklaştıkça kampanyanın gerginleşebileceği algısını uyandırıyor.

        Yukarıda bazıların atıfta bulunduğum ABD kaynaklı gelişmeler, ABD Doları ve üzerine kurulmuş küresel finansal sistem için yüksek oranda belirsizlik barındırıyor. Bu durum yerküredeki diğer ülkeler için alternatif arayışlarını artırıyor. Ancak alternatif arayışlarının önünde büyük bir engel var “Tencere dibin kara, seninki benden kara” durumu.

        Alternatifler kimler?

        ABD Doları'na alternatif oluşturabilecek akla ilk gelen para; 19 AB ülkesinin ortak parası olan Euro. Dünya ticaretinin yüzde 50’sini 19 ülkeli Euro bloğu yapıyor. 13 trilyon dolarlık GSYH’sı ile ikincilik için Çin’le yarışıyor. Ayrıca Euro, küresel finans sisteminde de oldukça popüler. FX döviz işlemlerinin üçte birinde Euro var.

        Ancak Euro Bölgesi'nin oluşturduğu parasal birliğin, siyasi birlik olarak devam edip etmeyeceği konusunda hala büyük soru işaretleri var. Bloğun kuzey ve güney ülkelerin ekonomileri arasındaki dengesizlik, İtalya, Hollanda, Avusturya gibi ülkelerde artan ayrılıkçı rüzgarlar, yaşlı nüfus, ortak bir savunma gücünün olmaması gibi mevzular, Euro’nun “ABD Doları'nın alternatifi “ olarak öne çıkmasını engelliyor.

        Diğer yandan Çin Yuanı, İngiliz Sterlini, Japon Yeni gibi diğer major paralar ise yeterince konvertible olmaması, ekonomilerin küçük olması, siyasi ve askeri olarak büyük bir merkez olmamaları gibi sebeplerden eleniyorlar.

        Altın yeniden devreye girer mi?

        I. Dünya Savaşı sonrasında kurulan Bretton Woods sisteminde küresel oyuncuların üzerinde anlaştıkları tek varlık altın olmuştu. Ancak altına dayalı yaratılan bu sistem, enflasyonist bir ortamda ülkelerin altın miktarına ve fiyatına bağlı bir sistemle bahşetmemesi sonrasında, 1971 yılında dağıldı.

        REKLAM

        Altın yatırımcılar için hala değer saklayabilen bir yatırım aracı. Ancak o zamandan bugüne ,finansal sistem bu kadar büyümüşken, hem ticarette hem de spekülatif işlemlerde her gün milyonlarca adet işlem yapılırken, altına dayalı bir sistemi ABD Doları'na alternatif düşünmek mümkün değil.

        Bu durumda ABD Doları'nın bütün olumsuzluklara rağmen rezerv para olma özelliği devam edecek mi?

        Yazıdan anlaşılacağı üzere kısa vadede ABD Doları'nın tahtı bir miktar daha sallansa da, yıkılacak gibi görünmüyor.

        Ancak hem kendi içsel değeriyle, hem de barındırdığı teknolojiyle hem de bir ülke bağımlılığı olmama lüksü ile merkezi olmayan dijital paraların, kripto paraların sadece ABD Doları'nı değil, ciddi tehditlerle sınanan küresel finans sistemini yeniden dizayn etmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

        Bu işin artı ve eksilerini de, bir sonraki yazıda tartışalım.

        Diğer Yazılar